🔮 Deniz Feneri Ile Ilgili Şiirler

DENİZFENERİ Pazar, Ekim 19th, 2008 Posted in Fazıl Hüsnü DAĞLARCA | Yorum Yok » Uzanmış koca burun açık denize doğru, Lacivert ve gri gecenin değerinde. Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi, Deniz feneri parlar, Talihe aldırmadan kayalar üzerinde. Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde, Çöker uzak limanlardan bir sis. Off-Road İle İlgili Tüm Bilgileri Burada Toplayalım 15 yıl önce açıldı, 1609 yorum yazıldı. VODAFONE TÜRKİYE (TELSİM) İLE İLGİLİ TÜM KONULARI BURADA TARTIŞALIM (Lütfen Başka Topic Açmayalım) 17 yıl önce açıldı, 330 yorum yazıldı.. Siz'de Ekleyiniz .. 16 yıl önce açıldı, 296 yorum yazıldı. DenizFeneri - Kırmızı Kedi Klasikler Kitap Açıklaması. Deniz Feneri, Virginia Woolf'un en önemli otobiyografik romanıdır. Çocuklar, yetişkinler, kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkilerin nasıl inşa edildiğini şeffaf bir şekilde gösteren bu eser, gerçeklik ile sanat arasında kurduğumuz bağlar hakkında da derin Fenerlerile ilgili ilginç bilgilerimiz. Açık denizde kayalıklar üzerine inşa edilmiş ilk taş deniz feneri, Smeaton tarafından yapılan Eddystone fener kulesidir (1759). Smeaton inşaat mühendisliğinin babası olarak tanınır. Fener inşaatı sırasında, yeni uygulamalar icat etmiştir. VeIsabella deniz fenerinin sığınağına bırakır kendini Bir asır sonra Libby Slater, hiç karşılık beklemeden sevdiği adamı kaybedince, artık ona anlamsız gelen Paris şehrini ardında bırakmaya karar verir. Yaşamını çocukluğunun geçtiği Deniz Feneri Koyu'nda devam ettirecektir. DENİZ FENERİ - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA Uzanmış koca burun açık denize doğru, Lacivert ve gri gecenin değerinde. Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi, Deniz feneri parlar, Talihe aldırmadan kayalar üzerinde. Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde, Çöker uzak limanlardan bir sis. Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin, Etkinliğin amacı, “İyilik yapmak ve infakta bulunmak" olacak. Deniz Feneri Derneği’nce belirlenen, “Öncü şahsiyetler”, okullarda konferans, söyleşi ya da sohbet programları düzenleyebilecek. Protokol ile okullarda, “Yardımlaşma duygusunu sevdirmek” amacıyla “İyilik Projesi Yarışmaları” yapılacak. Bakanlığa jgkPIS9. Sponsorlu Bağlantılar deniz ile ilgili bulunan şiirler görüntüleniyor 2 - Deniz Feneri Peygamberler Deniz Feneri, Peygamberler, Ali Rıza Cebeci, dini şiirler ,eğitici şiirler, okul şiirleri, öğretici şiirler, bilgilendirici şiirler, şiirleri, öğrenci şiirleri, amatör , seçme, şiirler, şiir okul, şiir sitesi Şiiri okumak için tıklayın... 6135 kez okunmuş 10 - Kardeşiz akrostiş şiirleri, kardeşiz şiiri, deniz ,eğitici şiirler, okul şiirleri, öğretici şiirler, bilgilendirici şiirler, şiirleri, öğrenci şiirleri, amatör , seçme, şiirler, şiir okul, şiir sitesi Şiiri okumak için tıklayın... 5864 kez okunmuş 11 - Arkadaşlarım Deniz Kemer Deniz Kemer, Arkadaşlarım şiiri, Arkadaşlık konulu şiirler ,eğitici şiirler, okul şiirleri, öğretici şiirler, bilgilendirici şiirler, şiirleri, öğrenci şiirleri, amatör , seçme, şiirler, şiir okul, şiir sitesi Şiiri okumak için tıklayın... 