🐚 Aidin Salih Şeker Hastalığı Tedavisi
Nedenlerçok değişik olabilir, fakat küçük ayrıntılar hariç, temel tedavi (cilt mantarı) hep aynıdır. Dr. Aidin SALİH Mantar hakkında şunları söylüyor. "Doğada mantarlar asitli, ıslak ve ılık topraklarda yetişir. İnsan vücudunda ise kanın PH dengesinin bozulmasıyla kanda asitin artması mantara sebep olur.
Tedaviedilmediği takdirde ölümcül Detaylı Petra Kristali Tuzlu gerçekler Vücudumuz ve Tuz. Kitaptaki konularla ilgili Aidin hanımın ğrencilerine ulaşmak iin 02129510990 nolu telefondan irtibat kurabilirsiniz. Hastalık; akan / kaşınan burun ve göz, hapşırma, boğaz kaşıntısı ve burun, boğazda çok miktarda akıntıdan
Dr Aidin Salih: ‘Açlık, Bedeni ve Yüzü Güzelleştirir’. Çorak topraklarda yaşayanların bedenleri hafif, yüzleri güzeldir. Tenleri saf ve temiz, ahlâkları güzel, davranışları ölçülü, anlayışları mükemmel, düşünceleri derindir. Açık zihinleri ilim ve hakikati çabuk kavrar.
AidinSalih Gerçek Tıp kitabında varis ve basur tedavisine yönelik şu bilgiler yer almakta: Sürekli yaşanan hazımsızlık sonunda dalak ve karaciğerde damarlar tıkanır, bu organlarda enzim üretimi azalır. Bu durumda bağırsakların hareketi yavaşlar kabızlık olur. Devamlı kabızlık ise basura ve varislere yol açar.
GelenekselSağlık Yöntemleri en cazip fiyatlar ile D&R'de. Keşfetmek için hemen tıklayın!
Kekikleriiçine atalım. Bu şekilde 1-2 dakika kaynattıktan sonra, ateşi kapatıp 4-5 dakika kadar demlemeye bırakın. 3-4 dakika sonra ise kekikleri içinden alın. Kekik sıcak suda ne kadar çok kalırsa o kadar tat verir ve bir süre sonra acımsı bir tat oluşabilir. Buyrun, adet söktürücü kekik suyunuz 10 dakikada hazır.
MustafaA. İstanbul, İş Adamı Hastalığım 1997 senesinde ortaya çıktı. Rahatsızlığımdan dolayı doktora gitmiştik. Çünkü elimde, burnumda ve şakaklarımda büyüme olmuştu. Çektirdiğimiz MR sonucu hastalığımın hipofiz adenoması olduğunu öğrendik. Hastalığı öğrendikten sonra en az 5 profesöre gittik. Hepsi de hemen ameliyat olmam gerektiğini yoksa
WOI5. Ağız hastalıkları doğal tedavi - Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı Ağız Sağlığı Sindirim ağızda başladığı için ağız mikroflorası bağırsak mikroflorası gibi çok önemlidir. Diş macunu normal ağız mikroflorasını yok eder, yabancı mikrofloranın yerleşmesine yol açar. Yabancı mikroflora ağız mukozası hastalıklarına ve diş çürümesine sebep olur, sindirim başlangıçtan itibaren bozulur. Diş macununda bulunan katkı maddeleri, özellikle Titanyum Dioksid ve Aspartam ağızdan kan dolaşımına karışarak, bağlantılı organlarda birikir. Her bir dişin dibinde farklı organlada bağlantılı ikişer tane akupunktur noktası alıcı bulunur. Yiyeceklerdeki besin ve enerji çiğneme ile birbirinden ayrılır. Enerji, bu akupunktur noktaları vasıtasıyla vücudun genel enerji akımına karışır. Ayrıca, dişetleri, yaklaşık 40 sinirle organlarla bağlantılıdır. Dolayısıyla dişetlerinde başlayan bir hastalık bağlı olduğu organları etkilerken organlarda başlayan bir hastalık da bağlı olduğu dişetlerini etkiler. Örneğin, ön üst dişetlerinin kan dolaşımı beyin kan dolaşımıyla bağlantılıdır. Bu dişetlerinin durumu beynin durumunu gösterir. Dişetleri tedavi edilirken aynı zamanda beyindeki kan dolaşımı da düzeltilmiş olur. Bu sebeple, ağız hastalıklarının bölgesel tedavisi mutlaka genel tedaviyle birlikte yapılmalıdır. En sık rastlanan ağız hastalıkları, dudaklarda ve dilde şişme, aft, uçuk ve dişeti iltihabıdır. Dudaklarda ve dilde şişme hazımsızlık, mizaca uygun olmayan yiyecekler, parazitler, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve özellikle Aspirin gibi ilaçlar, Aspartam gibi tatlandırıcılar sebebiyle oluşur. Çikolata, sakız, şekerleme, ketçap, soslar, gazozlar, diyet yiyecek ve içeceklerde ve ilaçlarda yoğun olarak tatlandırıcı kullanıldığı unutulmamalıdır. Aft, etrafı kırmızı, küçük yaralara denir. Aftlar ağız içinde ortaya çıkar, sık tekrarlar, bulaşıcı değildir. Uzmanlar, aftları bağışıklık sistemi problemlerine, DNA değişimlerine ve DNA virüslerine bağlarlar. Aft, Behçet Hastalığı, Akdeniz Ateşi ve Bağırsak hastalıklarının belirtisi olabilir. Aromalar, katkılı yiyecekler, sentetik enzimler, sentetik hormonlar, antiromatizmal ve antidepresan gibi ilaçlar afta yol açan nedenler arasında yer alabilmektedir. ''DNA'daki Değişimler" bölümüne bakınız Uçuk, Herpes virüsünün oluşturduğu enfeksiyon belirtilerinden biridir. Dudaklarda ve üreme organlarında görülür. Ateşlenme veya soğuk algınlığına bağlı olduğu sanılarak, genelde pek önemsenmez. Fakat Herpes virüsü aslında DNA virüsüdür. DNA'yı etkileyerek, DNA'da ve hücre yapısında değişikliğe sebep olurken aynı zamanda fiziksel, zihinsel ve ruhsal değişime de sebep olabilir. Modern tıp, herpesten kurtulma yolunu hâlâ bulamamıştır. Fakat, bu kitapta anlatıldığı gibi