🍸 Çünkü Bu Benim Ilk Hayatım

Bu Benim Hikayem. Bu Benim Hikayem. Merhaba, Ben Furkan Alagöz. İlk olarak sayfama hoşgeldiniz. Benim bu sayfada yazacaklarımın bazıları kurgu bazıları ise gerçek olaylardan alınan hikayelerdir. Ben bir yazar ve ya bu konuda tecrübesi olan biri değilim. 5-A sınıfı olarak jeneratör fabrikasında gezi yaptık. Bir jeneratör çoğu işimizde yararlıdır.Mesela bir arabada ve ya bir okulda.Jeneratörü eğer çok merak ediyorsanız bir jeneratör fabrikasına gezi yapın.Hem kendiniz daha iyi anlarsınız.Çünkü bu konu biraz karmaşık. Bu bir jeneratör. Şimdi ''tebrik ederiz de bize ne senin mezuniyetinden'' diyebilir olmayan takipçilerim.Olsun. Bu yazı benim ilk yazım ve ben aslında daha edebi,daha bir fikir adamı elinden çıkmış gibi bir tarzda yazmayı planlıyordum esasen.Ancak ilk paylaşımım bunlar olsun istedim.Çünkü bugün bu blog yazılarının başlangıcı olduğu gibi ÇünküBu Benim İlk Evliliğim 720P Türkçe Altyazı. ( Toplamda 0 oy verildi. ) Because This is My First Life 4. bölüm izle, Se Hee ve Ji Ho evlenmeye karar verirler, bu yüzden doğal olarak Ji Ho erkek arkadaşını ailesiyle tanıştırır. Se Hee'nin onayını alabilmek için Ji Ho'nun ataerkil babasını etkilemesi gerekir. Birgün Bir Dizi Seyrettim Hayatım Değişti / Touch. Touch. Mart 2012 tarihinde ilk defa Amerika'da gösterime giren Touch dizisi İMDb'de 7.8 ratinge ulaştı bile. Baş rolünde 24 serisinden tanıdığımız Kiefer Sutherland (Martin Bohm) var. Karısı 11 Eylül olaylarında ikiz kulelerde ölünce, 11 yaşındaki oğlu Jack ile yaşamaya Çünkü anladım ki bu hayat benim hayatım. Bu hayattı bir başkaları yaşamıyor. İLK önce umutlarımız ve hayallerimiz öncelikli gelmeli, unutma insan Her şeyi bu yaşıma kadar yaşamanın mutluluğu, yorgunluğu, hüzünü ve görüp geçirmesi insana gerçekten güç veriyor ve özel his ettiriyor. Herkesin bir idolü vardır değil mi, hayat için, gelmek istediği yer için. Benimde babamdı. Lakin hayatını değil, karakterini örnek almıştım. Babamla bizi ayıran tek şey LQIT3l. ◊ Şarkıcı, oyuncu, iş kadını, moda tasarımcısı, dansçı, şarkı sözü yazarı, yapımcı... Nasıl mümkün olabilir ki bunca işi bir arada yürütmek?- Bilmiyorum ki... Yoğunluktan ve yorgunluktan ölmüş olmalıyım aslında değil mi gülüyor... Genelde ne yapıyorum biliyor musun, bir sürü projeyi bir anda seçiyorum. Bu nedenle başımı birçok kez belaya sokmuşumdur zaten...◊ Neden?- Çünkü “Bu projeyi yapmak ister misin?” diye teklif geldiğinde ilk söylediğim “Ohh nasıl da eğlenceli bir iş gibi görünüyor” oluyor. Sonra proje günü gelip çatıyor. Dehşete düşsem de, korkudan ölsem de yapmak zorunda kalıyorum tabii.◊ Hayatınızın kırılma noktalarında kimler var; kimler sizde derin izler bıraktı?- Hiç şüphesiz listenin başında annem var. Ben 4 yaşımdan beri bu işi yapmak, bugünkü Cher olmak istiyordum. O bana bu konuda cesaret veren kişidir çünkü. Disleksik bir çocuktum, bu durum hâlâ da devam ediyor. O nedenle okulda hiçbir zaman başarılı olamadım. Çocukluğumda bugünkü Cher olacağımın işaretini veren hiçbir özelliğim yoktu. Fakat annem hep, çok belli etmesem de, çok akıllı gibi görünmesem de aslında akıllı olduğumu söylerdi! “Büyüyünce etrafında her istediğini yapacak insanlar olacak, hiçbir şey ile uğraşmak zorunda kalmayacaksın” derdi. Öyle de oldu. Listede ikinci sırada olan, hayatıma yön veren kişi de yapımcı Sonny Bono oldu. Sonny & Cher ikilisi olduk ve o sayede kariyerim BEDEL ÖDEMEDEN ELDE EDEMEZSİN◊ Geriye dönüp başarılarla dolu hayatınıza baktığınızda, yine de pişmanlık duyduğunuz olaylar, detaylar görüyor musunuz?- Pişmanlıklar için vaktim yok diyeceğim ama... Doğru cevabı istiyorsan var tabii, kimin pişmanlıkları yok ki? Ama unutma başarısızlık ya da hatalar en iyi öğretmenlerimiz. Başarılı işlere imza attığımızda hiçbirimiz “Aman Allah’ım neden başardım?” demiyoruz. Ama başaramayınca “Neden böyle oldu?” diye düşünüyoruz, sebeplerini anlamaya çalışıyoruz. O yüzden hatalara, başarısızlıklara pişmanlık gözüyle bakmıyorum. Çünkü o hatalar bizi daha iyi insanlar yapıyor.◊ Merak ediyorum, Cher olmanın pozitif ve negatif tarafları neler?- Birçok iyi yönü olmasına karşılık birçok kötü tarafı da var. Unutma, istediklerini bedel ödemeden elde edemezsin. Ama sanırım negatif taraflarını benden çok etrafımdakiler yaşıyor. Çünkü tatsız durumlarda beni onlar çekmek zorunda kalıyor. Herkes gibi harika zamanlar kadar berbat dönemler yaşadığım oluyor BENİM DE TORUNLARIM OLSAYDI◊ Gelelim “Mamma Mia! Here We Go Again”e... Son derece keyifli bir film. Biraz o proje hakkında konuşalım mı? Nasıl geçti çekimler?- Hayatımda çalıştığım en kolay ve zevkli projeydi. Filmde çalışan herkes çok sakin ve huzurluydu. İtiraf ediyorum, sete ilk gittiğimde çok sinirliydim. Buna rağmen herkes bana fazlasıyla nazik ve saygılı davrandı.◊ Siz ne durumdaydınız?- “Ahh Meryl Streep dışında kimseyi tanımıyorum” modundaydım. Dediğim gibi bu durum kısa sürdü, sete gidince sıcacık bir ortamla karşılaştım.◊ Filmde bir büyükanneyi oynuyorsunuz...- Eğer torunlarımla ilişkimi soracaksan, benim torunum yok biliyorsun. Keşke olsaydı...◊ Hayır sizin büyükannenizle aranız nasıldı diye soracaktım...- Gülüyor Sanırım büyükanne-büyükbabalar anne-babadan daha eğlenceli insanlar. Hatırlıyorum da bir keresinde büyükannemin parfüm şişesini tuvalete düşürmüştüm. Kadının tek yaptığı gülmekti. Ama filmde durum farklı, ben istenmediği halde aileye girmek için çabalayan bir PROVADAYKEN MERYL GELİP GİZLİCE BENİ İZLİYORMUŞ◊ Filmde ABBA şarkıları kullanılmış. ABBA’nın sizin müziğiniz üzerinde etkisi var mı?- ABBA tüm dünyada çok popülerdi... O yüzden müziklerinin ne kadar özel ve karmaşık olduğunu anlamam vakit aldı.◊ Neden?- Çünkü şarkıları pop şarkıları gibiydi. Sonraları anladım onların müziklerindeki derinliği diyebilirim.◊ Merly Streep ile başrolü paylaştığınız “Silkwood”un üzerinden 35 yıl geçti. O süreçte iletişiminiz devam etti mi? Çekimler bittikten sonra da görüşmeye devam ettiniz mi?- Her zaman iletişim halindeydik, hiç kopmadık. “Mamma Mia”nın çekimleri sırasında da ilginç bir şey oldu. Asistanım, ben şarkılarımın provasını yaparken Merly’nin geldiğini, rahatsız etmemek için gizlice beni izlediğini söyledi. Çok hoşuma gitmişti bu... BİZİM EVDE ET YENMEZDİ ÇÜNKÜ ALAMIYORDUK◊ 72 yaşındasınız ve hâlâ o kadar güzel görünüyorsunuz ki güzellik sırlarınızı sormadan Sağlık ve bakım... Bu iki konuyu hiçbir zaman ihmal etmem. Mesela spor hayatımın vazgeçilmez bir parçasıdır. Her zaman sağlıklı yemekler yemeyi tercih ediyorum. Annem de yediklerine çok dikkat ederdi. Gerçi onunki fakirlikle alakalı bir sağlıklı beslenme şekliydi. Bizim evde et yenmezdi çünkü alamıyorduk. Annem harika sebze yemekleri pişirirdi. Konumuza dönersek; başka neler yapıyorum, cildime özen gösteriyorum. Alkol, sigara ve tabii ki uyuşturucu kullanmıyorum. Bunların hepsi yaşlanmayı hızlandıran etkenler...◊ Emekli olmayı düşündüğünüz oluyor mu hiç?- Bir noktada emekli olmak zorunda kalacağım zaten... Yaptığım işi o kadar çok seviyorum ki, 60 yaşıma gelene kadar 40’lı yaşlarımı geçtiğimi anlamamıştım bile. Hâlâ çalışıyorum ve mutluyum... Ne zaman emekli olurum OLMAM OĞULLARIMA HİÇ EĞLENCELİ GELMİYORDU ◊ İki oğlunuz var Elijah ve Chaz Bono. Onlar neler yapıyorlar?- Chaz “American Horror Story”deydi. Elijah müzik anda çalıştığı proje hakkında konuşmam yasak.◊ Annelerinin Amerikan pop kültürünün bir ikonu olması onları nasıl etkilemiştir sizce?