21390 kez okunmuş 17 - Yeşilay Deniz Akyol Yeşilay şiiri, Deniz Akyol Şiirleri, Yeşilay Haftası Şiirleri, Yeşilay Haftası İçin şiir, çocuk şiirleri, okul şiirleri, eğitici şiirler, öğretici şiirler, şiirlerimiz, öğrenci şiirleri, belirli gün ve haftalar şiirleri Şiiri okumak için tıklayın... 7040 kez okunmuş 19 - Değerli Ankara'mız Değerli Ankara'mız, Ankara konulu şiirler, Deniz KEMER ,eğitici şiirler, okul şiirleri, öğretici şiirler, bilgilendirici şiirler, şiirleri, öğrenci şiirleri, amatör , seçme, şiirler, şiir okul, şiir sitesi Şiiri okumak için tıklayın... 6235 kez okunmuş 20 - Arkadaşlar DENİZ KEMER şiiri, Arkadaşlar şiiri, Arkadaşlık Konulu Şiirler ,eğitici şiirler, okul şiirleri, öğretici şiirler, bilgilendirici şiirler, şiirleri, öğrenci şiirleri, amatör , seçme, şiirler, şiir okul, şiir sitesi Şiiri okumak için tıklayın... 25082 kez okunmuş 21 - Doğanın Düğünü Deniz KOÇ Doğanın Düğünü Şiiri, Deniz KOÇ, Nevruz Haftası Şiirleri, Nevruz ile ilgili şiirler, Nevruz kutlama şiirleri, en güzel nevruz şiirleri, nevruz şiiri oku, çocuk şiirleri, okul şiirleri, eğitici şiirler, öğretici şiirler, amatör şiirler, şiirlerimiz, öğrenci şiirleri, belirli gün ve haftalar şiirleri Şiiri okumak için tıklayın... 63682 kez okunmuş 24 - Cumhuriyet Hüseyin Karadeniz çocuk şiirleri, okul şiirleri, eğitici şiirler, öğretici şiirler, amatör şiirler, şiirlerimiz, öğrenci şiirleri, belirli gün ve haftalar şiirleri, Cumhuriyet şiiri, Hüseyin Karadeniz, 29 Ekim Şiirleri Şiiri okumak için tıklayın... 179179 kez okunmuş 29 - Şefkat Denizi Annem Şefkat Denizi Annem, Anneler günü şiirleri, Zehra Furuncu ve Dilek Demir ,eğitici şiirler, okul şiirleri, öğretici şiirler, bilgilendirici şiirler, şiirleri, öğrenci şiirleri, amatör , seçme, şiirler, şiir okul, şiir sitesi Şiiri okumak için tıklayın... 8228 kez okunmuş 31 içerik bulundu Proje ve TemsilciliklerProjelerimiz hakkında daha ayrıntılıbilgi almak için lütfen kardeşsitelerimizi inceleyiniz. En Güzel İstanbul şiirleri kısa sayfamızda, amatör ve ünlü şairlerden İstanbul ile ilgili şiirleri Hikmet Par Bizans göründü karşıdan şiiriFazıl Hüsnü Dağlarca Fetih zamanı şiiriEnder Şahin İstanbul şiiriOrhan Veli Kanık İstanbul Türküsü şiiriEnder Şahin İstanbul’umu özlüyorum şiiriAli Asker Barut Kızkulesi şiiriİbrahim Minnetoğlu İstanbul’un fethi şiiriNecip Fazıl Kısakürek canım İstanbul şiiriÜmit Yaşar Oğuzcan İstanbul şiiriFaruk Nafiz Çamlıbel İstanbul Şehremini Cemil Paşa’ya şiiriNazım Hikmet İstanbul’da şiiriAbdülhak Hamid Tarhan İstanbul düşman istilası altında iken Çamlıcada şiiriAttila İlhan İstanbul ağrısı şiiriNizami Sunguroğlu İstanbul şiiriZiya Osman Saba İstanbul şiiriEmrah Ceylan sevgili İstanbul şiiriTayyip Atmaca İstanbul şiiriArif Hikmet Par Bizans göründü karşıdan şiiriGeldik surların önüne, İçimizde garip bir sevinç Tamamlamışız vuslatın tadını Böyle kardeş kardeş gülümser, Boğaz’ın mavi rüzgârları, Bir esinti sarhoşluğu içinde İstanbul sizin bizim olacak İstanbul, İnanmışız, Denizlerden, dağlardan, ovalardan gelen Bu nurlu bahar içinde ellerimizde açacak, İstanbul çiçek çiçek. Şimdi surlar önünde dalgalanan bayrak, Yarın Bizans göklerine Hikmet PARFazıl Hüsnü Dağlarca Fetih zamanı şiiriHavanın mavisinde, denizin yeşilinde Bir türkü, Orta Asya’dan beri duymuşuz. Anamızın sütünden bayraklara kadar Yüce fetihle gecemizi yıldızlar Burçlardan yana uyanmışız. Bir yazı gibi tepeler