organlarını ve sistemlerini temizleyen; hazır gıdaları ve diğer zararlı yiyecek ve içecekleri yemeyen, düzenli bir şekilde açlık yapanların virüsü, yoğun bir uçuklamayla dışarı attığı görülmüştür. Yoğurt, ekşi nar suyu veya sirke sürmekle uçuk geçebilir. inatçı uçuk için "Egzama" ve "Sedef" bölümlerinde anlatılan sirkeli ilaçları kullanmak gerekir. Ancak uçuğun geçmesi virüsün atıldığı anlamına gelmez. Dişeti iltihabı Periodontitis, dişleri saran kemiklerin ve dişeti dokularının iltihabıdır. İltihaplı dişeti kırmızı veya mor görünümdedir, fırçalarken kanar. Doğum kontrol hapları ve kortizon gibi sentetik hormonlar, kalp ilaçları, antibiyotikler ve anti-depresanlar gibi bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar, beslenme bozukluğu, kronik hazımsızlık, katkılı gıdalar, deterjanlar ve parfüm dişeti iltihabına neden olabilir. Dişeti iltihabı sadece dişetini değil, kemik dokuyu da etkileyebilir. Dişeti iltihabının başlangıçtaki belirtileri, ağız kokusu, kırmızı-kabarık dişetleri, fırçalama sırasında kanama ve ağız tadının bozulmasıdır. İlerlemiş durumlarda kemik erimesi görülür, dişetleri çekilir, diş kökleri ortaya çıkar ve dişler sallanır. Bazen sallanan bir dişi çekmek zorunlu hale gelebilir. Diş zorunlu olarak çekildiğinde, çekilen dişin yerine tampon koymamak, kanı durdurmamak ve akmasını sağlamak gerekir. Tampon, diş kökünün etrafında biriken iltihaplı kanın dışarı atılmasını engeller, dışarı atılamayan iltihaplı birikinti dişetlerinin ve dişleri saran kemiklerin iltihaplanmasına sebep olur ve bu durum yıllarca devam edebilir. Dişleri saran kemikterin iltihaplanması diğer kemiklerin de iltihaplanmasına osteomiyelit yol açabilir. İlginç olan şudur ki, dişleri saran kemiklerdeki iltihap temizlendikçe herhangi bir kemikte görülen osteomiyelit de geçer. Dişeti ameliyatından, implant yapıldıktan ve dişeti traşından sonra vücudun enerji akımları birbirine karışır, dişlerin dibindeki akupunktur alıcıları bozulur veya kaybolur. Bunlarla beraber mevcut hastalıklar derinleşir ve yenileri ortaya çıkar. Günümüzde dişetlerindeki iltihaplanma ve kanamayı durdurmak amacıyla, kılcal damarlar lazerle dağlanmaktadır. Kılcal damarlar lazerle kurutulduktan sonra üst dişetleriyle bağlantılı olan beyin ve alt dişetleriyle bağlantılı olan üreme organlarındaki kan ve enerji dolaşımı düzelmemek üzere bozulur. Ayrıca, lazerin DNA'yı etkilernesiyle genetik mutasyonlar ortaya çıkar. Aynı şekilde ileri teknolojiyle üretilen ve hemen hemen diş yapısıyla aynı özellikleri taşıyan kemik tozu gibi malzemelerin dişlere veya dişetlerine uygulanması da öngörülemeyen sonuçlar doğurabilir. Amalgam dolguların içeriğindeki kurşun hızla ve aralıksız olarak buharlaşır ve bütün ağız dokularına, sonra bu dokularla bağlantılı organlara dağılır. Amalgam dolgular felç, alzheimer, parkinson, egzama, sedef, kısırlık ve böbrek hastalıklanna sebep olabilir, ahlakı menfi etkiler. Roma İmparatorluğunda su dağıtım sisteminde kurşun kullanılmıştır. Araştırmacılar Roma İmparatorluğunda ahlakın bozulmasının sebebinin suya karışan kurşun olduğunu tahmin etmektedir. Sağlıklı bir genç kızın amalgam dolgu yaptırdıktan 2-3 hafta sonra boynunun aynı tarafında sedef oluştuğu ve adetten kesildiği bizzat görülmüştür. Nanoteknoloji ürünü protezler, kemik tozu, implant ve Nanokompozit dolgu, ağızda bir tür çip görevi görerek, kişinin, merkezi bir bilgisayara otomatik olarak bağlanmasına ve zihninin kontrol altına alınmasına vasıta olabilir. Bu nedenle dişlerde oluşan çürükleri eski usulde temizletmek, dolgu veya kaplama yaptırmadan olduğu gibi bırakmak gerekir. "Kısırlık" ve "Zihin Kontrolü" bölümüne bakınız. Amerika ve Avrupa'da özel tim eğitimi verilen köpeklerin dişlerine titanyum kaplama yapılarak bilgisayar aracılığı ile uzaktan yönlendirilmektedir. Beyinleri bilgisayar tarafından kontrol altında tutulan köpekler terminatör gibi korku bilmedikleri için operasyonlarda özel timden daha başarılı olmaktadır. Dikkat çekici olan, metal kaplama yerine titanyum kaplama kullanılmasıdır. Bu durum "titanyum implant yaptıranlar da bilgisayar aracılığı ile yönlendirilebilir mi?'' sorusunu akla getiriyor. Çünkü dokuları dolduran ve bir nano-nöro alıcı hale getiren titanyum birikintisi veya titanyum parçası nano bilgisayarlar 4. Nesil bilgisayarlar için otomatik bağlanma yeri olabilir. Öneriler Öncelikle, ağız hastalıklarına sebep olan etkenlerden kaçınmak gerekir. İkinci olarak ağızda bulunan amalgam, protez ve nanokompozit dolgular çıkarılır. Bundan sonra • Her sabah ağza bir tutam yabani kekik alınır, biraz çiğnedikten sonra bütün ağız içi dokuları kuvvetlice emilir. Ağız içi dokularda toplanan toksinler tükürüğe karışır. Ağız iyice dolunca tükürülür. • Her akşam 8 tane karanfil tükürükle ıslatılır, dişlerle biraz ezilir, dudaklarla dişetleri arasına dörder tane koyulur. Sabaha kadar bekletilir ve tükürülür. 