- Onlar için benim ünlü olmam hiç eğlenceli Chaz ile bir gün okul gezisine onunla gitmem geziyi berbat etmişti, çünkü insanlar konuşmak için sürekli benim yanıma ilgilenememiştim bile. Chaz’e sonunda okul otobüsüne gidip beni beklemesini için korkutucu bir deneyimdi bence.◊ Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?- Spor hayatımın çok önemli bir parçası. Ayrıca arkadaşlarımla vakit izlemeyi çok seviyorum; eski-yeni her türlü filmi izlerim vaktim de resim yapıyorum.◊ Sizce sesiniz Sonny Bono ile şarkı söylediğiniz yıllardan daha mı farklı artık?- Bence 100 kere daha iyi. Sesim şu an olabileceğinin en en sevdiğim şey ne biliyor musun, sahnede prova yaparken vücudumdan çıkan sesi hissetmek...Seyircisiz, hiçbir şeyden endişe etmeden sesi vücudumdan salıvermek. Tek kelimeyle harika bir YAŞLANDIM, NİYE HÂL BU KADAR ÇALIŞIYORUM! ◊ Sizce yaşımız ilerledikçe hayatlarımız basitleşiyor olabilir mi?- Yooo, benimki hâlâ karmaşık. Yaşım ilerlese de hayatımda hiçbir şey basitleşmedi. Gerçi kendi kendime sürekli “Çok yaşlandım, neden hâlâ bu kadar çok çalışıyorum?” ya da “Neden hâlâ insanlar çalışmamı istiyor?” diye soruyorum. Bazen “Keşke hayatım daha basit olsaydı” diyorum.◊ Harika bir kariyeriniz var ama... Seçme imkanınız olsa kimin kariyerine sahip olmak isterdiniz?- Meryl Streep’in kariyerine sahip olmak isterdim. Bence Meryl kusursuz bir kariyere sahip. Ayrıca iş ile özel hayatını harika idare ediyor. Dengeyi kurmuş. Üstelik çok da alçakgönüllü BİR KADININ SEVGİLİSİ OLMAK ERKEĞE ACI VERİYOR ◊ Aşk hayatınız ne durumda! Erkek arkadaşınız var mı ?- Kısa süre öncesine kadar vardı. Ayrıldık. Gerçek şu ki ünlü bir kadının sevgilisi olmak, erkeklere acı veriyor. Benim ilişkilerim maalesef hiçbir zaman yürümedi. Hep ayrılık KENDİNE HAS BİR RUHU VAR ◊ Avrupa’nın da dahil olduğu bir konser turnesi görünüyor mu ufukta?- Keşke olsa. Avrupa’ya gitmeyi çok seviyorum. Eğer böyle bir teklif gelirse hayır demem ama şimdilik öyle bir planım yok.◊ Türkiye’ye geldiniz mi hiç?- İki kere geldim. Türkiye harikaydı, İstanbul şahaneydi. En sevdiğim şehirlerden biri İstanbul oldu. Kendine has bir ruhu var.◊ Yarı Ermenisiniz. Ermeni kültürüne yakın mısınız?- Babam Ermeniydi ama 11 yaşıma kadar onu hiç görmedim. Onsuz büyüdüm. 11 yaşımdayken onunla ve büyükannemle tanıştığımda, yaptığımız ilk şey “sarma” oldu. Büyükannem harika yemekler yapardı. İngilizce de bilmezdi ama anlaşırdık. Onlarla çok kısıtlı zaman geçirdim maalesef. Ama halamın üzerimde etkisi vardır, çünkü babamın annemle evli olduğu dönemde annemle kardeş gibi görüşüyorum halamla. Çok eğlenceli, çok güleryüzlü bir TAKLİDİ YAPARAK YAPIMCININ EVİNDEN KAÇTIM ◊ Me Too hareketini hepimiz takip ediyoruz. Çok uzun zamandır bu sektörde yer alan bir kadın olarak, hiç uygunsuz bir hareketle karşılaştığınız oldu mu?- Bir kere oldu. Çok ünlü bir yapımcıyla uygunsuz bir hadise yaşadım. İsmini vermek istemiyorum. 28 yaşındaydım. Film çekmek istiyordum, yapımcıya film yapma isteğimden bahsettim. Görüşmek için evine çağırdı. Gittiğimde birkaç garip davranışı oldu. Ortamın normal bir toplantı ortamı olmadığını anladım. Annemin uyarıları aklıma geldi. Çünkü o da zamanında filmlerde figüranlık yapmıştı ve piyasada neler olup bittiğini bilen bir kadındı. Neyse... Yapımcı eğer istediklerini yaparsam beni kadroya alacağını söyledi. Böyle bir şey beklemiyordum çünkü zaten şöhret olmuştum. Filmde oynamasam bile bir kariyere sahiptim. Ortamdan kurtulmak için tek çarem hasta numarası yapmaktı. Çok kötü hissetmeye başladığımı söyledim ve oradan ayrıldım. Eve gittim, “Bu adam bu gece nasıl rahat uyuyacak?” diye düşündüm. Çünkü hareketleri o kadar yakışıksızdı ki. İnanamadım. Çok ünlü bir yapımcıydı. Kimi zaman hayatın kocaman bir atari oyunundan ibaret olduğunun düşüncesine kapılıyorum. Sanki ben elimde bir kumanda ile her şeye yön verip asıl beni unutuyor gibi oluyorum. Oysa her şey bu kadar basit ve kolay olsaydı, hayatımı istediğim gibi şekillendirip yön verebilirdim. Ama istemediğim kabul görmediğim her şey herkes halen var. Öyleyse bu nasıl bir oyun? Oyuncular olaylar değişmedikten sonra ne anlamı kalır ki oyunun. Artık hayatımın kumandasını elime almak için bir adım atmalıydım ve o kumandayı ne pahasına olursa olsun almalıydım. Yıllar önce ilk boşandığı günlerde toplumun bakışı ve baskılayıcı tavırları çok canını acıtıyordu. Hatta uzun bir sessizlik ve içe dönük bir dünyası olmuştu. Herkesten her şeyden uzak yalnızca kendisi ve çocuğu için bir dünya kurmuştu. Tabu ve ön yargıları ile insan hayatına değer veremeyen bir kitle vardı önünde. Boşanmak kişisel bir suç ya da büyük bir günahmış gibi gözü kapalı yargılayanların o tatsız tuzsuz söylemleri iyice yormuştu onu. Bir sabah uyandığında uzun uzun aynaya baktı ve Bu hayat benim öyleyse başkalarının söylemleri beni ilgilendirmemeli Allah katında evlenmek nasıl hak ise boşanmakta haktır’ diye kendini telkin eden bu cümle ile hayata yeniden merhaba dedi. Hepinize tanıdık gelen bu birkaç cümle benim çok yakın tanıdığım kararlarına sadık bir kadının onurlu hayat mücadelesinden küçük bir kesitti. Ve o kadın; her şeye herkese rağmen bildiği inandığı yoldan asla vazgeçmedi. Hayatının kontrolünü eline almayı başardı. Artık kumanda onun ellerindeydi. Tabi bu hiçte kolay olmadı. Bazen güldü, bazen ağladı, bazen yok saydı, bazen yok sayıldı. Ama tüm engellere rağmen inandığı yoldan doğrularından vazgeçmedi. Çünkü karanlığı görmeden aydınlığa çıkılmayacağını biliyordu. Tabularla ön yargılarla baş etmeyi öğrendiği günden beridir, dört mevsim hep baharı yaşadı. Korkularına esir olmaktansa doğru bildiği yolda kararlarına sadık kaldı. Hayatından toplumun ön yargı ve baskıları ile bu iki faktöre neden olan insanları çıkardı. Yok saymayı bildi. Beynine format attı. Çünkü bu hayat onun hayatıydı ve onlar sadece gördüğü kadardı. Beyazın kaderi kirlenmek siyahın kaderi suçlanmak mantığıyla hareket etmek yerine her rengin her olayın güzel yanlarını görmeyi seçti. Dikenlere rağmen gülleri sevmekten vazgeçmedi. Hani bir film vardı. Mutlaka çoğunuz izlemişsinizdir İncir Reçeli.’ Tıpkı incir reçelinde söylendiği gibi asıl beş para etmez sizin değersiz ön yargılarınız. Peki ya namus; sadece kadına mı özgüdür? Oysa ortalıkta bu kadar namustan mahrum insanlar varken. Boşandı diye bir kadına kötü gözle bakan insanlar size tek bir sözüm var sizin kız kardeşinizde bir kadın ve hayatın kime ne göstereceği belli olmaz. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır hesabı olsun. İğnenin canını yakan tarafı senin ön yargıların. Ve senin bu ön yargıların diğer tarafta bir insanın canını çuvaldızın acısı gibi yakabilir. Türkiye de kadın olmak hele de boşanmış bir kadın olmak gerçekten çok zor. Çünkü ön yargı ve tabulara kafasını gömen bir kitle var karşımızda. Maalesef insanlarımız özellikle boşanmış bir kadına değersizlik, korku vb. gibi negatif düşünceleri empoze etmek için adeta yarışıyorlar bir birleri ile. Çirkin hayat yoktur. O hayatı çirkinleştiren insanlar vardır. Ve hayat bütünlüğü de insanlardan ibarettir. Sözüm meclisten dışarı deyimini tam kullanma zamanım diye düşünüyorum. Benim sözlerim ön yargı ve tabularla şekeri zehir edenlere, saygı ve sevgiyi unutup kötülüğü beynine kazımışlaradır. Artık bu tabu ve ön yargıları bir kenara bırakma vakti gelmedi mi sizce de? Kim ne derse desin doğru bildiğiniz yoldan kararlarınızdan asla vazgeçmeyiniz. Bazen hayatın şifrelerini, insanları çözmek gerçekten çok zor olsa da; bu hayat sizin ve onlar gördüğünüz kadarlar sadece. Hayatınızı sizden başka kimse değiştiremez yönlendiremez. Başkalarının düşünceleri onlar başkaları olduğu sürece sizi ilgilendirmesin. Dinleyin kulak verin ama size hayatınıza karışma cesaretini vermeyin. Kötü mü konuştular, olur olmaz haksızlıklarımı uğrattılar sizi; sadece gülün ve geçin. Unutmayın bu hayat sizin iyisi ile kötüsü ile her şeyiyle sizin. Yaşadığınız her şeyi tecrübeden sayın verdikleri hayat dersleri için onlara teşekkür edin ve yolunuzda ilerleyin. Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde;’Kadınlar size Allah’ın bir emanetidir.’ buyurmuştur. Dolayısı ile bu emanete saygılı davranmak herkesin boynunun borcudur. Haftaya görüşmek üzere sevgi ve saygı ile kalınız… İspanyolca şarkılar söyleyerek başladığı kariyerinde, 1970'li yıllarda yorumladığı "Aynalar", "Bir Dost Bulamadım" ve "Kalbimi Kim Çalıyor?" parçalarıyla akıllarda yer eden Salim Dündar, "Saatler" adlı yeni eseri için, "Saatler benim için değil sadece, her insan için önemli. İnsan doğuyor. Ne ile? Saatle. Şu tarih, şu saatte deniyor. Ama saat devamlı çalışıyor. Tik-tak sesleri, günler, haftalar, aylar, yıllar devriliyor bir ömür geçiyor. Bakmışsın yaşadığın kadar yaşıyorsun." istifa ederek davulcu olan, uzun maraton koşularında Türkiye ve Balkan şampiyonlukları bulunan 85 yaşındaki sanatçı Salim Dündar, 11 yıl aranın ardından "Saatler" adlı eserini müzikseverlerle Dündar, astsubaylıktan müziğe geçişini, sahneye birlikte çıktığı sanatçılarla yaşadığı anıları, Ahmet Gülhan sayesinde fark ettiği atletizm aşkını ve ödüllerini AA muhabirine Salim Bey merhabalar, uzun yıllar sonra sizinle tanışma şerefine nail oldum. Nasılsınız?Salim Dündar "Teşekkürler, sağ olun. İyiyim Dilek hanım, gördüğünüz gibi."SORU Gayet sağlıklı ve iyi görüyorsunuz. Maşallah Dündar "Hayat devam ediyor."SORU Saatler, zaman geçiyor ama siz "Saatler" şarkınızla 11 yıl aradan sonra karşımızdasınız. Dinleyicilerinizle yine buluştunuz değil mi?Salim Dündar "Ama, yaşamak da güzel tabii hayatı. Sağlıklı yaşamak önemli."SORU Saatler parçanızın sözleri çok güzel. Fikret Şeneş'in seksenli yıllarda yazdığı bir parçayı Cenk Taştan bestelemiş ve Sadun Ersönmez düzenlemesini yapmış. Nasıl hissediyorsunuz?Salim Dündar "Ben arayış içinde falan değildim tabii. Birdenbire olaylar böyle gelişiyor. Tabii bunun da herhalde sebebi belli bir altyapımın oluşundan, geçmişimde yaptığım, okuduğum yorumlardan kaynaklanıyor. Yani ne mutlu bana, tekrar hatırlanmak çok güzel. Türkiye'nin dört bucağında, ovalarda, denizlerde, dağlarda, yüksek irtifalarda sporumu yapıyorum. Yani hayatın başka bir boyutundayken böyle bir olayın gelişmesi tabii benim için güzel, büyük bir mutluluk."SORU Gerçekten güzel. Zaman sizin için önemli mi? 11 yıl ara dedik bir de 'Saatler' parçası çok anlamlı olmalı sizin için?Salim Dündar "Benim için değil sadece, her insan için önemli. İnsan doğuyor. Ne ile? Saatle. Şu tarih, şu saatte deniyor. Ama saat devamlı çalışıyor. Tik-tak sesleri, günler, haftalar, aylar, yıllar devriliyor bir ömür geçiyor. Bakmışsın yaşadığın kadar yaşıyorsun. Evet, sözler çok anlamlı. Bir mesaj yani."SORU Biraz mırıldanır mısınız bize?Salim Dündar "Dinle saatleri dinle sanki konuşuyor benimle/ Zaman yarışırken kaderle, hayaller kurarım bu sesle…"SORU Ağzınıza sağlık. Sözlerin güzel olmasının yanı sıra sesiniz de muhteşem. Siz Deniz Astsubay Okulu mezunusunuz değil mi?Salim Dündar "Evet canım."SORU Bando eğitimi ve müzikle orada mı tanıştınız?Salim Dündar "Yok. Şöyle bir doğruluğu var; ben Deniz Astsubay Ortaokulu hazırlıktan mezun oldum. Fakat okulda birinci sınıfın sonunda müzikle tanıştım. Bir tesadüf ve ben daha okulu bitirmeden bandoda çalmaya başladım. Bu belki bir milattır. Şu ana kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde hala böyle bir olay yaşanmadı. Bir talebe bandoda çalıyor. Nitekim bando kumandanı 'Vazifeye çıkar mısın?' dedi. Müzik aşkından bütün ritimleri, notaları öğrenmiştim. Hiç unutmuyorum, Dolmabahçe'de 19 Mayıs törenlerine çıktım. Ertesi gün okula geldim, sınıf astsubayı dedi ki, 'Seni sınıf subayı istiyor.' Gittim, 'Seni Dolmabahçe'de görmüşler bandoda çalarken. Sen kimden izin aldın?' dediler. Ben, 'İşte efendim, Bando kumandanı rica etti de.' dedim. 'Tamam, güzel bir şey ama bir daha izinsiz gitme.' dediler. Benim müzik hayatım böyle başladı.""Davulculuğu tercih ederim"SORU Askeriyedeki görevinizden müziğe geçiş yaptınız. Müzik daha ağır bastı sanırım. Askeri disiplinden uzaklaştırma alıp sanat hayatına evrilmenizi sağlayan neydi?Salim Dündar "Disiplinden evet. Disiplinsiz hareketler yaptım ama bunları bilinçli olarak yapıyordum. Çünkü müzik ağır basmaya başladı. Müzik tutkusu. Nihayetinde 1956'da okuldan mezun olduktan iki sene sonra Kasımpaşa'da Deniz İkmal Sınıf Okul Kumandanlığı vardı. Oradaki eğitim de bitti tam Astsubay çıkacağız, 2 pırpır takılacak törende. Baktım Astsubay dedi ki, 'Seni okul kumandanı istiyor.' Kalktım ve bir de benim arkadaşım vardı. O da sivilden gelmeydi bize. O bizim okuldan hazırlıktan değildi ama o da acayip bir müzik tutkunu. Çok güzel dans ediyordu benden daha önce gidiyordu bu. Yani ben 'Yapma, etme' falan diyordum ama o 'Bu meslekte durulur mu?' diyordu. Neyse gittim onunla beraber. İkimizi çağırmış. Selam verdik. 'Çocuklar bakın artık astsubay çıkıyorsunuz fakat bundan sonra disiplinsiz hareketler yaparsanız biliyorsunuz hapis yatarsınız. Halen talebe statüsünde olduğunuz için, sizi de çok sevdiklerinden idare etmişler. Ama ben bunları niçin yaptığını biliyorum.' dedi. Beni irdelemiş, çok iyi gözlemlemiş. 'Sen sivil hayatta çok başarılı olursun. Senin kolunda altın bilezik var. Ne diyorsun? Dosya göndereyim mi?' dedi. Şöyle bir bocaladım tabii. Sonra Gölcük doğumluyum. Üstelik donanmanın içinde büyümüşüm. Ondan sonra öyle bir bocaladım. 'Efendim, gönderseniz sevinirim.' dedim. İlk böyle bir fena oldum ama müzik o anda gene ağır bastı. 'Dediğim gibi senin sivil hayatında yolun çok açık olsun. Sen çok başarılı alacaksın.' dedi. Yanımdaki arkadaşına döndü, 'Sen ne diyorsun? dedi. Baktım o benden önde gidiyordu ya. Hiç çıt yok, kafası önde. 'Bana bak, sen otur oturduğun yerde. Sen sivil hayatta leblebi bile satamazsın.' dedi. O astsubaylıkta kaldı. Ben ayrıldım."SORU "Bir Dost Bulamadım", "Kalbimi Kim Çalıyor" parçalarını 1972 yılında yapmanıza ve ilk Altın Mikrofon Yarışmasında ikincilik ödülü kazanmanıza rağmen 1976'da, söz ve bestesi Metin Eryürek'e ait "Aynalar" parçasıyla Dündar "Metin Eryürek radyoda Türk halk müziği korosundaydı. Bağlama çalıyordu, güzel de sesi vardı."SORU Bu parçanız en çok dinlenilen parça oldu bugünlere gelen. Hala dinleniyor, gençler tarafından da Dündar "Ama ben bir açıklık getirebilir miyim? Aynalar ve Bir Dost Bulamadım'ın öncesine."SORU Tabii Dündar "Çok teşekkür ederim AA'ya. Bana böyle bir çekim yaptığınız, konuk ettiğiniz için. Ben davulcuydum. Ben pavyon kültüründen yetiştim, Bursa'da çalışırken, tabiri caizse büyük bir insanla çalışıyordum. Kendisi dervişti resmen, kelimenin tam anlamıyla. Saksafon çalıyordu ve Neyzen Tevfik'in de talebesiymiş küçükken. Konservatuvar mezunu. Sahneye çıkarken bir gün 'Programdan sonra hatırlat, sana önemli bir şey söyleyeceğim.' dedi. Ben tabii programı zor ettim. Genlerimde meraklılık var. Geçtik oturduk, çaylarımız geldi. 