alnında Yazılmışız, ile kuvvet ile aşk ile Kaderin büyüsünü bozmuşuz. Görmüşüz suretini güzelliğin Koca feleklere yarısı gök; Önünde şehit şehit durmuşuz, Cihanın yarısı İstanbul Hüsnü DAĞLARCAEnder Şahin İstanbul şiiriBenden öncede sana aşık olanlar vardı Benden sonrada oldular. Ne aşklar yaşandı sende, Ne aşklar son buldu yine sende. Hiçbir güzel senin kadar sevdiremedi kendini, Hiçbir sevgili unutturamadı seni. Rüzgarın birbaşka eser akşamlarında Sonbahar bir başka sarıdır yapraklarında Yedi tepen gelinlik giyer kışlarında Çiçekler erken açar erik ağaçlarında Yazı yaşayamaz olsamda kıyılarında Sen benim ilk ve son aşkımsın İSTANBUL..Ender ŞAHİNOrhan Veli Kanık İstanbul Türküsü şiiriİstanbul’da, Boğaziçi’nde, Bir garip Orhan Veliyim; Veli’nin oğluyum, Tarifsiz kederler içinde. Rumelihisarı’na oturmuşum, Oturmuş da bir türkü tutturmuşumİstanbul’un mermer taşları; Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları; Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları; Edalım, Senin yüzünden bu halim. İstanbul’un orta yeri sinema; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş, bana ne? Sevdalım, Boynuna vebalim!İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim. Bir fakir Orhan Veli; Veli’nin oğlu, Tarifsiz kederler Veli KANIKEnder Şahin İstanbul’umu özlüyorum şiiriAnıların Koynunda bir sevda yaşıyorum Dantel işlemeli perdelerin pencerelerini süslediği Naftalin kokusu ile çiçek kokularının kucaklaştığı evleri olan Arnavut kaldırımlı sakakların Ahşap direklere takılı lambalarla aydınlatıldığı Sabahları kumru sesleri ile uyandığım Bahçe duvarlarından sarkan hanımellerine dokunduğum İstanbul’umu ŞAHİNAli Asker Barut Kızkulesi şiiriDenizin ortasında Uykusu kaçmış bir gemi Bütün ışıklarını açıyor Uzaktan çapkın çapkın Göz kırpıyor deniz feneri Ay doğuyor, sandallar toplanıyor bir araya Kaçın kurası Üsküdar vapuru Saat başı görücü gönderiyor Güvertesinden bir kuşu Onunsa derdi başka bambaşka Her şairle ayrı Adı çıktığından beriAli Asker BARUTİbrahim Minnetoğlu İstanbul’un fethi şiiriAştık geçilmez dağlar üstünden Öyle vakur, öyle heybetli Vardık ot bitmeyen vadilere Ayağımız değdi yeşerdi!Gönlümüzde büyüklüğü Asya’nın Yıktı köhneliğini orta zamanın Zamanın karanlığı ortasında Şimşek örneği parlayan kılıcımız Nur yağdırdı aydınlık yeni günlere Eskilik, karanlık düşüverince yere, Dağlar, denizler misali, Yol verdi gemilere!Sustu kulakları tırmalayan çan; Burca bayrak dikince Ulubatlı Hasan!İbrahim MİNNETOĞLUNecip Fazıl Kısakürek canım İstanbul şiiriRuhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda benim canim; Vatanim da vatanim… İstanbul, İstanbul…Tarihin gözleri var, surlarda delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik… Bulutta saha kalkmış Fatih’ten kalma kir at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat… Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakısta o mana Öleceğiz ne çare? Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet…O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul…Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar… Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir katibi mi…Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul…Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler! Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler… Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar…Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, Fazıl KısakürekÜmit Yaşar Oğuzcan İstanbul şiiriEvin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başladı, oltada İstanbul Bu ne biçim su, bu nasıl şehir Şişede İstanbul, masada İstanbul Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım Nereye gidersen git, orada Yaşar OğuzcanFaruk Nafiz Çamlıbel İstanbul Şehremini Cemil Paşa’ya şiiriBütün hayatı uyur bir sema-yı mühmelde Geniş ufukları efsanevi hikayelerin Tasavvur ettiği gökler kadar beyaz, narin, Minarelerle müzeyyen, sevimli bir belde… O mai dalgaların bu sesiyle perverde Sevahilinde güler ruhu başka bir denizin, Gezer bu levhaya ait bir ihtiram-ı hazin Melul hisli mükedder nazarlı gözlerde. Bütün bedayi’-i ezman, nefais-i a’sar Bu mai çehreli İstanbul’un beyaz ve uzun Ufuklarında bulur penah şi’r ü füsun Dalınca gözlerim ağlar bu hüsn-i sakinde; Bu beldenin uyuyan bir başka güzellik var Bütün tulu’ ve gurubunda, subh u leylindeFaruk Nafiz ÇamlıbelNazım Hikmet İstanbul’da şiiriİstanbul’da, Tevkifhane avlusunda, Güneşli bir kış günü, yağmurdan sonra, Bulutlar, kırmızı kiremitler, duvarlar ve benim yüzüm yerde su birikintilerinde kımıldanırken, Ben, nefsimin ne kadar cesur, ne kadar alçak, Ne kadar kuvvetli, ne kadar zayıf şeyi varsa hepsini taşıyarak; Dünyayı, memleketimi ve seni Şubat, İstanbul TevkifanesiNazım HikmetAbdülhak Hamid Tarhan İstanbul düşman istilası altında iken Çamlıcada şiiriHey Çamlıca mehtabı ne olmuş sana öyle?.. Küskün duruyorsun. Bir şey kuruyorsun. Seyrinle ıyan et bana, ilham ile söyle Aksetmede âlâm-ı vatandan mı bu halet?.. Anlat; bu tahavvül neye etmekte delâlet. Vaktiyle ederken bu havâliyi zılâlin Bir sâha-i nilî. Ey neyyir-i leylî, Matem döküyor arza bugün bedr ü hilâlin Bir şeb ki, zîrinde küsûfun, Seyrangehi olmakda tuyûfun. Mâzîden esip gelmede bir nevha-i vâveyl.. Bir âh-ı müebbed. Hangi güneşin mâtemidir zulmetin ey leyl, Ey şi’r-i muakkad Yıldızlar olur bence meâlin gibi nâ-yab Atîde görünmezse o mâzideki mehtâb Olmazdı sabahın da yarın gülmeye meyli Pîşinde bu dîdar-ı mahûfun. Kartallara baktım düşüyorlar yere bi-ta’b; Oldum sanıyordum Melekü’l Mevt ile HamidAttila İlhan İstanbul ağrısı şiiriKanatları parça parça bu ağustos geceleri Yıldızlar kaynarken Şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen Sen Eğer yine İstanbul’san Yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim Pançak pançak şiirler tüküreceğim Demek yine ben Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor Kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler Yahudi sokaklarını aydınlatan Tel Aviv şarkıları Mavi asfaltlara çökmüş Diz bağlıyor Eğer sen yine İstanbul’san Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan Sirkeci Garı’nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa’dan Anadolu üstlerine bakıp bakıp Ağlayan Sen eğer yine İstanbul’san Aldanmıyorsam Yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar Yine senin emrindeyim Utanmasam Gözlerimi damla damla kadehime damlatarak Kendimi yani şu bildiğim Attila İlhan’ı Zehirleyebilirim Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak Tarla başı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor İmtihan çığlıkları yükseliyor Üniversite’den Tophane İskelesi’nde diesel kamyonları sarhoş Direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler Uykusuz dalgalanıyor Ulan İstanbul sen misin Senin ellerin mi bu eller Ulan bu gemiler senin gemilerin mi Minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında Liman liman götüren Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi Akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar Neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor Antenlerinden Neden Peki İstanbul ya ben Ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy Gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas Ya benim kahrım Ya senin ağrın Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın Çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi Burgu burgu içime boşalttığın O senin ağrın O senin Eğer sen yine İstanbul’san Yanılmıyorsam Koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine Satır satır okumak istediğim Sen Eğer yine İstanbul’san Eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim Ulan yine sen kazandın İstanbul Sen kazandın ben yenildim Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar Yine emrindeyim Ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa Parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam Hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa Yanılmıyorsam Sen eğer yine İstanbul’san Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar Gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan Bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul Kaç kere yazdım kim bilir Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 Eylül’ünde birader mırc ve ben Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık Sana taptık ulan Unuttun mu Sana İlhanNizami Sunguroğlu İstanbul şiiriNice büyük komutan tutuştu senin için. Almak için mevlaya yalvardı için için. Nasip oldu sonunda, O muhteşem Fatih`e O büyük zafer ile damga vurdu tepe üstüne kurulan koca şehir. Sana kavuşmak için olmuştuk koca nehir. Allah, Allah diyerek, atıldık yedi koldan Gemileri yüzdürdük, dağ tepe susuz yoldanKaptı şanlı sancağı çıktı Hasan surlara. Siper etti güğsünü, o zalim okçulara. Bir Hasan binler oldu, atıldılar ileri Şehit olmak dileği, Fatih`in şanlı İstanbul`u hediye ettin bize O muhteşem günde atı sürdün denize. Her biri bir Fatih`ti kahraman askerlerin. Büyüdükçe büyüdü, isimsiz atlattın dünyaya İstanbul`u almakla Bir er gibi savaştın, kalbindeki bayrakla. Bu yüce savaş için, feyz aldın Peygamberden Kalkta bak koca Fatih, yattığın o gerdan taktı, torunların sonunda. Adını senden aldı, inci gibi boynunda. Göklere yükseliyor, Sinan`in eserleri. Bir rüya gibi hala, İstanbul`un her SunguroğluZiya Osman Saba İstanbul şiiriSeni görüyorum yine İstanbul Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan Minare minare, ev ev, Yol, Boğaziçi’nden doğru Bir iskeleden kalkan vapurun sesi, Mavi sular üstünde yine Bembeyaz yanda, serin sabahlarla beraber, Doğduğum kıyılar Beşiktaşım. Baktıkça hep, semt semt, yer yer, Beş yaşım, onbeş yaşım, ah yirmi yaşım!Durmuş bir tepende okuduğum mektep, Askerlik ettiğim kışladır ötesi. Bir gün bir kızını benim eden Evlendirme de sayılmaz mı oralar? Elimi tutar gibi iki yanımdan, Babamın yattığı