🎮 Sürekli Çocuğuma Birşey Olacak Korkusu
adapJ. Çocuklu mu çocuksuz mu? Hassas bir konu. 40 yaşına merdiven dayamış çocuksuz kadınların ellerini başlarının arasına alıp muhakkak bir defa düşündükleri konu. Karar verecek olan sanki bizlermişiz gibi eksileri artıları önümüze döküp de hesaplar yapmaya çalıştığımız şu mesele. Anne olmak isteyen kadınların kararlılığına hayran oluyorum. Onlardan olmadığımı baştan söyleyeyim. Henüz !yaş 38! anne olmaya dair bir istek duymuyorum içimde. Sadece entellektüel bir merak Bey ile benden nasıl bir şey çıkar? , epeyce korku ya ileride pişman olursam?, ve eksik kalma endişesi varoluş tecrübesi üremeden tam sayılır mı? ile arada sırada “evet, evet, muhakkak yapmalı bir bebek” diye düşündüğüm oluyor. Hormonlarım da hiç bir yaşımda azıp da, beslemek, bakmak, sevmek istiyorum demediler. Muhtemelen yüce bir blok var önümde. Sırf bu bloku aşmak için anne olmak? Gerçek dönüşüm, tamama erme ancak o yeni insanı içimden çıkarınca gerçekleşecek belki. Muhtemelen. Yani hayatımda minicik bir boşluk, bir tatminsizlik, bir lokma can sıkıntısı olsaydı, derhal onu o yeni insanla doldurabilirdim. Oysa ki ben öyle tamam hissediyorum ki kendimi. Dünyanın en iyi öğrencilerine sahip olduğumu düşünüyorum. Nasıl oluyor bilmiyorum ama karşıma öyle olağanüstü azimli, parlak, çalışkan, akıllı, yetenekli ve iyi kalpli öğrenciler çıkıyor ki, daha sabahın 830’unda, işim bitmiş eve dönerken şükretme seanslarım başlıyor. Sonra yazmak var. Yazmak için okumak var. Odalara kapanıp saatlerce çıkmamak var. Kucağıma kediyi alıp örgü örerek yağan karı seyretmek, kafamda yazdığım bir bölümü, kalkıp bilgisayara geçirmek var. Kendi yogam, öğrencilerim ve yazım…Issız bir adaya düşsem yanıma alacağım üç şey bu. Tabii bir de bizim Bey var. O da benim gibi sessiz sakin, yan odada oturur, kendi işlerini görür. Ben mutfağa giderken iki üç laf ederiz, illa ki you tube’dan bir şeyler göstermek ister, ben “aman yok, şimdi dağılmasın dikkatim, sonra bakarım” deyip kapanırım yine. Akşam olunca çıkarız bir yemeğe, bir film seyrederiz, erkenden uyuruz. Bir üçüncü aramıza girsin ister miyim? Bugün öğrencilerime söylediğim gibi, bütün bu saydıklarım gelir geçer. On yıl sonra bu yazdıklarıma bakar bakar gülerim. Belki çocuğuma okuturum, o kızar bana. Ben başını öperim. “İnsan böyle bir şey evladım, ne dersen de, ben kendimi en iyi kendim bilirim, deme,” derim. En iyi arkadaşım olur o benim. Olur mu acaba? Bir köpeğe bile bakamadım ben. Sandens Kamp’a bıraktım. Üstelik ne çok severim, ödüm kopar başına bir şey gelecek diye. Ya çocuğuma da bakamazsam? Çocuklarını terk edip giden annelerden olmayayım sakın? Onlar da kendilerinin “öyle” kadınlar olduklarını bilmiyorlardı herhalde terk edip gidene kadar. Ya ben de öyleysem? Kafamda öyle çok mekanizma var ki. Hepsi dişli, çarklı, diskler gibi dönüyorlar. Hakiki Rolex gibi kafamın içi Senin hayatına özenen onca çocuklu arkadaşın varken, Senin onların hayatına özendiğin bir başkası var mı? Ama cevabı derhal hazır. Bir yerde okuduğum bir metin Çocuk sahibi olmak orgazm olmak gibidir. Yaşamadan ne olduğu hakkında en ufak bir fikriniz olamaz. İyi mi! Çocuk Olmak da Ne zor iştir ya!