'Ağabey, bana hani bir şey söyleyecektin?' O gayet rahat, 'Kendine bir smokin yaptır.' dedi. 'Hayrola beni evlendiriyor musun yoksa?' dedim. Çünkü arka planda öyle bir olay vardı, gerçekleşmedi. 'Bu defa beni evlendiriyor musun?' dedim. 'Yok.' dedi. 'O zaman ben smokini ne yapacağım?' dedim. 'Lazım olacak.' dedi. Bir an durdu, '2 takım da olabilir.' dedi. 'Nasıl yani ağabey?' dedim. 'Birisi siyah, birisi beyaz olsun.' dedi. 'Ağabey, biz burada pantolon gömlek çalışıyoruz, pavyonda Bursa'da.' dedim. 'Büyük sahnelere gidiyorsun.' dedi. 'Nasıl büyük sahnelere?' dedim. ' Bayağı. Lazım olacak her ikisi de.' dedi. 'Ağabey yapma. Bir senedir ben Bursa'dayım bir türlü gidemiyorum. Davullarımı bile otobüse yükledim, arkadaşlar beni indirdi, pavyona başlıyoruz yapma etme diye. Bir türlü kopamadım buradan.' dedim. Bana 'Hem de yakın zamanda gideceksin. Bir ayı geçmez' demez mi. Öyle bir olay gelişti ki ve ben bir ay dolmadan Bursa'yı terk etmek mecburiyetinde kaldım. Bunu anlatmama gerek yok, ay içinde Hilton'da Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası'nda davulcu olarak başladım. Ben Latin müziği söylüyordum. Yani aslında caz parçaları söylüyordum. Orkestranın solisti Ayla Dikmen'di. Bir de Başar Tamer vardı erkek sanatçı. Onlar İngilizce, İtalyanca söylüyor. Ayla Dikmen İngilizce söylüyor. Benimki değişik olsun, İspanyolca söyleyeyim dedim. Şerif ağabey, 'İspanyolca mı?' dedi. O tarihte, 1964 senesinde 'Bir davulcu İspanyolca söylüyor.' diye hayretle yüzüme bakıyor. Ne söylersin? dedi. 'Falan parça.' dedim. 'Tonunu biliyor musun?' dedi, 'Evet.' dedim. 'Allah Allah neye çattık. Davulcu tonunu da biliyor söylediği parçanın.' der gibiydi. Parçaya girdi, 8 mezura ya çaldı ya çalmadı, durdu. Piyanonun tuşlarına vurdu. Böyle bana bakıyor. 'Eyvah beni beğenmedi.' dedim içimden. 'Başka biliyor musun?' dedi. 'Evet, biliyorum ağabey, şu parça.' dedim. Parçaya girdi onda da bu sefer piyanonun tuşlarına daha bir kuvvetli vurarak ayağa fırladı. 'Buldum, buldum.' diye bağırmaya başladı. O arada çay molası vermişti orkestra. O ayağa fırlayınca benim bakış açım genişledi. Kuyruklu piyanonun etrafında diğer orkestra elemanları kanalize olmuş, gözleri fal taşı gibi açılmış, hayretle bana bakıyor, 'Bu nereden çıktı?' diye. Çünkü ben provalarda 'Ağabey ben biraz da şarkı söylerim.' lafını dahi etmedim. Etmediğim gibi orkestra arkadaşlarıma da söyleyemedim. Desem, 'Bir ara bakarız.' diyecekler. Çünkü orkestranın başı kalabalık, iki şarkıcının aranjmanlarını yapıyor yoğun bir şekilde. Ben de araya girmek istemedim doğrusu. Yani benim şarkıcılık hayatım böyle başladı. Bursa dönüşü bir ay Fehmi Ege'de çalıştım. Bir ay sonra Yusuf Behiç Günseli Orkestrası Taksim Belediye'de çaldım. Davulcuları programı çalamamış. 25 kişilik bir orkestrada notist davulcuydum. Ben ona da çok emek verdim. Yeri gelmişken de söyleyeyim, şu anda şarkıcılığı mı tercih edersin, davulculuğu mu dersen, benim içimde ukde kaldı. Davulculuğu tercih ederim diyorum."SORU Gerçekten mi?Salim Dündar "Her sohbetimde her yerde yeri gelmişken bunu söylüyorum. Ben davula çok büyük emek verdim. Ben kendim şarkıcı olmak istemedim. Bir ay sonra beni Yusuf Behiç Günseli Orkestrasında Şerif Bey teşvik etti. Radyoda emisyonları varmış. Şerif Bey de radyoda emisyonları denetleyen kişiymiş. Beni bantlardan dinliyor, orkestra kurmuş, Hilton'a başlaması lazım. Ondan sonra 15 gün prova yapılacak. O ara ben devreye giriyorum. Bana davulcu olmayı teklif etti. Benim şarkı söylediğimi de bilmiyordu. Çünkü emisyonlara şarkı söylemedim. Davulumu çaldım sadece. Şerif ağabey bana 'Ne söylersin?' dediğinde, 'Ağabeyciğim sana kim söyledi benim şarkı da söylediğimi?' diye sordum. 'Birisi söyledi.' dedi. 'Ağabey çok merak ettim. Ben orkestra arkadaşlarıma bile mevzu etmedim.' dedim. 'Söylemem.' dedi. 'Ağabey niye söylemezsiniz?' dedim. 'Bana söyleyen kişi söz verdirdi, isim vermeyeceksin, diye. Ama şöyle bir şey de söyledi; 'Şerif Bey, o senin şarkıcı olarak aldığın kişi var ya, her ne kadar davulcu olarak aldıysan da ona dikkat et. O senin orkestrandaki her iki şarkıcıdan daha iyidir dedi bana.' dedi. Tam bu kelimelerle mevzu geldiğinde anlattığım için kelimesi kelimesine aklımda. Benim şarkıcılığım böyle başladı."SORU Bu şekilde şarkıcı oldunuz öyle mi?Salim Dündar "2 ay sonra basında yazılar çıkmaya başladı; 'Salim Dündar iyi bir davulcu ama şarkı söylerse, ayağa kalkarsa Türkiye büyük şarkıcı kazanacak.' Ben ayağa kalktım. Orkestranın önünde Ayla Dikmen, ben, Başar Tamer, üç şarkıcı olduk. Olay böyle başladı.""Tanju Okan'la birlikte iki erkek şarkıcıydık başı çeken"SORU Bir Dost Bulamadım, Kalbimi Kim Çalıyor ve Aynalar'a gelelim mi şimdi?Salim Dündar "Evet. İsmim tutulunca, benimsenince dinleyiciler tarafından, 1964'ten 1972'ye kadar gazinolarda, Türkiye'deki en büyük gece kulüplerinde rahmetli Tanju Okan'la birlikte iki erkek şarkıcıydık başı çeken. Ben Latin müziği söylüyordum. Türkçe söylemiyordum."SORU As Kulüp var bunların içinde değil mi, Gönül Yazar, Ertan Anapa, Gülsüm Kamu ve Ayten Alpman ile sahne aldığınız?Salim Dündar "İspanya dönüşü ilk şov hayatım. Rahmetli Ayten Hanım, Gönül Yazar'dan sonra geldi."SORU 1972 Altın Mikrofon Yarışması'nda Bir Dost Bulamadım parçanızla ikincilik ödülünüz var. Biraz anlatır mısınız?Salim Dündar "1972 yılında Altın Mikrofon yarışmasına beni zorla sokan Nuray Demirci'dir, Amerika'da yaşıyor şimdi. Cenk Taşkan gibi o da. Altmışlı yılların ortalarına doğru yabancı şarkılara sözler yazılmaya başlandı. Ben Latin söylüyorum gene, çalışıyorum gece kulüplerinde. Dediler ki, 'Artık tamam anladık iyi şarkı söylüyorsun da, sen de gel bu kervana katıl, yani Türkçe söyle.' Ben tam 5 yıl direndim, söylemedim. En son Nuray Demirci, 'Gel inat edip duruyorsun. Altın Mikrofon Festivali'ne katıl.' dedi. Ben ne yapacağım orada?' dedim. 'Özhan Plak, ilk 3 dereceye plak yapacak. Sen de bir dereceye gireceğin için gel. Böylelikle de hafif müziğe adım atmış olursun.' dedi. O zaman hafif müziği aranjman diye tabir ediyorlardı. Ondan sonra 'Benim zaten ismim var, benim ne işim var? İsme ihtiyacım yok ki benim.' dedim. 'Ya gel kırma beni.' dedi. Ben de öyle Edip Akbayram birinci oldu. Ben ikinci oldum. Fakat o yarışma bana yaradı. Bir Dost Bulamadım parçası ve arkasından Kalbimi Kim Çalıyor? çıktı piyasaya. Her iki yüzü birden tutunca ben fırladım. Geniş halk kitleleri tarafından benimsenmeye, tanınmaya başladım. Gerçi o zamanın medyasında, görsel medyada devamlı ismim geçiyor. Türkiye'nin her tarafından, Hakkari'den bile mektup geliyordu. 'Siz İspanyolcayı nereden öğrendiniz? Çok beğeniyoruz.' diye. Ancak radyodan dinlenme olasılığı oluyordu halk tarafından. Burada, Edip Akbayram'dan da söz etmek gerekir. O kardeşimiz de 'Kükredi Çimenler' diye bir parçayla katılmıştı. Fakat parçası halk tarafından onay görmedi. Hatta Nuray Demirci'ye demiş ki, 'Ben ne yapacağım? Ben birinci oldum. Çok şeyler hayal ediyordum ama benim bu parçam tutulmadı. Nuray Demirci de 'Oğlum git memleketine.' demiş, Antep'e. O da, 'Ben intihar ederim gene gitmem.' demiş."SORU Öyle mi demiş Edip Akbayram?Salim Dündar "Edip, evet ve gitmedi hakikaten. Onun bir grubu vardı, Antep'ten arkadaşları olan grubuyla büyük bir direnç gösterdiler ve onun gösterdiği bu direnci, bu inancı başkası gösteremezdi. Sabretti ve Edip Akbayram oldu. Çok güzel, harika besteleri yorumladı. Onu kutlamak gerekiyor."SORU Peki Aynalar parçanızın bu kadar seviliyor olmasının sizce formülü nedir?Salim Dündar "Öyle sorular soruyorsunuz ki bunları şimdi anlatmaya kalksam burada 40 dakika değil bir kaç gün filan anlatmam lazım."Aynalar'ı Müjdat Gezen önerdiSORU Ama bahsetmeden de geçemeyiz ki, Aynalar çok güzel bir Dündar "Bir gün Gar Gazinosu'nda çalışıyoruz. Müjdat Gezen de kadroda. Kadınlar matinesi var çarşamba günleri. O ve ben Cihangir'de oturuyoruz. Bende araba olmadığı için beraber arabasıyla Taksim'e geliyoruz, tekrar akşam beraber gidiyoruz. Bana arabada gelirken Yenikapı'nın oralarda, 'Ya Salim bir parça var tam senlik.' dedi. Allah Allah dedim. Baktım mırıldanmaya başladı, Aynalar maynalar diye bir şey söylüyor. Parça bitti. 