Küçüksu, Anamın toprağı açık kollarıyla boğaz, Çengelköy’den aktarma Rumelihisarı. İstanbul, İstanbul’um benim, Kadıköy’ü, Üsküdar’ı…Gün olur, Köprü ortasında durur Anarım, Adalar’da çamların uykusunu. Gün olur, Beyoğlu’nu özler içim, Koklamak isterim Tünel’in geçer üstünden, Gemi gelir yanaşır Bir eski türküdür, kulağıma fısıldar, “İçi dolu çamaşır.”Göğünde tanıdım ayın ondördünü. Kırlarında bilirim baharı, Herşey içimde, herşey, İstanbul daha görüyorum seni dünya gözüyle, Göğün hep üstümde, havan ciğerlerimdedir. Ey doğup yaşadığım yerde her taşını Öpüp başıma koymak istediğim şehir!Ziya Osman SabaEmrah Ceylan sevgili İstanbul şiiriİstanbul`um, nazlı yârim Yedi Tepeli gözlerinin şehveti, Bakışlarından `boğaz`ına uzanıyor. Boğazın iyi yüzü, dünyanın iki sûreti…Beyoğlu`nda keyifli bir gece; içtiğim kadehsin. Yudumlarken şarabımı, öpüyorum dudaklarından. Dudağımdaki kadehsin, İçiyorum seni doyasıya..Beşiktaş iskelesinden çaresizce seyrediyorum seni; Seyrim Kadıköy`de iniyor, Yürüyor umarsızca Bahariye`de; gecenin bir yarısı. Bir göz, bir bakış arıyor, bulamıyor geçmişten…Sarayburnu`ndan, eşsizliğini Seyre daldığımda Ayasofya`ya nazır; Martıların sesinde duyumsuyor, Gözlerimle sevişiyorum kendi evimin kara sularıdır Haliç, Hasköy`den Piere Loti`ye uzanırken hissettiğim koku, Sevgiliyle içeceğim çayın âdeta demidir. Haliç`li çayın buğusu, teleferikle Eyüp Sultan`a salınmakta..Galata Kulesinin üst katından Seyrediyorum vücudunun en güzel yerlerini.. Prangalı mahremiyetinin `giz`lerini, Yüreğimin derinliklerinde bunca acı, bunca keder; O eşsizliğini unutturmana yetmiyor. Bebek`ten Hisar`a uzanan bir pazar sabahı, Güzelliğin, kahvaltıda bana eşlik sevgili, Sende özdeşleşerek; Sende onları, onların ruhunda seni görerek;Yaşıyorum seni `İstanbul`… Yaşıyorum seni `Sevgili`… Mart 2007Emrah CeylanTayyip Atmaca İstanbul şiiriHer gece düşümde gel diyen sendin Geldim ve dayandım kendi kendime Aradığım adresini terk etmiş Kendinden korkan bir korkuluk oldum Gelir geçer yağmur yüklü bulutlar Çatlar dudakları susar İstanbul Ağız ağız değil sözler yalama Hangi yüzü insan hangisi şeytan Bakınca insanı seçen göz nerde Nerede yüreği hallaç olanlar Tuttuğum taşlara yapışır elim Kanatır dilini susar İstanbulParklarda yollarda canım çocuklar Evine bir ekmek götürmek için Çöpten boyunları çıt çıt kırılır Beş yaşında Kadıköy`de sahilde Darbuka morartır parmaklarını İçini boğaza kusar İstanbulGündüz çeker gider dert gece başlar İnsan ormanını bir çığlık yakar İki hisar iki köprü su susar Ara sıra toprak oynar yerinden “Merdi namert yokuşunda vururlar” Yarasına tuzu basar İstanbulTaşrada gördüğüm İstanbul meğer Değilmiş burada filim icabı İçi başka dışı başka yakıyor Dökülen ar namus kaldırımlardan Sabrın sınırına gelir dayanır Köprüde kendini asar İstanbulTayyib Atmaca Mum eriyiği damladı, Ruj lekeli bedenine iç gıcıklığıyla. İzmarit ihtiras dumanı tohumca saldırdı. Ilıklığından faydalanırken dudakların. Dalgaları mavi yatağında kayalıkla sevişiyor, Denizin ihtirasla. Birde şehvet kokusunda yosun salgıladı ki, Sert bedenine kayaların. Ay utancından gecede saklandı, Tek şahit denizin açık feneri. Devşirme yalnızlıkların akostik sevişmelerini, Aydınlatan. Rüzgar süpürdü geceden yıldız çocuklarını, Dolunayın. İniltilerine kadına hasret