1 2 hafta devam edilir. • Her gün çene altı ile kulakların önlerine dönüşümlü olarak kupa çekilir, 3-5 dakika bekletilir. 2 hafta devam edilir. 1 hafta sonra dişetlerine tuttuğu kadar sülük tutturulur. Sülük izleri kaybolunca misvak kullanmaya başlanır ve en az 40 gün devam edilir. • Sülük terapisinden 3-5 gün sonra kafa hacamatı yapılır. • Ağızda kaplama varsa, her abdestte dişetlerine toz zencefille masaj yapılır ve kabarık dişetlerinin kanaması sağlanır. • Toplam 1 fındıkiçi büyüklüğündeki damla sakızı + propolis veya çam sakızı karışımı 3-4 saat çiğnedikten sonra yutulur. 40-60 gün boyunca bu işleme devam etmek dişeti kanamasını ve dişeti iltihabını önler; hazmı düzeltir, bağırsakları çalıştırır. • Günde 2-3 defa dişler misvaklanır, her gün misvağın ucu kesilir. Ya da dişetlerine toz misvakla masaj yapılır. • Dişlerin temizliği ve ağız kokusunun güzel olması için günde 5-7 tane kakule veya karanfil çiğnenir ve yutulur. içerdiği kimyasallardan dolayı diş macunu kullanmak tavsiye edilmez. Bu önerileri uygulayanlar diş macununun temizlemediğini, aksine dişleri kirlettiğini ve ağız mikroflorasını bozduğunu görürler.
Haberler > Aidin Salih'in Modern Tıbbı Yok Sayarak Hastalıkların Tedavisinde Uygulanmasını Önerdiği Birbirinden Acayip Tedavi Yöntemleri - 2357 - 2150 Modern tıp uygulamalarını reddederek alternatif tedavi yöntemleri sunan Aidin Salih'in hastalıkların tedavisinde etkili olduğunu savunduğu akılalmaz öneriler, gerçekten de inanılır gibi değil... Kaynak 1, 2, 3 Belki duymuşsunuzdur, geçtiğimiz günlerde meme kanseri hastası olan Merve Gülşah Şahin'i kaybettik... Aidin Salih'in konuyla ne alakası var derseniz eğer Kendisi tıp, biyoloji ve alternatif tıp eğitimleri almasına rağmen 'Gerçek Tıp' isimli kitabında bilimsel temellere dayanmayan tedavi yöntemlerinden bahsediyor. Merve Gülşah da kitaptaki bu yöntemlerin işe yarayacağını düşünmüş ve kemoterapiyi, modern tıbbı reddetmişti ve maalesef hastalığına çözüm iyileştiremediği için doktorluğu bırakan Salih 71 yaşında hayatını kaybetti K. Aidin Salih'in açıklamalarına gelecek olursak, yazdığı kitapta hastalıklardan korunmak ve kurtulmak için yapılabilecek, modern tıpla hiçbir alakası olmayan ilginç yöntemlere ve inançlara değiniyor. Kitapta genel olarak az yeme olgusundan ve beslenmenin öneminden bahsediliyor... Ve inanır mısınız inanmaz mısınız bilmiyoruz ama kendisi aşı karşıtı... Salih, aşıların civa gibi zararlı maddeler içerdiğini; bu yüzden aşılamaya karşı olduğunu belirttiği gibi ameliyat benzeri cerrahi müdehaleleri de gereksiz bulduğunu dile getiriyor. Gerçekten inanılır gibi değil... Hayır bitmedi. Kendisinin "40 derece ateş vücut için iyi bir şeydir." açıklaması da var... Evet, inanılır gibi değil ama aynen böyle söylüyor. Çocuklarda ve yetişkinlerde, ateşlenmenin iyi bir şey olduğunu; vücudu toksinlerden arındırdığını, havale geçirecek dereceye gelene kadar ateşin düşürülmemesi gerektiğini söylüyor. Yüksek ateşin düşürülmesi için tıbbi yöntemlerin ve ilaç kullanımının yanlış olduğunu, vücudu yalnızca soğuk suyla yıkayarak veya sirkeli suyla silerek ateşin biraz düşürülmesi gerektiğinden bahsediyor. Ateşin düşürülememesi durumunda meydana gelebilecek kalıcı sakatlıklara karşıysa herhangi bir önerisi bulunmuyor. Şansınız varsa geçer yani... "Kafa derisinde oluşan kepek, burun ve kulak akıntısı beynin kendini temizleme yolu." Salih'e göre vücuda alınan koruyucu maddeler beyinde birikiyor ve hastalıklara sebep oluyor. "Beyninizi temizlemenin bazı usulleri var Bunlardan biri, misvak, zencefil veya sirke ile diş etlerini temizlemek." 'Tüm diş macunları vücut için zararlı, dişlerinizi temizlemek için eski usül karanfil çiğneyin.' Enteresan yöntemler ile beynin temizleneceğini savunan bu inanç, ayrıca kan ve organ naklinin de günah olduğunu savunuyor. Şimdiye kadar birçok insan hayatını kurtaran organ naklinin günah olduğunu söyleyen Salih, hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılan çoğu tıbbi müdehaleye karşı çıkıyor. "Kanser on günlük açlık orucuyla yenilebilir." Kanseri yenmek için gerekli olan ilaç ve tedavilerin üzerinde yapılan tamamen bilimsel yöntemlere dayalı onca çalışmayı yok sayarak kendi inandığı 'sözde tedavi şekillerini' insanlara sunmanın yanında, bağışıklık sisteminin güçlü tutulması gerekliliğini de bir kenara bırakıp; ilaç tedavilerine karşı çıkarak on günlük oruçla kanserin yenilebileceğini gibi, tıpla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan bu akılalmaz söylemler, insanı gerçekten hayrete düşürüyor... Modern tıp yöntemlerine karşı çıkıp "az yeme olgusunu" savunan bu sözde tedavi şekli hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Bu tarz söylemlere inanıyor musunuz?