'Müjdat şu arabayı yolun kenarına çeksene.' dedim. Çekti, 'Şu parçayı bir daha söyle bakayım.' dedim. Kendi sesiyle söylediği kadar söyledi. 'Ne güzel bir şey bu. Ne güzel sözler. Nereden biliyorsun bunu?' dedim. 'Metin Eryürek'in parçası. Radyoda, Türk halk müziği korosunda. Git selamımı söyle.' dedi. Ben Taksim'de indim. Dosdoğru radyoya, gittim. 'Merhaba' dedim, hemen buldum. Radyonun koridorlarında bir merdiven altında kabak kemane çalıyordu o. Aynalar'ı geçti aynen söylüyorum, 'Salimciğim ben bunu Zeki Bey'e de, Zeki Müren'e ve bir de bayan sanatçıya verdim.' dedi. Şimdi ismini unuttum. Ünlüdür, Çayda Çıra parçasıyla meşhur olmuştu. Türk halk müziği assolisti, bayan sanatçı. Her ikisine vermiş 'Değerlendiremediler. Sen bunu değerlendirsen al.' dedi. Ben de 'Allah Allah, Zeki Bey gibisine verdiğine göre nasıl olur da bu parça ortaya çıkmaz?' diye içimden yorumluyorum. Neyse olay böyle oldu. Her gün yeni bestelerde sanatçılar nabız yoklar, sahnede, çalıştıkları lokalde, gece kulübünde programa alır. Tepki ölçüyorlar. Ben söylemeye başladım. Baktım acayip tepki. Bir gün Ankara'da Marmara Oteli'nde çalışıp, parçayı söylüyorum. Bir de saksafoncu vardı, çok güzel taksim yapıyordu, harika müzisyendi. Ona bıraktım. Taksim çalarken bir de baktım kedigözü. 'Allah Allah, gece kulübünde Marmara otelinde kedinin ne işi var?' dedim. Neyse parça bitti. Işıkları söndürdüler, tek tek spotları. Mor bir ışık yanıyor. Bir baktım Recep Kaymak, da gözleri renkli. Kırmızı, mor ışık gözlerine vurunca, kedigözü gibi gözüküyor. Ama bakın ne enteresan bir olayı anlatıyorum. İstanbul'a geldim. Programdan sonra, Zafer Çatal vardı, orkestrası da vardı kayıtlara girerdi. Beyoğlu'nda kayıt stüdyosundan çıktık, Galatasaray'a doğru yürürken, 'Salim, Aynalar diye bir parça söylüyordun ya gece kulübünde, biz onun kaydını alıp plak yaptık.' dedi. 'Ne? Senin yanlışın olmasın. Ne kaydından bahsediyorsun? Bunu bestecisi bana verdi. Bunu değerlendir, başka bir şey istemem dedi. Efendi bir adam, haza beyefendi bir kişiliği var. Türk halk müziği korosunda sizin kadar saçları olan ve papyon, kravat takan tek kişiydi Metin Eryürek.' dedim. Sonra 'Kiminle?' dedim. 'Recep Kaymak'ın hanımı var.' dedi. Bakar mısınız, oradan parçaya göz koymuş ki gelmiş İstanbul'a. Tabii Metin Bey vermemiş parçayı. 'Ben Salim Dündar'a okusun diye verdim.' demiş. Ama sonra Türkiye'nin en iyi bağlamacılarından Arif Sağ'ı devreye sokmuşlar. En sonunda kıramamış. 'Ben de bu parçayı söylemeyeceğim.' dedim. Gittim radyoya, 'Sen bana böyle söylememiş miydin?' dedim. 'Salim çok özür dilerim.' Selami Şahin, o zamanlar devamlı benimle. Sabah akşam birlikteyiz. Hatta oturduğum ev Levent'te. Yanımdaki apartmanda daire tuttuk ona. O zaman daha henüz meşhur değildi Selami. Bana devamlı diyor ki, 'Salim ağabey sen şu Aynalar'ı yine söyle.' Ben 'Yok, ben parçadan soğudum. Söylemem.' dedim. Bu insan her gün inatla vazgeçmeden devamlı kafamı ütüleyip duruyordu. 'Ağabey böyle bir parça 50-100 yılda bir çıkar. Gel sen bu parçayı oku.' diye. Bir gün vazgeçseydi ben şu anda Aynalar denilen parçayı okumamış olacaktım. Hiç vazgeçmedi. Sonunda rahmetli Onno Tunç'a telefon ettim. Hatta ben başka 2 parça vermiştim ona. O zaman 45'lik yapıyoruz ya, arayınca bana 'Ağabey ben aranjmanları neredeyse bitirdim.' dedi. Bense 'Ben sana çok daha güzel bir parça getireceğim. Özür dilerim.' dedim. Onno Tunç'a gittim ve Aynalar'ı okudum ve parça böyle çıktı.""Zeki Müren, 'Biliyor musun her şarkı herkese nasip olmaz. Bu senin için yapılmış.' dedi"SORU Aynalar'ı iyi ki okumuş, plak haline getirmişsiniz ki, parçanız bugün hala Dündar "Okumadan önceki bir devrede, yaz sezonu için Adnan Şenses, Neşe Karaböcek, Seyyal Taner'le bir programla Antalya'ya gittik. 2 gün için. Program bitti. O zaman turizmin 'T'si yok ama yaz sezonu. 'Bir yere de bağlanmış değiliz. Bir tatil yapalım burada.' dedim. Derya Motel diye bir yer var, gittik orada kalıyoruz. Bir de baktık, Zeki Müren Bey orada. Akşamları gidiliyor. Kaleiçi'nde, limanda yemek yeniyor, geliniyor. Ertesi gün güneş doğuncaya kadar etrafında hayranları var, biz de tabii beraberiz. Şarkılar söyleniyor, hikayeler anlatılıyor. Bana geliyor sıra, o zaman Türkçe repertuvarım fazla yok. Bir iki İspanyolca, Bir Dost Bulamadım, Kalbimi Kim Çalıyor'u söylüyorum. Sonra şu Aynalar'ı söylesem mi? diyorum içimden. Hani hikayeyi biliyorum. Zeki Bey'e vermiş Aynalar'ı. 3 gün filan sabrettim. En sonunda, 'Hadi sıra sende.' deyince Aynalar'a girdim, Zeki Bey böyle kaldı. Parça bitti, ses yok etrafta. Zeki bey, karşımda oturuyor, 'Biliyor musun her şarkı herkese nasip olmaz. Bu senin için yapılmış.' dedi. İşte onun büyüklüğü buradan geliyor. Zeki Bey ile çok anılarım var ama program kifayet etmez anlatmaya."SORU Türkiye birinciliklerinizin yanında Balkan birinciliği de kazanan bir atletsiniz aynı zamanda. 40 yaşında sporla ilgilenmeye başlamışsınız. Gençliğinde atletizmde birincilikleri olan sanatçı Ahmet Gülhan ile sahilde koşma hikayenizle başlamış. Bize onu anlatır mısınız?Salim Dündar "Evet. Devekuşu Kabare'de oynuyor o zaman Ahmet Gülhan, Zeki-Metin'le. İzmir'deler, fuarda oynuyorlar. Ahmet, Levent'te benim evin yakınında oturuyordu. O zaman bana, 'Salim ben Kalkan'dan arsa aldım. Gel sana da alalım.' diye tutturdu. 'Ya Kalkan neresi kardeşim?' Haritada bana resmini gösteriyor. 'Burası Türkiye'nin bir ucu, ben ne yapacağım orada Ahmet? diyorum. Bana 'Burası Türkiye'nin ikinci bir Bodrum'u olacak.' diyor. 'Allah Allah.' de o sıralar İspanya'ya gitmiştim. Dönüşte spor giyinmeye de çok meraklıyım ya, o zamanlar koşmuyorum ama çok yürüyüş yapardım. Koşu değil ama voleybol ayakkabısına benzer bir ayakkabı almıştım Barcelona'dan. İzmir'e gittim. 'Tamam ya geleceğim seninle.' dedim. Bir hafta sonra işleri bitti, beraber yola çıktık. İşte bunlar rol ayrımları olacak ya. Yol ayrımları insan hayatında çok önemli bir şey. Sağa gidersen nereye, sola gidersen başka bir yere mi ulaşırsın? Yoksa düz giderken mi kapı açılır hayatında? Onun gibi bir şey. Arabası su kaynattı. Eski Serçe ya da Murat markaydı galiba araba. 'Köyceğiz'de mola verelim de araba dinlensin. İz tuzu diye bir yer. Orada bir gece kalırız. Sonra akşama döneriz Kalkan'a.' dedi. Biz oraya gittik. Bir gün derken 4 gün kalmayalım mı orada. Harika bir yer. Kimsecikler yok. Salaş, tahtadan, sadece balık ürünlerinden ızgara yapan bir yer var. Bir de böyle baraka bile değil af edersin, şimdi öyle şeyler yok orada ama tavuk kümesi gibi bir yer. Üstüne pis şilte atmışlar orada kalıyoruz. Açık deniz olduğu için tartan pist gibi oluşmuş. Uzun bir sahil, kilometrelerce. O sonra koşmaya başladı, hareketlendi. Ben de arkasına takıldım. Git git... İçimden, 'Allah Allah, hadi ben zayıfım, hareketli bir adamım yürürüm, dans ederim. Bu da gidiyor.' diyorum. Gittik geri döndük. Bir baktım başladığımız yere. Epey gitmişiz. Dönüşte yaklaşırken ben bir atak yaptım önüne geçtim bunun."SORU Ahmet Gülhan'ın?Salim Dündar "Evet. Geldik, 'Bana baksana, sen atletizm yapmışsın değil mi?' dedi. 