aç korsanlar, Toplandı. Organlarına tutunup haz yaşadılar, Dev ekran yazlık sinemamsı gibi. Oynaşmalarından aşk üçgeni girdapları sel bastı. Bermuda bile şaştı. Ve kasıklarından sancıları def ederek boranca, Patladı kayalıklar. Asi denizin afişte patiskalarına, Kan yerine beyaz köpüklü tohumlar atıldı. Dinginliğine serilip yayıldı uykulara , Sevişmeden arta kalan dokunuş hazlarında. Ve fener sessizce söndürdü ışıklarını, Aşkın büyüsünü bozmadan. İRFAN KARABULUT ClassicsaiR Geçtiğimiz hafta, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Deniz Feneri Derneği arasında imzalanan bir protokol çerçevesinde yürütülen İyilik Okulu projesi kapsamında Güngören’de Şiir Mektebi Ortaokulu’nda idik. Bizi güler yüzle karşılayan müdür Alaettin Bulutoğlu’na “Okulunuzun adının bir hikâyesi var mı?” diye sordum. Anlattı. Müdür beyin anlattıkları okulun girişindeki panoda da yazılıydı “1992 yılından beri Bakırköy Belediyesi tarafından yeşil alan olarak ayrılan alan, daha sonra mahalle muhtarı Aziz Kılıç’ın girişimleriyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis kararıyla okul alanına çevrilmiştir. tarihinde valilik tarafından ihalesi yapıldıktan sonra gazeteci Savaş AY, valiliğe müracaat ederek ŞİİR MEKTEBİ’ isimli kasetinin gelirini bu okula bağışlamak istediğini belirtmiş, valilik tarafından kabul edilerek proje adı Osmaniye İlköğretim okulu iken Şiir Mektebi İlköğretim Okulu’na dönüştürülmüş. Savaş Ay çeşitli televizyon programlarında okulla ilgili destek kampanyası başlatmış ve okul inşaatı 2000 yılında bitmiştir. Okulumuz 2000-2001 döneminde Eğitim-Öğretime açılmıştır.” Savaş Ay bu okula kendi adının verilmesini istese karşı çıkan olmazdı. O kendi adını değil şiir albümünün adını öne sürmüş. Albümde şiirleri seslendirilen kişilerin isimleri de liste halinde “Okulumuza destek veren kişiler” başlığıyla okulun girişindeki panoya asılmış. Savaş Ay’ı ve okulun yapımında desteği olan hayırseverlerden ahirete göçenleri rahmetle, hayatta olanları şükranla anıyorum. Şiir Mektebi Ortaokulu nezih bir okul. İdarecileri, öğretmenleri ve öğrencileri sosyal sorumluluk projeleri konusunda duyarlı. Öğrenciler anlattığımız konuları canı gönülden dinlediler, sunum sonunda yanımıza gelen bazı öğrenciler gözyaşları içerisinde bize sorular yöneltti. Şiir Mektebi Ortaokulu’ndan Deniz Feneri’ne geçtim. Televizyonda Başbakan Ahmet Davutoğlu konuşuyordu. Davutoğlu Aday Öğretmen Yetiştirme Süreci 1. Değerlendirme Toplantısı’na katılmış, aday öğretmenlere "Değerli meslektaşlarım" diyerek hitap ediyor, konuşmasını kürsüde değil, aracısız bir hoca gibi yapmak istediğini söylüyordu. Başbakan Davutoğlu şunları söylüyordu "Hayatta üç ilişki gördüm ki ve bizzat yaşadım ki bunların üçü de varoluşsal ilişkidir, mevkiyle, makamla, unvanla sınırlı olmayan ilişkiler. Birincisi ebeveyn-çocuk ilişkisi, öyle bir ilişki ki başladığı andan itibaren kendi doğasını şekillendiriyor, o ilişkinin içine kimse nüfuz edemiyor. Bir anne ile çocuğu arasındaki ilişkiye herhangi bir tarafın nüfuz edebilmesi mümkün değil. İkincisi, eşim üzerinden tanıdığım doktor-hasta ilişkisi. Doktor-hasta ilişkisi de hiç kimsenin nüfuz edemeyeceği, bambaşka bir psikolojik bağ. Ama kendi tecrübemden, tanıdığım, bildiğim, yaşadığım ve her an yaşamaya hazır hissettiğim bir