40 yaşından sonraki insanlar ve ibadetlerini yapan insanlar 5 yaşındaki çocuk gibi yemelidir. 250’gr dan 500 grama kadar bundan daha fazla yenildiği zaman, fazla artıklar vücutta hastalık yapıyor. Vücut hastalıklarla değil yemeklerle uğraşıyor. O zaman sadece aç kalarak hastalıklardan kurtulabilinir. Çünkü vücut aç kaldığı zaman hasta hücreleri yemeye başlar. Yani hastalıkları kendisine yemek yapar. Kireçleri de eriterek kısmen kullanır, kısmen çıkarır. Hasta insan aç kaldığı zaman vücut 1. gün 360 gr hasta hücreyi yiyor. Eğer açlık zamanında su içilmemiş olsa o zaman su bulmak için daha çok hasta hücreyi kullanıyor. 1 günde kiloya kadar kullanıyor 3 günde kilo, 3 günden sonra azalmaya başlıyor 6. günden sonra 350 gr en fazla 500 gr kullanıyor. Açlık ne kadar uzun sürse hasta hücreler daha azalıyor ve hastalıklar bitiyor. Hastalık bittiğinde oruçlu insanın iştahı çoğalıyor, hastalıklar bitmemiş olsa hiç iştahı olmuyor. Açlığa niyet edildiği zaman vücut niyete göre kendisini programlıyor. Vücudun programını bozmamak için niyeti bozmamak gereklidir. Bütün oruçlara başlamadan önceki akşam bağırsak boşaltıcı bir şeyin içilmesi gereklidir. 1 günlük oruç 36 saatlik oruç Sahurda bir şey yenilmeden su ile dua ile oruca başlanır. İftarda da bir şey yenilmeden, su ile açılır. İhtiyaç olursa 1 yudumdan 3 yuduma kadar su içilebilir. İçmemek daha güzeldir. Ertesi sabah saat 10’da meyve suyu içilir, yarım saat sonra isterse tekrar içebilir. Yalnız çok yavaş içmek gerekir. Öğlen zeytinyağlı, limonlu tuzsuz salata yenir. Akşam hafif bir yemek yenir. 1 günlük oruca devam etmek isteyenler haftanın hep aynı günü mesela her pazartesi ara vermeden devam etmelidirler. Çocuklar ve gençler kendilerini hayat boyu hastalıklardan koruyabilmek için 1 günlük oruca devam etmelidirler. Yaşlılar gençler gibi hemen sağlıklarına kavuşamazlar, on günlük oruç da onlara ağır gelebilir. Onlar bütün temizlemeleri yaptıktan sonra, yavaş yavaş sıhhate kavuşmaları için 1 günlük oruca devam etmelidirler. 3 günlük oruç İftar ve sahurda bir şey yenilmeden 3 gün arka arkaya tutulur. Hastalığı ağır olanlarda bu 3 günlük oruç 7 gün arayla 7 defa yapılır. Bütün hastalıklara, kanser dahi olsa çok büyük faydası vardır. Oruçların sonunda önce meyve suyu sonra meyve daha sonra sebze yenilerek yavaş yavaş normale dönülür. Hemen yemek yenilirse bağırsakta burkulma olabilir. Tehlikelidir. 10 günlük oruç Tümör, ağır kemik hastalıkları, fıtık, kalp krizi ve beyin krizi geçirenlerin 10 gün aç kalmadan iyileşmesi zordur. Oruca başlamadan önceki akşam magnezyum sülfat içilir. Bağırsağın temiz olması lazımdır. Hiç bir şey yenilmeden, su da içilmeden 3 gün oruç tutulur. 3 günden sonra iftar ve sahurda istenildiği kadar su içilebilir. Günde 1 veya 3 defa soğuğa dönük ılık su ile gusül abdesti alınır. Ne abdest ne de içmek için sıcak su kullanılmamalıdır. 3 günden sonra farklı farklı ağrılar olabilir. Ateş, titreme, kusma, hepsi normaldir. Ve iyidir. Şeker düşebilir, tansiyon düşebilir vücut kendi durumuna göre ihtiyacı olanı ayarlıyor ona karışmak mümkün değildir. 11. gün sabah meyve suyu ile oruç açılır. Elma veya greyfurt suyu yarı yarıya suyla karıştırılıp akşama kadar içilir. Akşama yakın karışımın 4’te 3’ü meyve suyu olabilir. 12. gün meyve suyuyla beraber meyve yiyebilir. 13. gün Meyve suyu ve meyve ile beraber sebze yemeye başlayabilir. Akşama yakın yağsız ve tuzsuz, demlenmiş sebze az su ve kısık ateşte pişirilmiş ve yağsız, tuzsuz taze yapılmış salata yiyebilir, 14. gün ekmek, kepekli ve bayat en güzeli mayasız kavrulmamış ve rafine olunmamış zeytinyağı ve sarımsak yemeye başlayabilir. 15. gün Bal, yoğurt, pirinç, bulgurlu yemeye başlayabilir. Oruçtan sonra 10 gün sadece burada yazılanlar yenilmeli, Et, Yumurta, Peynir, Süt, Tuz, Şeker kesinlikle kullanılmamalıdır. 1 gram bile tuz alınsa insan çok şişebilir. Oruç tutarken 5. günden sonra büyük abdest simsiyah ve pis kokulu olabilir, kan pıhtılarına benzer, bu çok güzeldir ağır hastalarda zaten olması lazımdır. Bu pisliklerin iç kanamayla alakası yoktur. 10 günlük orucu, bütün temizlemeler yapıldıktan sonra, herkes bilhassa gençler hemen yapabilir. Acil hastalar ve çok ihtiyacı olanlar karaciğer temizlemeden hemen sonra başlayabilir. Bütün oruçların hiç bir tehlikesi yoktur. Hepsinin faydası çok büyüktür. Sadece gerektiği gibi yapmak, şartlarını bozmamak gereklidir.