'Ne atletizmi?' dedim. 'Bana mı anlatıyorsun? Sen atletizm yapmışsın. Altyapın var senin.' dedi. 'Ahmet biliyorsun, ben yürürüm. Adım çıktı.' dedim. Araba parası vermemek için Salim Dündar, gecenin köründe, sabah saatlerinde çalıştığı gece kulüplerinden otele, eve nereye ise, kar kış fark etmez yürüyerek gidiyor. Başlık da şu, 'Salim Dündar'ın cimri olduğunu biliyor musunuz?' Medyada öyle haberler çıkıyordu.""Ahmet Gülhan benim makus talihimi değiştirdi"SORU Evet o tip haberlerdeki açıklamalarınızı ben de Dündar "Öyle mi? Aynen böyleydi. Ondan sonra neyse, 'Sen benimle nasıl koşarsın ya?' dedi. Beni bir merak aldı, 'Niye böyle konuşuyorsun.' dedim. 'Ben milli atletim ulan.' dedi. 'Yapma ya.' dedim. 'Ben Balkan Şampiyonası'na girdim. Milli takımı temsil ettim 400 metre engellide.' dedi. Ben bilmiyordum o yönünü tabii. Askere gittikten sonra bırakmış atletizmi. Tiyatroya gönül vermiş. Ondan sonra 'Sen koşsana.' dedi bana. Sağlıklı yaşam sloganı bile yok. Yetmiş yedi yazı. Seksenli yılların başından sonra başladı sağlıklı yaşam sloganı. Ertesi gün 'Sen misin onu bana söyleyen?' dedim. Ayakkabılar yanımdaydı. Giydim ve bir de 9 kilometre dağa çıktım. Kalkan sahilde ama arkasında dağ var. Gittim aşağı, tabii taze kuvvet de var. Ondan sonra bastım yokuşa. Bir de baktım, her iki ayağımın başparmağı, hem sağ hem sol kan revan içinde. Böyle koşulur mu? Alışkın değil bacaklar. Benim koşu hayatım böyle başladı. Benim makus talihimi değiştirdi adam. O gün bugündür 45 sene oldu, hala koşuyorum."SORU Sanıyorum Gazi ve Atatürk koşularında devam ediyorsunuz değil mi?Salim Dündar "Dediğiniz gibi, sayısız Türkiye birinciliklerim var. 1993'te İzmir'de Atatürk Stadı'nda 5 bin metrede Balkan Şampiyonu oldum. Yurt içi, yurt dışı sayısız derecelerim var. Şu ana kadar bütün yaş gruplarının Türkiye birincisiyim. Tek şikayetim şu anda yaş grubumda adam kalmadı. Ayrıca şimdilerde Türkiye'nin neredeyse bütün köylerinde, kasabalarında yarışlar tertipleniyor. Bu yol yarışları da bir rant halini aldı. Bu yol yarışlarına da yaş gruplarını koyduran ve aynı zamanda bu yaş gruplarına da ilk 3'e para ödülünü koydurtan ilk Türk'üm."SORU Harikasınız. Kaç yaş ve kaç grup var şimdi?Salim Dündar "Şimdi seksen artı bile var. Bazı yaş gruplarında, pandemi nedeniyle 65, 70 veya 75 artı var. Ama oturacak bunlar. Hala bununla mücadele ediyoruz."SORU Seksen artıya giriyor musunuz?Salim Dündar "Var, Bursa'da koşacağım, Osmangazi koşusu var. Yani çok komik olaylardan sonra kabul ettirdik. Atletizm ajanı vardı Selahattin Bey. Uzun yıllar İstanbul atletizm ajanlığı yaptı. O zaman 5 kişi olduk, daha seksenli yılların başlarıydı. 'Ya Salim Ağabey Atatürk koşusu var İnönü'de, Dolmabahçe'de. Orada koşalım.' dedi. 'Gidelim.' dedim. Gittik, ısınıyoruz, yarış başlayacak. Selahattin Bey bizi gördü, orada hakemlere dedi ki,' Oğlum bunlar kim? 'Hocam bunlar mastermış' dediler. 'Ne? Defolun. Biz elit atletleri bile koşturamıyoruz. Bunlar da nereden çıktı?' dedi. Bu süreç tam 2 yıl filan sürdü. En sonunda bu yaş gruplarını koydurttum ben de. En sonunda rica ettim. Kadıköy Belediyesi ile Renault Mais ortaklığında 10 kilometre yarış yapıldı karşıda Kadıköy'de. Yaş gruplarını ilk o yarışmada görevli olan arkadaşa rica ettim. Necdet Ayas milli atletti. Beni çok sevdiği için yarım saatlik bir diyalogdan, mücadeleden sonra her kişi için yaş grubunu koydurdum ve böyle başladı, bugüne kadar geldi.""Sarıyer'den yürüyerek gece Taksim'e geliyordum"SORU Konser ve program sonrası arabaya binmediğiniz için cimri olarak anılmanızı sağlayan yürüme güzergahınız nereleriydi?Salim Dündar "En yakın Taksim'de oturuyorsam Gala Kulüp mesela Şişli-Taksim arası en kısa mesafeydi. Mesela Sarıyer'de Urcan Gazinosu'nda program yapıyorsam, gece programdan sonra Sarıyer'den yürüyerek Taksim'e geliyordum."SORU Bayağı uzun mesafeymiş, gece Dündar "Tabii. Sezen Aksu'nun bu mevzu ile ilgili bir anekdotunu anlatayım. Bir gün İzmir'de karşılaştık. "Salim sen nasıl böyle kalıyorsun? Bunun bir formülü varsa bize de anlat." dedi. 'Var.' dedim. Kulak kesildi. 'Hani Salim Dündar yürüyor. Cimri, araba parası vermemek için.' diyordunuz ya, basında çıkıyor. İşte ben o yürüyüşlerimin faturasını böyle ödüyorum. Siz de o dedikoduların faturasını böyle ödüyorsunuz.' dedim. Çıt çıkaramadı böyle kaldı.""Ayten Alpman, kim bu adam, ne biçim şarkı söylüyor, onun üzerine şarkı söylemem demiş"SORU Gazinolarda ve Şan sinemasında birlikte çıktığınız Suna Pekuysal, Gülsüm Kamu, Ayten Alpman, Halit Akçatepe, Nükhet Duru, Gönül Yazar'dan bize anlatacağınız minik anılarınız var mı?Salim Dündar "Gülsüm Kamu son derece tatlı, sevecen, sevimli, çok cici bir kızdı. Biz işte Gülsüm Kamu, Ertan Anapa, ben ve Gönül Yazar, dördümüz sahneye çıkıyorduk. Bir ay çalıştık, İspanya dönüşü benim ilk şov hayatımdı. Şişli'de As Kulüp'te çalışıyoruz. Gönül Yazar bitti. Baktım bir ilan var medyada. 'İsveç'ten dönen müzik elçimiz Ayten Alpman'ı As Kulüp iftiharla sunar.' diye. Bir afişle, güzel bir reklamla programa başladı. Ertan Anapa başka bir yerden geliyordu, orkestrası vardı orada şovunu yapıp gidiyordu. 3 gün geçti, Ayten Alpman programa başladı. Günaydın'da uzun yıllar muhabirlik yapan bir gazeteci vardı, aynı zamanda sunuculuk yapıyordu. Neyse, bana geldi dedi ki, 'Patron seni istiyor Salimciğim.' Gittim odasına, 'Salimciğim rica etsek Ayten Hanım'dan sonra çıkar mısın?' dedi. 'Anlamadım, Niye öyle çıkıyorum, gerekçe nedir?' dedim. 'Öyle gerekti de.' dedi. 'Ben çıkmam.' dedim. 'Niye herkes sonda çıkmak ister.' falan dedi. İşte o zamanlar sanatçılarda öyle bir şey vardı. Ben şurada çıkarım, benim yerim burası, şu saatte çıkarım kavgaları, münakaşaları 'Vallahi ben pavyonlarda baget sallar, davul çalarken Ayten Alpman için tarihi Taksim Belediye Gazinosu önünde arabalarla kuyruklar oluyordu. Benim ona çok hürmetim var.' dedim. Ayten Hanım ağlayarak girmiş patronun odasına. Patron, 'Hayırdır Ayten Hanım buyurun lütfen. Ne oldu?' demiş. Aynen diyalogları anlatıyorum. 'Bu Salim Dündar kim?' demiş. Onlar da anlatınca, acaba bir şey mi oldu, ağlamasına sebep olan bir şey mi söyledim, onu üzecek bir diyalog mu geçti aramızda diye sormuşlar. 'Yok, bir şey olmadı.' demiş. 'Niye ağlıyorsunuz o zaman Ayten Hanım?' demiş patron. 