Sürekli ağlayan çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğini Psikiyatrist Dr. Sabri Yurdakul ağlayan çocuklar konusunda büyüklerin sabırlı olmaları gerekir. Bizim yönümüzden çocukların ağlamasından çok daha önemlisi neden ağladıklarıdır. Neden ağladıklarını bilmeden onlara tepki vermek bizi yanlış yerlere götürecektir. Büyüklerin ilk aklına gelen ağlayacak hiçbir şeyi olmadığı halde ağladığı, bunu şımarıklığından ki şımarıklıktan ağlayan çocuklar da vardır ama tüm ağlamaları hemen bu gruba koyarsak o zaman çocuğumuzu anlama ve ona yardım etme ihtimalini ortadan kaldırmış oluruz. Bu da bizi daha zor duruma sokabilir. Bu yüzden öncelikle iyilikle yaklaşıp ağlama nedenini öğrenmeliyiz. Bu nedeninin bize doğru ya da yanlış gelmesi değil onun bu nedenle ağlaması önemlidir. Bu yüzden de onu ağlatan nedeni ortadan kaldırmaya çalışmalıyız. Ancak kimi zaman alışverişte olduğu gibi istediği olmayınca ağlayan bir çocuğa alınması gereken tavır onun istediğini yapmak değildir. Bunun yerine istediği şeyi yapamayacaksak neden yapamadığımızı uygun bir şekilde ona anlatmamız gerekir. Bunu yaptığımız halde ağlıyorsa o zaman çok üstüne gitmemeli, ağlayarak ilişki kurmasına engel olmalıyız. Ancak bunu yaparken olayı objektif olarak değerlendirmeli, haklı olup olmadığına bakmalıyız. Bize göre haksız bir ağlama onun yönünden haklı olup içli içli ağlamaya devam zaman çocukların haksızlığa uğradıklarında daha çok ağladıklarına inanırım. Böyle bir durum varsa ağlamaları geçmeyecek ve “siz beni anlamıyorsunuz” diye ağlamaya devam edecektir. Bu durumda onu ağlatmak yerine sorunu çözmeye yönelmek, dikkatini başka yöne çekmek faydalı ve babanın tutumu çok önemliAnne ve babanın çocuğun ağlaması konusundaki tutumu da burada önem kazanacak ve ortak dil ile ona karşı konuşmaları daha faydalı olacaktır. Annenin olur dediğine babanın olmaz demesi, babanın kabul dediğini de annenin reddetmesi sadece çocuğun aklını karıştırmayacak, anne ve babanın da davranışlarını ayarlamasını engelleyerek yanlış davranmalarına neden olacaktır. Bütün bunlara dikkat etmek çocukların gereksiz yere uzun süre ağlamalarını engelleyecek, ağlamaları çocukça gözyaşlarının ötesine gitmeyecektir.
Doğumdan sonra sürekli bebeğime veya bana bir şey olacak korkusu yalnız kalamıyorum. Hep kötü şeyler düşünüyorum. Uykudan korkuyla uyanıyorum ve nefes alamadığımı hissediyorum. Bunu yaşayan ve atlatan var mı? İlişkili etiketler miras Bu soruya cevap verir misin? Anneler deneyimlerinden faydalanmak istiyor! CEVAP YAZ