Gizem Gül’ün röportajı Aidin Salih, Sade Hayat Yayınları’ndan çıkan “Gerçek Tıp” kitabıyla çoktan yitirmiş olduğumuz şifanın izini sürüyor. NHI Doğal Sağlık Enstitüsü ile daha önce Sade Hayat Derneği olarak bildiğimiz ve şimdilerde adı Sade Yaşa olarak değiştirilen bir derneğin kurulmasının öncülük eden Aidin Salih, hastalıkların tedavisi için yeni bir yaklaşım öneriyor. Aidin Salih’in yaklaşımına göre, hastalık sonuç değil, hastalık aslında onu hazırlayan yaşam tarzı. Örneğin, başı ağrıyan bir kişinin hastalığı baş ağrısı değil, kişide baş ağrısına neden olan yol ve tercihleri.” Salih’e göre modern tıp çözümü yanlış yerde arıyor ve yitik şifanın izini aradığı bu yaklaşım gerçeğin ta kendisi, hatta şöyle ki Aidin Salih kendi yaklaşımı dışındaki yaklaşımları alternatif tıp olarak değerlendiriyor. Aidin Salih’in hastalık ve tedavi konusunda şimdiye kadar duymadığımız farklı önerileri var. Örneğin çocuklara yaptırılan aşıların vücutlarına korkunç derece zarar verdiğini, hatta domuz ve maymun DNA’larının bu aşılarla çocuğun DNA’sına eklemlendiğini, çocukların domuzlaştığını ve maymunlaştığını ifade ediyor. Bu duruma da hiperaktif ve otistik çocukları örnek veriyor. Dikkat çeken bir başka nokta da çocuklardaki ateş hakkında söyledikleri… Biz de bu konuyu Aidin Salih, Sade Hayat Derneği Başkanı Faruk Günindi ve Sade Hayat Derneği kurucularından Bahadır Cevizci ile konuştuk. Bir sohbet havasında geçen röportajda Aidin Hanım’ın yaklaşımına ilişkin değerlendirmelerinin yanı sıra 40 yaşında nasıl Müslüman olduğuna dair önemli notları da okuyabileceksiniz. Öncelikle bu kitabın hikâyesinden başlayalım istiyorum. Siz Ukrayna’da tıp eğitimi aldıktan sonra Taşkent Üniversitesi’nde biyoloji eğitimi aldınız ve sonrasında da Uluslararası Alternatif Tıp Okulu’nu bitirdiniz. Peki zaman içerisinde edindiğiniz bu bilgi ve deneyimleri bir kitapta toplamak fikri nasıl ortaya çıktı? Aidin Salih Tıbbın tamamen başarısız olduğunu çok erken anladım. Modern tıptan bu sebeple ayrıldım ve biyoloji okudum. Zaten yaklaşık son 20 yıldır, kuantum fiziği buluşları ile bütün bilim adamları aynı sonuca vardı. Yeryüzünde bir inanç ve bir dinle bağlantılı olmayan hiçbir şey yok. Özellikle de tıp. Neden tıp? Çünkü insanı en çok gıda ve tıp ilgilendiriyor. İnsan en çok hasta olmaktan, ölmekten ve aç kalmaktan korkar. O zaman bu iki konu insan için çok önemlidir ve insan hayatını şekillendirir. İnsan neye sığınırsa ona benzer. Hiçbir tıp dine dayalı olamaz. Kuantum fizikçileri şöyle söylüyor; maddi dünyada fizik ve kimya kanunları geçerli ancak konu atoma gelince insanın aklı duruyor. Çünkü orada hiçbir kanun geçerli değil. Atom altı dünyada kanunlar geçerli değilse o zaman kanunların ne anlamı var? Dikkat edin, bu çok ince ve temelli bir anlayış. Atom altına kadar kanunlarımız geçerli, ancak atom altı dünyada geçerli değil. Atom altı dünyada ne olduğunu biz insan aklımız ile anlayamayız. O zaman bir dine sarılmaktan başka bir çözüm kalmıyor. İster bilim adamı olsun, ister iş adamı olsun ya da normal bir vatandaş olsun… Ben insanın bir dine muhtaç olduğunu kuantum fiziği gelişmelerinden çok önce fark ettim. Faruk Günindi Makro beslenme kuramı kuran Japon bir bilim adamı var. Adı Michio Kushi, beslenme prensiplerinin başında kendi prensiplerinden bahsederken şöyle diyor “Ben bundan sonra söyleyeceğim her şeyi kendi dinimin üzerine söylüyorum. Ama bilin ki modern tıp da bir din üzerine kuruludur. Onun da azizleri, ibadethaneleri, papazları, kutsal kitapları, doğruları ve yanlışları vardır. Benim bu söyleyeceğim şeyler o dine ve O dini inanç sistemine ait değildir, size ters gelebilir. Onun için lütfen bana göre değerlendirmeye çalışın.” Aidin Salih Hastaların en sevdiği cümle; “Ben doktora kendimi teslim ettim”dir. Peki senin aklın nerede idi? Sen nasıl kendini başka bir insana teslim ediyorsun? Hiç olmazsa uygulayacağın bu yöntem nedir diye bir araştır. Ama hiç kimse araştırmıyor. Ben zamanımızda bütün insanların akıllarını kaybettiğini görüyorum. Çünkü araştırmayan insan akıl sahibi olamaz. Ne zaman fark ettiniz bunu? Aidin Salih 40 yaşında Müslüman olduktan sonra. O zaman Kur’an-ı Kerim okumaya başladım. Bu süreçte Kur’an’da