ilişki var ki o da hoca-talebe ilişkisi." Öğretmenlik mesleğinin esasının, sevgi olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Eğer bir öğretmen insanı sevmiyorsa, sevgiyi hayatının ana eksenine oturtmamışsa, doğayı sevmiyorsa, sabah pencereyi açtığında yeni açmış çiçeğe muhabbetle bakamıyorsa, bir kuş cıvıltısı duyduğunda içinde bir var oluşsal haz, bir hürmet duyamıyorsa, öğretmenlik yapamaz. Öğretmenliğin esası ve sadece kalıcı olanı, sevgiye dayalı olandır." diye konuştu. Salonda ilkokul öğretmenlerinin de bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, ilkokul öğretmenlerinin, öğrencilerin kurucu, inşa döneminin mimarları olduklarını belirtti. Davutoğlu, "Öğretmenliğin ilk aşaması ve en önemli kademesi ilkokul öğretmenliği, kurucu, temel, inşa dönemi" ifadesini kullandı. İlkokul öğretmenleri olan Fitnat ve Müzeyyen öğretmenlerin simalarını ve başını okşadıkları anlarda hissettiği muhabbeti hiç unutmadığını belirten Davutoğlu, öğretmenlerin sezgisel olarak da karşılarına aldıkları talebeleri hissettiklerine değindi. İlkokul 5. sınıfta Müzeyyen öğretmenin sınıfında okurken yaşadığı bir anıyı paylaşan Davutoğlu, demokrasi ve siyaset konusuna geldiklerinde bir müsamere yazdığına işaret ederek, Müzeyyen öğretmenin de "Bu müsamerede başbakan sen olacaksın" dediğini aktardı. İlk başbakanlık tecrübesini de bu vesileyle yaşadığını vurgulayan Davutoğlu, öğretmenin kendisine "Hadi konuş" demesi üzerine sandalye üzerine çıkarak ilk konuşmasını yaptığını anlattı. Davutoğlu, "Hep ondan sonra öyle anıldık. Hiçbir zaman düşünmemiştim, hep bilim adamı olarak yola devam etmeyi hesap etmiştim ama muhtemelen Müzeyyen hocam o sırada çok sağlam bir dua etti ki ben buraya gelebildim, başka türlü gelemezdim." diye konuştu. Davutoğlu, öğretmeniyle irtibatını hiç kesmediğini, çocukları ve torunlarıyla da ziyaretine gittiğini belirterek, "Müzeyyen hocamın son anına kadar yatağının başucunda ´benim başıma bir şey gelirse oğlum Ahmet´i arayın, telefonu şudur´ diye yazıyordu. Vefat ettiğinde önemli bir toplantıdaydım. Telefon ettiler, bütün işimi bıraktım hayatımın en şerefli, en onur duyduğum görevini ifa etmek üzere. Hocamı, cenazesini omzumda taşıyarak, mezara ellerimle koydum" ifadesini kullandı. Bu olayı, bir ilkokul öğretmeninin, bir öğrencisinin hayatında ne kadar iz bırakacağını anlatabilmek için aktardığını belirten Davutoğlu, şunları söyledi "Her öğrencinizin, değerli öğretmenler, onun kırk sene sonrasını hayal ederek gözlerinin içine bakın. Onun bütün hayatını düşünerek bakın. ´Bir sene ders vereceğim, sonra benden ayrılacak birisi´ olarak bakmayın. O sevgi yüreğinizde varsa siz gerçek öğretmensiniz, o öğrenci de gerçek öğrencidir ama o sevgi yoksa ne yaparsanız yapın, akıllı tahtalar, laptoplar, robotlar, her şeyi getirebilirsiniz ama hiçbir şey gerçek bir öğretmenin gözlerindeki muhabbetin yerini tutamaz. Öğrencilerinize muhabbetle bakın, gözlerinin içine bakın. Ders anlatırken, onlara bir şey söylerken, nasihat ederken emredici bir tonla değil, bir annenin, bir babanın çocuğuna baktığı üslupla ve sadece muhabbetle bakın. O muhabbet onda kalıcı bir etki yapacaktır. Dolayısıyla mesleğimizin kaynağı sevgidir, sevgidir, sevgidir, o olmadan hiçbir şey olmaz." Recep Koçak/

deniz feneri ile ilgili şiirler