'Ya kim bu adam? Bu adam ne biçim şarkı söylüyor kardeşim. Ben onun üzerine şarkı söylemem. Lütfen söyleyin benden sonra çıksın.' demiş. Benim solistliğim de böyle başladı. Ayten Hanım 15 gün çalıştıktan sonra gitti. Bir daha benim üstüme solist getiremediler. Mesela Ertan Anapa harika bir şarkıcıydı, çok güzel bir sesi vardı ve çalıştığım o kulübe sezon ortası patron oldu, ortak oldu ve arkamda orkestrasıyla bas çaldı, bana eşlik etti. O yaz mayıs ayına kadar beraber çalıştık. Yaz sezonunda Boğaz'da tekrar birlikte çalıştık Ertan Anapa ile."SORU Hakan Balamir ile "Dadaş Hasan" filmi ve Arda Uskan'ın "Çizmeli Kedi" filminde Seyyal Taner ile rol almışsınız. Oyunculuğunuzun devamı gelmemiş sanırım?Salim Dündar "Yok canım benim, işim değil o ya. Benim tiyatro ile çalışmalarım var. Ben iki seneye yakın Anadolu'da davulculuğum zamanında Avni Dilligil Hoca'nın tiyatrosuyla müzikal tiyatro, operetle karış karış, il il, ilçe ilçe Anadolu'yu gezdim."SORU Güzel sesinizden, sizi yormazsak bize 'Aynalar' ve İspanyolca bir parçalarınızdan kısa kuble alabilir miyiz?Selman Dündar "Tamam bir tango söyleyeyim, Arjantin tangosu."SORU Çok teşekkür ederiz efendim. Ağzınıza Dündar "Ben teşekkür ederim." DOST Partisi Türkiye Güncel Haberler Cengiz Coşkun Bi' Başka Youtube kanalının bu haftaki konuğu oldu. Malazgirt 1071 filminde Sultan Alparslan karakterine hayat veren oyuncu, programda hayatında çektiği zorlukları anlatarak "13 yaşımdan beri yalnız yaşıyorum. Bütün hayatım dizi olsa reyting rekorları kırar" dedi. Malazgirt 1071 filminde başrolde yer alan ve Sultan Alparslan karakterine hayat veren Cengiz Coşkun, Bi' Başka YouTube kanalında Melis Güvenç'in konuğu oldu. Dönem dizilerinin ve filmlerinin vazgeçilmez jönlerinden biri olan oyuncu, yakın zamanda farklı rollerle de seyirci karşısına çıkacağının müjdesini verdi. Hayatının en iyi ve en mutlu döneminde olduğunu anlatan Coşkun, bu noktaya gelene dek çok zorluklar yaşadığını anlattı. Çocuk yaşta ailesinden ayrılan ve tek başına yaşamaya başladığını söyleyen oyuncu, "Bütün hayatım dizi olsa reyting rekorları kırar. Bugüne kadar bütün kararlarımı hep kendim verdim. Kimsenin aklıyla fikriyle hiçbir zaman hareket etmedim. Geldiğim yerden gurur ve mutluluk duyuyorum. Arkaya baktığımda ya da birine sorduğunuzda kimse hakkımda kolay kolay bir şey söyleyemez" diye konuştu. Senin için dönem dizilerinin vazgeçilmez oyuncusu diyebilir miyim? Aslında oynadığım dizilerden ve rollerden sonra böyle bir algı oluştu. Ama daha farklı rollerde de beni göreceksiniz. Yapımcı ve izleyenler seni sürekli dönem dizisinde veya filmlerinde görmek istiyor ama senin bu konudaki tavrın ve kararın nedir? Bana gelen projelerde ilk kriterim beni heyecanlandırması, içimi titretmesi ve kendimi projenin içinde görmemdir. Bu yüzden tarihi, günümüz veya gelecek her neyse benim için bir ayrım yok. Benim için önemli olan karakter. Ama belki dediğin gibi biraz tarihi karakterlere ara verebilirim. Son olarak seni Malazgirt 1071 filminde Sultan Alparslan rolüyle izliyoruz. Nasıl bir heyecan içindesin? Şanlı tarihimizin birçok zaferi var. Malazgirt zaferi de bunların en önemlilerinden birisi. Bu zafer Anadolu'yu bizlere vatan yapan ve dünya tarihinin seyrini değiştiren bir zafer. Büyük Selçuklu Sultan'ı, Sultan Alparslan'ın mimarı olduğu büyük bir zafer. Dolayısıyla özellikle Sultan Alparslan'a hayat verdiğim ve bu projede olduğum için çok mutluyum. Çünkü her aktör hayatı boyunca tarihimizin büyük kahramanlarından biri olan Sultan Alparslan'ı canlandırmak ister. Benim de karşıma böyle bir senaryo ve karakter geldiğinde çok heyecanlandım. Film çekimlerinde dublör kullanmadın ve bir kaza geçirdin. Neden dublör kullanmadın? Böylesinin daha gerçek olduğuna inanıyorum. Benim fizyolojim ve üslubumla dublör arkadaşımın fizyolojisi uymayabilir. Çünkü bu uyumu yakalayabilmek çok kolay değil. Bu yüzden gerçekliğini bozmamak adına dublör kullanmamayı tercih ediyorum. Aksiyon sahnelerinde kendim oynuyorum. Sette geçirdiğim kazaya gelecek olursak; Filmin açılış sahnesinde arkadaşımla karşılıklı koreografi yaparken partnerimin elinden kılıcı fırladı ve zırhımı delip, kaburgama battı. Boşluğuma gelseydi çok büyük problem yaşayabilirdim ama çok şanslıydım. Daha önce de attan düştüm, belimde iki tane kırık oldu, baltayla yaptığım hareketlerde dirseğimi çatlattım. Bunlar dışında ayak parmağım kırıldı. Ellerimde zaten bir sürü kılıçtan kesik izleri var. Bu izler var ama bunlar aslında yaptığım işin tuzu biberi. "YAPTIĞIM İŞE KENDİMİ KAPTIRIYORUM" Aslında bir nevi oyunculukta da bir savaş halindesin… Gerçekçi olması için yaptığım işe kendimi kaptırıyorum. O anda oynamıyorum, O karakter oluyorum. Aslında içimde de bir kahraman besliyorum. Çok iddialı konuşmak istemiyorum ama gerçekten o işe girdiğimde ve o işin içerisindeyken kendimi o karakter gibi hissediyorum. Aslında eğer o anda oynadığınız O karakter olduğunuza siz inanmazsanız seyirciyi de inandırmanız mümkün değil. Gündelik hayatını da bir kahraman gibi mi yaşarsın? Adaletsizliğe ve haksızlığa asla gelemiyorum. Yaşadığımız yüzyılda biraz esnek olmak gerekiyor ama ben biraz hak yendiğinde sert olabiliyorum. Haksızlığa gelemiyorum. Son dönemde şahit olduğun bir haksızlık var mı? Çok var ama maalesef kimi zaman kişiselleştirmeden, görmezden gelmem gerekiyor. Fakat bunu yapmaya çalıştığımda da kendimi çok huzursuz hissediyorum. Kimseye haksızlık etmem, kimsenin de bana etmesini kabul edemiyorum. Eğer yanlışlıkla, istemeden birine haksızlık yaptıysam mutlaka gönlünü alırım. Ama dışarıda olanlar çok fazla bizim kontrolümüzde olmadığı için üzülüyorum. "ANLATMAK DEĞİL ANLAŞILMAK İSTİYORUM" Gizemli birisin diyebilir miyim? Çünkü hakkında pek fazla bilinen bir şey yok. Hatta hakkında hiç olumsuz bir yorum da yok. Yoksa vardı da sen mi sildirdin? Öyle şeyler asla yapmam çünkü her şeyin gerçek olması taraftarıyım. Böyle yapanlar varmış duyuyorum. Ama ben öyle bir adam değilim. Sadece ben kendimi anlatmayı pek sevmiyorum, genelde anlaşılmayı istiyorum. İnsanlar beni tanıyarak bilsinler. Biraz çekimserim de. Bu bir tercih, çok fazla göz önünde olmayı sevmiyorum. Çünkü oyuncunun oynadığı karakterin gerçekliği için biraz kendi özel hayatını arka planda yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü oyuncu ne kadar dejenere olursa oynadığı karakterlerin gerçekliği azalıyor. Dolayısıyla bu benim kendi tercihim. Yakın çevren tarafından nasıl tanınırsın? Tahmin edilebilir biri misiniz yoksa sürprizlerle mi dolusun? İlk kez beni tanıyanlar çok sert biri olarak görebilirler. Ama dediğim gibi kendimi anlatmayı sevmem, Anlaşılmak isterim. Peki sen karşında nasıl biri olursa daha kolay anlaşırsın? Ben enerjiye çok inanırım ve altıncı hissim de çok kuvvetlidir. Karşımdaki kişinin nasıl olduğu değil bana verdiği enerji önemli. İlk tanışmada karşımdaki birinin nasıl biri olduğunu, anlaşabileceğim biri olup olmadığını zaten bir bakışta anlayabiliyorum. Fakat burnu havada ve ukala insanlarla asla bir arada kalamam. İnsanlar bazen kendilerini çok önemsiyorlar. Aslında hepimiz aynıyız sadece statüler farklı oluyor o kadar. Bunun biraz farkında olmak lazım. "Bütün hayatım reyting rekoru kırar" Hayatının hangi bölümü dizi olsa reyting rekorları kırar? Bütün hayatım… Herkesin hayatında kendine göre çektiği zorluklar vardır. Ekonomik olarak güçlü bir aileden gelmedim. Ailem bizleri büyütürken çok zorluklar çekti ve ben de bunlara birebir şahit oldum. 13 yaşımda basketbol oynamak için evden çıktım. O gün bugündür yalnız ve ailemden uzak yaşıyorum. Çünkü en büyük hayalim milli basketbolcu olmaktı. Ailem başka bir şehre taşındı ben basketbol oynamak için İstanbul'da kaldım. Sonrasında hayat beni buraya getirdi. 