tıp ve biyoloji hakkında en önemli kanunların var olduğunu fark ettim. Tıpta ve biyolojide cevaplarını bulamadığım soruların cevaplarını Kur’an’da buldum. Ve bu kitap Hak kitaptır, ilim kaynağıdır. Bunu anladıktan sonra her şey kolay oldu. Bu bilgiler nasıl kitap haline geldi? İlk önce ben Türkçe bilmiyordum. Türkçe öğrenmeye başladım. İlginçtir ki bu kitabın yazılması fikri Türkiye’de oluştu. Türkiye’ye ilk geldiğimde halka hastalık sebeplerini anlatıyordum, onlar da not alıyorlardı. Sonra birçok not tutuldu ve bu notlar bana sunuldu. Notları incelediğimde çok hata olduğunu gördüm. Ama o notlar artık her yere yayılmıştı ve düzeltmek mümkün değildi. O zaman ben bu kitabı yazmaya karar verdim. İlk kitabım çok ilkel oldu. Çünkü o zaman Türkçem çok zayıftı. İkinci kitap daha iyiydi, üçüncüsü daha iyi, dördüncü daha iyi ve son olarak beşinci baskı çok güzel oldu. Çünkü Türkçem gelişti. TIPLA ŞİFA BULMAK MÜMKÜN DEĞİL Siz Kur’an ve Peygamber Efendimiz’in sav hadislerinin ışığında gerçek tıp’ yaklaşımıyla yitik şifanın izini sürüyorsunuz. Bize biraz gerçek tıp’ yaklaşımını anlatır mısınız? İnsanlar lisanlarındaki en önemli kelimeleri yitirdiler. Mesela bugün akıl kelimesi kullanılmıyor. Siz bunun farkında değilsiniz belki, söylediğimde fark edeceksiniz. Örneğin; herkes benim çocuğum üstün zekâlı diyor ama kimse benim çocuğum akıl sahibi demiyor. Neden? Çünkü akıl kalmadı. Sonra şifa kelimesini kimse kullanmıyor. Tedavi deniyor, nedir tedavi? Anlaşılması mümkün olmayan bir terim. Tıp şifaya ters bir kuruluştur. O yolda şifa bulmak mümkün değil. Şifa vasıtası sadece hekim olabilir. BEN BÜTÜN DİNLERİ ARAŞTIRDIM AMA ARADIĞIM HER ŞEYİ İSLAM’DA BULDUM Peki hekim kimdir? Muhakkak Müslüman’dır. Bilgi sahibi olan kişi bilgisini muhakkak bir dine dayandırmaya mecburdur. Aslında buna bilgi değil ilim demek gerekir. Bilgi sadece maddi dünyada geçerli ama atom altı dünyada bu bilgilerin hiç bir anlamı yok az önce bahsettiğimiz gibi. İlimse hem bu dünyada hem atom altı dünyada geçerli. İlim sahibi sadece Kitaba inanabilir. Tek Kitap da Kur’andır. Çünkü biliyorsunuz diğer kitaplar bozuldu. Bu kitapların bozulduğunu Kur’an’ı bilmeyen Museviler, Hristiyanlar anlayamaz. Ben inancımı sorguladığımda araştırmalarıma Yahudilik’ten başladım, sonra Hristiyanlık, Budizm ve diğer bütün dinleri araştırdım. İslam son araştırdığım dindi. Ben her şeyi İslam ışığında anladım, diğer dinlerin hatalarını buldum. Ama Kur’an’ı tanımayıp İslam’a girmeseydim anlayamayacaktım. Ben ilk araştırırken bütün dinlere âşık oldum, Budizm’e dahi. Çünkü onlar çok güzel görünüyordu, İslam’ı bilmeyenler için gerçekten caziptiler. Ama İslam’a kavuştuktan sonra onların ne kadar ilkel dinler olduğunu anladım. AKILLI KİŞİ İLİM SAHİBİ OLANDIR, ZEKA İSE ŞEYTANIN SIFATIDIR Gerçek hekim sadece bir şifa vasıtası olabilir. Ama hekimin muhakkak Müslüman olması gerekir, çünkü o zaman ilim sahibi olur. Bakın zeki değil, akıllı olması gerekir. Akıllı ve zeki çok farklı kavramlardır. Akıl sahibi, Allah’tan yani ilimin kaynağından ilim sahibidir. Zekâ aslında şeytanın sıfatıdır. Hekim akıllı ve erdem sahibi olmalıdır. Aksi halde hekim şifa veremez, zarar verir. İlim ancak Allah’tan gelir. Allah bu dünyayı ve öbür dünyayı yarattı. Yaradan bilir, yaratmayan bilemez. DDT üretildiğinde bütün dünya mutluluktan uçuyordu. Bütün meyve sebzelerin üzerindeki sinekler, böcekler ölecek ve biz çok ürün alacağız diye düşündüler. Peki öyle oldu mu? Tabi ki olmadı. DDT ile dünya, bütün canlılar, insanlar korkunç zarar gördü. Sonra DDT nasıl yok edilir diye düşünülmeye başlandı. Ama DDT’yi yok etmek imkânsız. DDT’yi denizlere, okyanuslara gömdüler ve bu sefer denizdeki hayvanlara zarar geldi. Toprağa da zarar geldi. Bu felaket bitmiyor, bitmez de. Ne zaman biter? DDT parçalanıp dioksine dönüştüğünde ancak yok olur. Ama şimdi DDT topraktan bitkilere, bitkilerden hayvanlara, hayvanlardan insanlara geçiyor. ANTİBİYOTİK TAM TERSİNE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ YIKIYOR Sonra antibiyotikler üretilmeye başlandı. Antibiyotik üretildikten sonra artık tüm mikropların öldürüleceği ve artık hastalık olmayacağı düşünüldü. Peki böyle oldu mu? Hayır, tam tersi antibiyotik