İstanbul Erenköy'de eski yönetici Kemal Akın'ın 3 kişiyi öldürdüğü Unan Apartmanı'nı "zorba katil" korkusu sardı. Apartman sakinleri, kaçak Akın'ın geri gelmesinden endişe ediyor. Kimi kilidini değiştirdi, kimi alarm taktırdı, kimi de taşındı. 4 Temmuz'da Türk Balıkadamlar Lokali'ndeki apartman yönetim toplantısını basarak katliam yapan 61 yaşındaki Kemal Akın, siyah renkli Toyota Avensis model otomobiliyle ortadan kayboldu. Sık sık sahte plaka kullandığı sanılan Akın için iki kez Kızıltoprak yakınlarında görüldüğü ihbarı yapıldı. Ancak kaçağın izi belirlenemedi. İki cep telefonu hattını da kapattığı anlaşılan Akın'ı yakalamak için özel ekip kuran İstanbul Polisi, apartmanı abluka altına aldı. Apartman sakinleri, yıllarca bir elinde cop, bir elinde kelepçeyle dolaşarak terör estiren Kemal Akın'ın bir an önce yakalanmasını istiyor. 'Apartman Saddam'ı diye lakap taktıkları Akın'ın korkusundan fotoğraf çektirmeyen, isimlerinin bile gizli tutulması koşuluyla konuşan apartman sakinlerinden biri şunları söyledi "Artık sahile inemez oldum. Kızım binaya girdiği andan itibaren, asansörde bile benimle telefonda konuşarak geliyor. Her an gelecek diye korku içinde yaşıyoruz." 'OTOMOBİLİMDEN İNEMEDİM' Önceki gece, binanın otoparkında korkuya kapıldığını belirten diğer apartman sakini, "Otomobilin uzun farlarını yakıp kapıları içerden kitledim, çocuğuma hissettirmeden evdeki kocamı telefonla arayıp yanımıza gelmesini istedim. Korkudan donup kalmışım" diyerek yaşadığı tedirginliği dile getirdi. Bir apartman sakini ise, Kemal Akın'la ilgili bildiklerini şöyle anlattı "Eşini sık sık dövmesi boşanmalarına kadar uzandı. Yanında çalışan bir kadına tacizde bulunduğu için karakolluk oldu. Bina sakinlerinden kimya mühendisi Orhan Tümer'in üzerine araba sürerek bacağının kırılmasına neden oldu. 10 bin liranın üzerinde apartmana borcu var. Bir kağıt toplayıcısını 'apartmana bakıyor' gerekçesiyle döverek kelepçeledi. Daire kapılarını dinlerdi. Binaya gelen bir kişiyi otoparka aracını park ettiği için direksiyona kelepçeledi." MFÖ'NÜN FUAT'I DA KAÇMIŞ Kemal Akın döner endişesine kapılan apartman sakinlerinden kimi, daire kapılarının kilidini yenisiyle değiştirip alarm taktırırken, kimi de evini taşıdı. Bu arada ünlü pop grubu MFÖ'den Fuat Güner'in de aynı apartmandan bu gerekçeyle taşındığı ortaya çıktı. Güner, "Ben de az deli değilim ama o garip bir insandı. Tüpgaz elemanını kalorifer borusuna kelepçelerdi. Apartmanda yine bir kavga sırasında eşim sırtına sandalye yemişti. O adam yüzünden evimden taşındım. İyi ki de taşınmışım" dedi. ANNE VE BABASINI ÖLDÜRDÜ Anne ve babasını Kemal Akın'ın katlettiği Atilla Sunder, korku apartmanının önüne gelerek polislerden bilgi alıyor. Katilin bir an önce yakalanmasından başka birşey istemediğini belirten Sunder, şöyle konuştu "Bu insan oniki yıldan beri herkese kan kusturdu. Afla da dışarı çıktı. Olaydan bir gün önce akşam annemle konuştuk. Apartman toplantısının olacağını ve yarın oraya gideceklerini söyledi. Daha sonra orada kötü şeylerin olduğunu duyunca anladım zaten."