2002 yılında Best Model oldum. İlk başrolümle oyunculuğa başladım. Oyunculuğu çok sevdim. Bunun üzerine oyunculuk eğitimleri aldım. Bu şekilde eğitimlere devam ederken oyunculuk benim sevdam olmaya başladı. Bu süreç içinde hayatımda birçok iniş ve çıkışlarım da oldu. Babamı kaybettim vs. derken bugün buradayım ve olduğum yerden çok mutluyum. Bugüne kadar bütün kararlarımı hep kendim verdim. Kimsenin aklıyla fikriyle hiçbir zaman hareket etmedim. Geldiğim yerden gurur ve mutluluk duyuyorum. Arkaya baktığımda ya da birine sorduğunuzda kimse hakkımda kolay kolay bir şey söyleyemez. Haberler Magazin Cengiz Coşkun Bütün hayatım reyting rekorları kırar Cengiz Coşkun Bi' Başka Youtube kanalının bu haftaki konuğu oldu. Malazgirt 1071 filminde Sultan Alparslan karakterine hayat veren oyuncu, programda hayatında çektiği zorlukları anlatarak "13 yaşımdan beri yalnız yaşıyorum. Bütün hayatım dizi olsa reyting rekorları kırar" dedi. Malazgirt 1071 filminde başrolde yer alan ve Sultan Alparslan karakterine hayat veren Cengiz Coşkun, Bi' Başka YouTube kanalında Melis Güvenç'in konuğu oldu. Dönem dizilerinin ve filmlerinin vazgeçilmez jönlerinden biri olan oyuncu, yakın zamanda farklı rollerle de seyirci karşısına çıkacağının müjdesini verdi. Hayatının en iyi ve en mutlu döneminde olduğunu anlatan Coşkun, bu noktaya gelene dek çok zorluklar yaşadığını anlattı. Çocuk yaşta ailesinden ayrılan ve tek başına yaşamaya başladığını söyleyen oyuncu, "Bütün hayatım dizi olsa reyting rekorları kırar. Bugüne kadar bütün kararlarımı hep kendim verdim. Kimsenin aklıyla fikriyle hiçbir zaman hareket etmedim. Geldiğim yerden gurur ve mutluluk duyuyorum. Arkaya baktığımda ya da birine sorduğunuzda kimse hakkımda kolay kolay bir şey söyleyemez" diye konuştu. Senin için dönem dizilerinin vazgeçilmez oyuncusu diyebilir miyim? Aslında oynadığım dizilerden ve rollerden sonra böyle bir algı oluştu. Ama daha farklı rollerde de beni göreceksiniz. Yapımcı ve izleyenler seni sürekli dönem dizisinde veya filmlerinde görmek istiyor ama senin bu konudaki tavrın ve kararın nedir? Bana gelen projelerde ilk kriterim beni heyecanlandırması, içimi titretmesi ve kendimi projenin içinde görmemdir. Bu yüzden tarihi, günümüz veya gelecek her neyse benim için bir ayrım yok. Benim için önemli olan karakter. Ama belki dediğin gibi biraz tarihi karakterlere ara verebilirim. Son olarak seni Malazgirt 1071 filminde Sultan Alparslan rolüyle izliyoruz. Nasıl bir heyecan içindesin? Şanlı tarihimizin birçok zaferi var. Malazgirt zaferi de bunların en önemlilerinden birisi. Bu zafer Anadolu'yu bizlere vatan yapan ve dünya tarihinin seyrini değiştiren bir zafer. Büyük Selçuklu Sultan'ı, Sultan Alparslan'ın mimarı olduğu büyük bir zafer. Dolayısıyla özellikle Sultan Alparslan'a hayat verdiğim ve bu projede olduğum için çok mutluyum. Çünkü her aktör hayatı boyunca tarihimizin büyük kahramanlarından biri olan Sultan Alparslan'ı canlandırmak ister. Benim de karşıma böyle bir senaryo ve karakter geldiğinde çok heyecanlandım. Film çekimlerinde dublör kullanmadın ve bir kaza geçirdin. Neden dublör kullanmadın? Böylesinin daha gerçek olduğuna inanıyorum. Benim fizyolojim ve üslubumla dublör arkadaşımın fizyolojisi uymayabilir. Çünkü bu uyumu yakalayabilmek çok kolay değil. Bu yüzden gerçekliğini bozmamak adına dublör kullanmamayı tercih ediyorum. Aksiyon sahnelerinde kendim oynuyorum. Sette geçirdiğim kazaya gelecek olursak; Filmin açılış sahnesinde arkadaşımla karşılıklı koreografi yaparken partnerimin elinden kılıcı fırladı ve zırhımı delip, kaburgama battı. Boşluğuma gelseydi çok büyük problem yaşayabilirdim ama çok şanslıydım. Daha önce de attan düştüm, belimde iki tane kırık oldu, baltayla yaptığım hareketlerde dirseğimi çatlattım. Bunlar dışında ayak parmağım kırıldı. Ellerimde zaten bir sürü kılıçtan kesik izleri var. Bu izler var ama bunlar aslında yaptığım işin tuzu biberi. "YAPTIĞIM İŞE KENDİMİ KAPTIRIYORUM" Aslında bir nevi oyunculukta da bir savaş halindesin… Gerçekçi olması için yaptığım işe kendimi kaptırıyorum. O anda oynamıyorum, O karakter oluyorum. Aslında içimde de bir kahraman besliyorum. Çok iddialı konuşmak istemiyorum ama gerçekten o işe girdiğimde ve o işin içerisindeyken kendimi o karakter gibi hissediyorum. Aslında eğer o anda oynadığınız O karakter olduğunuza siz inanmazsanız seyirciyi de inandırmanız mümkün değil. Gündelik hayatını da bir kahraman gibi mi yaşarsın? Adaletsizliğe ve haksızlığa asla gelemiyorum. Yaşadığımız yüzyılda biraz esnek olmak gerekiyor ama ben biraz hak yendiğinde sert olabiliyorum. Haksızlığa gelemiyorum. Son dönemde şahit olduğun bir haksızlık var mı? Çok var ama maalesef kimi zaman kişiselleştirmeden, görmezden gelmem gerekiyor. Fakat bunu yapmaya çalıştığımda da kendimi çok huzursuz hissediyorum. Kimseye haksızlık etmem, kimsenin de bana etmesini kabul edemiyorum. Eğer yanlışlıkla, istemeden birine haksızlık yaptıysam mutlaka gönlünü alırım. Ama dışarıda olanlar çok fazla bizim kontrolümüzde olmadığı için üzülüyorum. "ANLATMAK DEĞİL ANLAŞILMAK İSTİYORUM" Gizemli birisin diyebilir miyim? Çünkü hakkında pek fazla bilinen bir şey yok. Hatta hakkında hiç olumsuz bir yorum da yok. Yoksa vardı da sen mi sildirdin? Öyle şeyler asla yapmam çünkü her şeyin gerçek olması taraftarıyım. Böyle yapanlar varmış duyuyorum. Ama ben öyle bir adam değilim. Sadece ben kendimi anlatmayı pek sevmiyorum, genelde anlaşılmayı istiyorum. İnsanlar beni tanıyarak bilsinler. Biraz çekimserim de. Bu bir tercih, çok fazla göz önünde olmayı sevmiyorum. Çünkü oyuncunun oynadığı karakterin gerçekliği için biraz kendi özel hayatını arka planda yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü oyuncu ne kadar dejenere olursa oynadığı karakterlerin gerçekliği azalıyor. Dolayısıyla bu benim kendi tercihim. Yakın çevren tarafından nasıl tanınırsın? Tahmin edilebilir biri misiniz yoksa sürprizlerle mi dolusun? İlk kez beni tanıyanlar çok sert biri olarak görebilirler. Ama dediğim gibi kendimi anlatmayı sevmem, Anlaşılmak isterim. Peki sen karşında nasıl biri olursa daha kolay anlaşırsın? Ben enerjiye çok inanırım ve altıncı hissim de çok kuvvetlidir. Karşımdaki kişinin nasıl olduğu değil bana verdiği enerji önemli. İlk tanışmada karşımdaki birinin nasıl biri olduğunu, anlaşabileceğim biri olup olmadığını zaten bir bakışta anlayabiliyorum. Fakat burnu havada ve ukala insanlarla asla bir arada kalamam. İnsanlar bazen kendilerini çok önemsiyorlar. Aslında hepimiz aynıyız sadece statüler farklı oluyor o kadar. Bunun biraz farkında olmak lazım. "Bütün hayatım reyting rekoru kırar" Hayatının hangi bölümü dizi olsa reyting rekorları kırar? Bütün hayatım… Herkesin hayatında kendine göre çektiği zorluklar vardır. Ekonomik olarak güçlü bir aileden gelmedim. Ailem bizleri büyütürken çok zorluklar çekti ve ben de bunlara birebir şahit oldum. 13 yaşımda basketbol oynamak için evden çıktım. O gün bugündür yalnız ve ailemden uzak yaşıyorum. Çünkü en büyük hayalim milli basketbolcu olmaktı. Ailem başka bir şehre taşındı ben basketbol oynamak için İstanbul'da kaldım. Sonrasında hayat beni buraya getirdi. 2002 yılında Best Model oldum. İlk başrolümle oyunculuğa başladım. Oyunculuğu çok sevdim. Bunun üzerine oyunculuk eğitimleri aldım. Bu şekilde eğitimlere devam ederken oyunculuk benim sevdam olmaya başladı. Bu süreç içinde hayatımda birçok iniş ve çıkışlarım da oldu. Babamı kaybettim vs. derken bugün buradayım ve olduğum yerden çok mutluyum. Bugüne kadar bütün kararlarımı hep kendim verdim. Kimsenin aklıyla fikriyle hiçbir zaman hareket etmedim. Geldiğim yerden gurur ve mutluluk duyuyorum. Arkaya baktığımda ya da birine sorduğunuzda kimse hakkımda kolay kolay bir şey söyleyemez.

çünkü bu benim ilk hayatım