bağışıklık sistemini yıktı ve daha çok hastalığa neden oldu. Antibiyotik seçici olarak göz sinirlerine zarar veriyor. Bağışıklık sistemi yetmezliği çok çoğaldı. Körlük, sağırlık, bağırsak problemleri, ağız problemleri çoğaldı. Çünkü antibiyotikler vücuttaki bütün mikropları öldürdü. Normal olarak ağızda ve bağırsaklarda yaşayan mikroplar öldürüldükten sonra bağışıklık sistemi yüzde 80 yok oluyor. Bunun yanı sıra hazım ağızdan başlayarak bozuluyor. Hazım bozulduktan sonra metabolik birikinti çoğalıyor ve sonuç olarak hastalıklar da çoğalıyor. Avrupa ve Amerika’da nadir durumlarda antibiyotik verilir ama Türkiye’de herkese veriliyor. Bütün ilaçlar çok faydalı deniyor ama sonra korkunç zararları ortaya çıkıyor. Keşiflerin hepsi önce methediliyor sonra zararları ortaya çıkıyor ve ilaçlar, ürünler piyasadan toplatılıyor. İnsanda akıl olsaydı bunun farkına varmaz mıydı? Bakıyorum bazen benim talebelerim bile “Aidin Hanım, bu nano teknolojik topu kullanabilir miyiz?” diye soruyorlar. Bunu soran demek ki akıl kazanamadı. Ben bu bilgilerden yola çıkarak Kuran ve Hadislerde haram ve helali araştırmaya başladım. Haram, insanın vücuduna ve ruhuna zararlı şeylerdir, helal ise insanın sağlığına ve ruhuna faydalı şeylerdir. O zaman tabi ki haram ve helale çok önem vermek gerekir. MODERN TIP HASTALIKLARIN SEBEBİNİ BİLMEDEN TEDAVİ EDİYOR Gerçek tıp’ isimli kitabınızda modern tıbbın hastalıklara yaklaşımının yanlış olduğunu ifade ediyorsunuz? Sizce modern tıbbın eksikleri, hataları nedir ve bu hatalar neden kaynaklanıyor? Modern tıp temelde bozuk. Hastalık sebepleri bilinmeden nasıl tedavi edilebilir? Tıp kitaplarında hemen hemen anlatılan her hastalığın altında sebebi bilinmez’ yazar. Böyle bir şey olabilir mi? Bilmediğiniz bir şeyi nasıl tedavi edebilirsiniz? Buna tedavi denmez ki. Sebebini bilmediğinizde hiçbir şey yapmamak en iyisidir. Modern tıbbın temeli neden hatalı? Çünkü hastalıkların sebebi çok basit olmasına rağmen bugünkü tıp bunu bilmiyor. O zaman bu basit hususları bilemeyen bir kuruluş nasıl ciddi hastalıkları bilebilir? Sebepler bu kadar basitken, hastalık sebebini ortadan kaldırmak yerine karmaşık çözümler ile uğraşmayı tercih etmek akıl almaz bir hatadır. Halbuki o basit sebepleri ortadan kaldıracak olsanız bir çok insan hemen iyileşecek. HASTALIĞIN SEBEBİ YAŞAM TARZIDIR Hastalığın sebebi yaşam tarzıdır. Yaşam tarzını düzeltmeden hastalığı tedavi edemezsiniz. Yaşam tarzı dediğimiz husus da helal ve harama dikkat ederek yaşamaktır. “Haram yeme, helal ye” hepsi bu kadar. O zaman tabii olarak sağlıklı olursunuz. Başka hiçbir şeye gerek yok. Ama bunu yapmadan kesinlikle yola çıkılmaz ve insan şifa bulamaz. Haram çoğalıyor, bütün katkı maddeleri, aromalar gıdayı o kadar bozuyor ki, gıda gıda sıfatından çıkıyor. Gıda olmayan maddeleri insan kullanmaya devam ederse nasıl sağlıklı olabilir, olamaz. Bütün ilaçlar bağışıklık sistemi ile beyin ve organlar arasında kopukluk oluşturuyor. İnternette psikotropik maddeleri araştırın. Aspirin’den başlayarak, bütün antibiyotikler, hormonlar hepsi psikotropik madde içerir. Psikotropik madde, bağışıklık sistemi ve beyin ve organlar arasında kopukluk oluşturan bir maddedir. Nasıl onlardan şifa olabilir? Şifayı zaten konuşmayalım bile, onlarla nasıl tedavi olunabilir? Kesinlikle olmaz. Biz ilk önce ilaçları terk etmeyi tavsiye ediyoruz ve insanlar hemen daha iyi oluyor. Çünkü o zaman bağışıklık sistemi canlanmaya başlıyor. Bağışıklık sistemi canlandığında kimseye ihtiyaç kalmıyor, süreç kendi kendine işliyor. Bahadır Cevizci Vücut neyi nasıl düzeltmesi gerektiğini biliyor esasında. Biz müdahale ederek çözebileceğimizi sanıyoruz. Bağışıklık sisteminin görevi zaten organizmayı zararlardan korumaktır. Kitabınızda belli hastalıklar için birtakım önerilerde bulunuyorsunuz. Bitkiler ya da kürlerin nasıl uygulanması gerektiğini belirtiyorsunuz. Peki bu önerileri koruyu hekimlik anlamında mı yoksa hastalık ortaya çıktıktan sonra tedavi edici anlamda mı tavsiye ediyorsunuz? Hastalık önleyici olarak değil, rahatsızlıklara şifa bulmada kullanıyoruz. Aslında İslam’da iyileşme prensibi budur hasta sadece beslenmesini düzeltmesiyle iyileşecekse, beslenmesini düzeltmesi