Çocukların geniş hayal dünyalarında neler yaşadığını tahmin etmek zordur. Ama yaşadığı korku ve kaygılarla baş etmesine yardımcı olabilirsiniz. Giriş Tarihi 0957 Son Güncelleme 1116 Bir sabah uyandığımda o günün bizim için diğer günlerden farklı başladığını, 5 yaşındaki oğlum Mehmet Can'ın yatağından ağlayarak uyanmasıyla anladım. Sürekli olarak ağlıyor, kendisini korumadığımız için bizi suçluyordu. Olayın nedenini anlamak için soru sorduğumuzda ise aldığımız cevap, yine ağlama yoluyla oldu. Rüyasında sarı gözleri olan bir hayalet gördüğünü söylemesi uzun sürse de, ağlamasının kaynağını sonunda anladık. Evimizde canavarların yaşadığı yetmezmiş gibi bir de onlara hayalet dahil olmuştu. Hayatımız artık daha da farklı bir hal almaya başladı... Mehmet Can bu durumdan o kadar çok etkilenmiş olacak ki okula gitmek istemiyor, geceleri yatağından kalkıp yanımıza geliyor, bizimle uyuyor ve bizden ayrılmak istemiyordu. Biz de geceleri rahat uyuması ve korkusunu yenmesine yardımcı olmak için, odasına bir gece lambası aldık. Daha sonra izlediği bazı çizgi filmleri izlemesine uzun bir süre ara verdik. Tabii tüm bunların nedenlerini açıklayarak yaptık. Bütün bu çözüm yollarının ardından yavaş yavaş değişim başlamıştı. Artık ağlamıyor ve kendi yatağında yatıyordu. Tabii hala arada kaçamakları oluyor… Benim oğlumla ilgili yaşadığım bu deneyimin bir benzerini birçok anne-baba gibi sizler de yaşayabilirsiniz. Çünkü hemen her çocuk, gelişim dönemleriyle paralel olarak çeşitli korkular yaşıyor. Çocukların her yaş döneminde farklı tür korku ve kaygı sorunları yaşayabildiklerini belirten Psikolog Şebnem Orhan, bu konuda sizlere çözüm önerileri sundu. Uzmanımızın önerilerinin, çocuğunuzun korku ve kaygı sorunlarıyla baş etmenizde size yol göstermesini umuyoruz. Korku, insanoğlunun en doğal duygusu Korku ve kaygılar, insanoğlu için tehlikeyi önceden tahmin etme ve bunun için önlem alma becerisini geliştirmiştir. Canlı hayatın en doğal duygusudurlar. Korku duygusu karşısında insan kendini güvende hissettmez, bir yere ya da bir kişiye sığınarak kendini korumaya çalışır. Erken dönemlere ait bu kendi kendini koruma mekanizması duyguların, iç dünyanın genetik aktarımı ile nesilden nesle geçen bir miras niteliğindedir. Korku ve kaygı; kalp atışlarında artma, kas gerginliği, kaçma eğilimi gibi dışavurumlardaki benzerlikler nedeniyle birbiriyle karışabilir. Örneğin; bir ayının saldıracağına dair düşünce korku duygusu yaratır. Sınav esnasında başarısızlığa uğrayacağı düşüncesi ise kaygı duygusuna neden olur. Eğer kişi olaya fiziksel bir risk ya da tehdit anlamı yüklüyorsa korku, kişiliğine bir risk ya da tehdit anlamı yakıştırıyorsa kaygı duygusundan bahsetmek mümkündür. Korkunun kaynağı, kişi tarafından fark edilen, tehdit edici bir uyaran olarak bilinçli bir biçimde algılanabilirken, kaygının kaynağını belirlemek ve gerçekçi bir tutum takınmak her zaman mümkün değildir. Çocuklar ve korkuları Çocuklar yaşamlarının daha en başından itibaren korku ve kaygı ile karşılaşırlar. Çocuklar için bütün tehditler kendilerinin varoluşlarına, yaşamlarına karşı olan birer tehdit olarak da algılandığı için kaygı ve korku ifadeleri bir arada kullanılır. Yapılan araştırmalar; anne karnından itibaren bebeklerin, çevresinde olup bitenlerden etkilendiğini ve bu yaşantılara çeşitli tepkiler verdiğini gösterir. Anne karnındaki yedi buçuk haftalık bir bebeğin bile, yüksek ses gibi kendisine göre beklenmedik, tehlikeli bir uyarana kafasını geri çekme, vücudunu germe gibi tepkiler verdiği ultrason görüntülerinde görülmektedir. Bebeklerin doğuştan getirdikleri mizaç özellikleri kaygı yaratan durumlara verdikleri tepkilerin farklılık göstermesine neden olur. Doğuştan itibaren daha çabuk uyarılan, hassas bebekler daha yoğun tepkiler verirken, uyaran kalkanı daha kalın olanlar, böylesi durumlarla daha az tepkisel olabilir. Dolayısıyla rahatsız olma eşiği ve buna eşlik eden rahatlama düzeyi ve şekli farklı olabilir. Anne, bebeğinden gelen bu ağlama tepkilerinin önce ne anlama geldiğini anlamaya, daha sonra da bebekte kaygı uyandıran durumu ortadan kaldıracak uygun girişimde bulunarak bebeğini sakinleştirmeye çalışır. Bebeğinin hissettiği kaygıyı onun adına kelimelere dökmesi, onu rahatlatan yaklaşımı, ses tonu ve ifadesi bebeğin bu duyguların baş edilebilir olduğunu içselleştirmesine yardımcı olur. Korkular, anne karnında başlıyor Çocukların gelişimleri süresince belli yaş dönemlerinde yaşadıkları farklı korkuları vardır. Bebekler, 4-6 haftalık olduğunda anne-babalarını diğer insanlardan ayırt etme tepkileri vermeye başlarlar. Yapılan araştırmalar, 1 aylık bebeklerin anne babaların yüzlerini, seslerini ve davranışlarını diğer insanlardan ayırt edebildiğini gösterir. Tanıdıkla tanımadık arasındaki bu fark 5-6 aya doğru yabancı korkusuna neden olur. Bebekler bilinç düzeyi artıp yenilikleri daha çabuk fark ettikçe tepki verirler. Henüz nesne sürekliliği olmadığı için, bir eşyayı ya da kişinin kendisini görmediğinde de var olmaya devam ettiğini düşünemez. Yani, bir kişiyi düzenli olarak görmüyorsa kendisi için yabancı olur. Dolayısıyla eve arada sırada gelen aileden birine bir yabancı gibi davranabilir. Sadece yanından yabancı birisinin geçip ona gülümsemesi bile bebek için tehdit edici olarak algılanabilir. Bu nedenle alışma sürecinde bebeğin sakinleşip kendisini hazır hissedene kadar kucakta kalması, onun yeni deneyimlere karşı güvenini arttıracaktır. Kısa zamanda bu durumlarla nasıl baş edeceğini öğrenecek ve bu korkusunu aşacaktır. Yabancı kaygısı zaman içinde biraz daha azalmış gibi görünse de bebeğin yürümeye başlaması ve özgürce dilediği yerlere gidebilmesiyle, yabancı ortamlara ve insanlara karşı tepki göstermesi tekrar ortaya çıkar. Korkularının farkında olun Okul öncesi dönemde, çocuklar gerçek duygularını dile dökmekte ve bunların farkına varıp baş etmekte özellikle zorlanırlar. Oysa bu dönem, çocukların duygularının en yoğun olduğu dönemlerden biridir. Çoğu zaman anne babalar yaşanan olayları, konuşulanları, seyredilen filmleri, vs.'yi çocuklarının duymadığını, farkında olmadığını ve anlamadığını düşünürler. Ancak çocuklar etraflarında olan biten her şeyin farkındadırlar, sadece duydukları ve gördükleriyle ilgili kendi başlarına baş edecek donanımları yoktur ya da ifade edemezler, ancak davranışlarıyla gösterirler. Çevresindeki yetişkinlerin görevi, çocuğun kaldıramayacağı durumlarla karşılaşmasını önlemek, eğer karşılaşıyorsa da bu durumu yok saymak yerine çocukla konuşmak, onun olası hislerini çocuğu adına ifade etmektir. Duyguların sözel olarak ifade edilmemesi, onların olmadığı anlamına gelmez. "Korkacak bir şey yok" demek yerine korktuğunun farkında olduğunun çocukla paylaşılması ve çocuğun ihtiyacına göre ona destek sağlanması gerekir. Beklenmeyen durumlar endişelerini tetikler Çocuklar 2-3 yaşından itibaren dili daha iyi kullanırlar ve sosyal ortamda kendilerini ifade becerileri de kazanırlar. Doğum günü, tiyatro, restoran gibi kalabalık ve gürültülü ortamlara, çocuklar olsa dahi girmekten çekinebilirler. Genellikle beklenmeyen durumlar çocukların endişelerini tetikler. Bu nedenle böyle bir ortama götürmeden önce ona nasıl bir ortamla karşılaşacağını, kimleri göreceğini anlatmak biraz olsun endişesini azaltabilir. Kendisinin çok sevdiği küçük bir oyuncak veya bir eşyayı ona eşlik etmesi için vermek sizden uzakta sizi temsil eden bir destekle kendisini tek başına hissetmemesine yardımcı olur. Böyle ortamlarda gruba katılması için çocuğu zorlamamak, ve baskı uygulamamak gerekir. Çocuk kendini hazır hissettiğinde gruba yanaşacak ve oyuna katılacaktır. Gitmeyi planladığınız restoran ya da tiyatroda çocuğun sinyallerini takip etmek, huzursuzluğunun baş edilenden fazla olmamasına dikkat etmek gerekir. Korkuyu yetişkinlerden de öğrenirler... Çocuklar gerçekleri yetişkinlerden farklı yorumlarlar. Bazen gerçek dünyadan bazen de hayal dünyalarından oluşturdukları şeyler korkularının kaynağı olabilir. Çocukların da tıpkı bizim gibi kendilerine ait bir iç dünyaları ve fantazileri vardır. Bu yüzden her çocuğun farklı korkuları ve farklı tepkileri olabilir. Yanlış yaptığında bağıran babadan korkmak, oyunda dinazordan kurtulmaya çalışan bir geyik olarak canlanabilir hayalinde... Kendi agresif dürtülerinin farkına vardıkça dış dünyaya yansıtarak çevrelerindeki diğer canlıların saldırganlığından korkmaya başlayabilir. Özellikle de 3-6 yaşlarında bir köpek, bir hayvan veya tanımadığı bir insandan korkabilirler. Örneğin, köpeklerin veya böceklerin kendilerini ısırmasından korkabilirler. Yaklaşırken daha temkinli olurlar ve güvendikleri kişinin onayını almaya ihtiyaç duyarlar. Bu gibi durumlarda yetişkinin rolü de önemlidir. Benzer konularda korkuları olan yetişkinleri gözlemliyor olmak, çocuğun başlangıçtaki doğal ve var oluşuna ait tetikte olma halinin devamlı ve şiddetli olmasına neden olur. Unutmamak gerekir ki; çocuklar kendisine söylenilenlerden belki de daha fazla gördükleri ve gözlemlediklerinden öğrenir. Gerçekle hayal dünyasını karıştırırlar Bazı anne-babalar, 3-6 yaş dönemindeki çocuklarının kendi başına uyumakta zorlandığını, gece yarısı karanlıktan veya korkulu bir rüyadan korktuğunu belirterek yanlarına geldiklerini söylerler. Okul öncesi dönemde çocuklar gerçekle hayal dünyasını birbirinden tam olarak ayırt edemez. Bu yüzden cadılardan, hayaletlerden, gördükleri kabuslardan, kuklalardan veya televizyon kahramanlarından korkarlar. Gün içerisindeki gerginlikler kabus olarak ortaya çıkar. Çocuk uykudan ağlayarak kalkıp, uyku uyanıklık halinde ağlamasına devam edebilir. Bu gibi ağlamanın yoğun olduğu durumlarda; çoğu zaman sözel iletişim en aza indirilebilir. Bunun yerine daha çok tensel temas, kucağa alma, sırtını sıvazlama, beraberce sallanma gibi bedensel destekler yardımcı olabilir. Kimi çocuk da hiç dokunulmak istemeyebilir. Burada önemli olan, ebeveynin kendi çaresizliğinin getirdiği öfkeyle değil, yetişkin olmanın getirdiği sükunetle yaklaşmasıdır. Bu gibi durumlarda ideal olanı anne babanın kendi yataklarına çocuklarını almaması, ancak çocuğun odasında sakinleşip tekrardan uykuya dalana kadar yanında eşlik etmesidir. Yine bu dönemde anne-babanın yatağının farklı bir anlamı vardır. Kendilerinin nasıl doğduğunu merak ederler, anne ya da babalarıyla evlenmenin hayalini kurarlar. Dolayısıyla da anne-babalarının yalnızken ne yaptığını merak edip, onun bir parçası olmak isteyebilirler. Kendi iç dünyalarındaki bu merak ve istek, bir tarafıyla suçlu hissettirip bir cezanın geleceği düşüncesiyle, hayalet ya da cadıları bahane etmelerine neden olabilir. Bu nedenle evin çok güvenli olduğunu, hayaletlerin gerçek olmadığını söylemek çocuk tarafından kabul görmeyebilir. Bu gibi korkularla baş etmenin en kolay ve en iyi yolu oyunlardır. Oyunla, çocuklar korkularını dışavururlar, kendilerinde sıkıntı uyandıran durumları oyuna döküp, buradaki hayali durumlarla baş etmek için güçlenirler. Bu yüzden akılcı açıklamaların yanında onlarla oyun oynamak, hayaletlerin resmini yapıp üzerinde konuşmak etkili bir yoldur. Hazırlayan Şenay Çelik
sürekli çocuğuma birşey olacak korkusu