yeterlidir. İkinci prensip, beslenmeyle düzelmemesi halinde baharat ve bazı bitkilerden oluşan basit ilaçlar verilir. Basit ilaçlarla da iyileşmezse o zaman karışık ilaçlar verilir. Biz de bunun için doğal ilaçlar öneriyoruz. Ben daha önce insanlarla karşılaştığım zaman hiçbir bitki önermeden iyileştiklerini görüyordum. Ama artık hastalık sebepleri çok fazlalaştı ve derinleşti. Ben bile artık karışık bitkiler tavsiye ediyorum. Çünkü daha derin hastalıklar var insanlarda. Bahadır Cevizci Bağışıklık sistemi hasarları daha derin. Hastalıkların direnç kazanması, çoğalması, çeşitlenmesi ve derinleşmesiyle ilgili bir şey bu. Bizim temel mantığımız ilaç üzerine kurulu değil, Gerçek Tıp kitabından onu anlamamak lazım. Temel mantık hataları düzeltmek üzerine, ama artık hataları düzelterek de netice alınmadığı için bitkisel karışımlara mecbur kaldık. PARFÜM KULLANAN İNSAN İYİLEŞEMEZ Sizin yaklaşımınızda bitkiler tedaviye destek amacıyla mı kullanılıyor? Parfüm kullanan insan iyileşemez. Çünkü parfümde ve bütün kokularda, deterjan, gıda kokularında, oda spreyleri, araç kokularının içinde aroma var. Bebek mamalarında bile aroma var. Bebek aromadan ne anlar? Bisküvilerde, çikolatalarda her yerde aroma var. Neden aroma katıyorlar? Neden bütün gençler parfüm kullanıyor? Biz, kokular yüzünden büyük mağazalara, alışveriş merkezlerine bile çeşit çeşit kokular var bugün. Kokularla en önemli hastalıklar üretiliyor. Ruh problemleri, psikolojik problemler, tiroid hastalıkları ve kısırlık bunlardan sadece bazıları. Bunlar biyolojik birer silah oldular. Peki bunlar bilinçli mi kullanılıyorlar? Kullanan için bilinçli değil ama üreten açısından bilinçli. Kokuların yaygınlaştırılması bilinçli mi peki? Bu derin bir soru. Bahadır Cevizci Bugün dünyada üretilen aşıların en büyük destekçileri Bill Gates Vakfı. Microsoft biliyoruz ki teknoloji kuruluşu. Bill Gates’in aşı ile ne ilgisi olabilir. TED konferansında bunu anlatıyor, mesela “Dünyadaki enerji kaynakları yakın zamanda yetersiz kalacak. Bizim de dünya nüfusunu azaltmamız lazım. Biz bu konuda aşılardan yardım alabileceğimizi düşünüyoruz.” diyor. Bunu bir tedavi ya da bağışıklama yöntemi olarak görmüyor büyük kuruluşlar. Bunu dünyayı bir nevi planlama, toplum mühendisliğinin bir unsuru olarak değerlendiriyorlar ve bu teknolojileri ona göre tasarlıyorlar. Bu buradaki parfüm satan kişiyle alakalı değil. Burada parfümü satan kişi, üreten kişi ile de alakalı değil. ÇOCUKLAR KIZAMIK, SU ÇİÇEĞİ, KABAKULAK GİBİ HASTALIKLARI GEÇİRMELİ Çocuklara aşı yaptırılması konusunda da ezber bozan açıklamalarınız var. Siz çocuklarınıza aşı yaptırmayın diyorsunuz. Bunları biraz açabilir misiniz? Hiç aşı yaptırılmayan bir çocukta aşı yerine bir şey yapmalı mı, yoksa zaten doğal süreçte o gelişimi normal midir? Ben yaptırmayın demiyorum kesinlikle. Ben insanlara aşıyı anlatıyorum. Bebeklerde 6 ay boyunca anneden gelen pasif bağışıklık sistemi işlev gösteriyor. 6 aydan sonra gerçek bağışıklık sistemi oluşmaya başlıyor. Aktif bağışıklık olmasa çocuk hastalanır. Düşünürseniz kızamık, suçiçeği, kabakulak gibi çocuk hastalıklarının ne hayırlı hastalıklar olduğunu görürsünüz. Çünkü onlar Allah tarafından verilmiş, bağışıklık sistemini kuvvetlendiren hastalıklardır. Çocuklar bu hastalıkları geçirmeli ki bağışıklık sistemleri oluşsun ve kuvvetlensin. Başlangıçta bebeklerde bağışıklık sistemi yoktur dedik, fakat biliyorsunuz bebeklere de en ağır aşılar bu dönemde yapılıyor. Örneğin doğum sonrası hemen K vitamini göbek kanamasın diye veriliyor’ deniyor. Ben meslek hayatımda hiç göbek kanaması diye bir şey görmedim, duymadım. Veya K vitamini eksikliği olması sebebiyle aşı yapılıyor deniyor. Bu da imkânsız. K vitamini vücutta bütün süreçlerde yer alıyor. Protein üretiminde, DNA kıvrımlarının açmasında yer alıyor. Doğar doğmaz hemen vitamin K verilmesi karaciğeri olumsuz etkiliyor. Karaciğer enzimleri alt üst oluyor ve bebekler ağır sarılık geçiriyor. Bilirubin çok yükselince ışın tedavisi uygulanıyor. AŞILAR ÇOCUKLARI DOMUZLAŞTIRIYOR VE MAYMUNLAŞTIRIYOR K vitaminin yanı sıra bebeğe doğumdan yarım saat sonra Hepatit B aşısı yapılıyor. Neden bir bebeğe Hepatit B aşısı yapılır ki? Çocuğun annesinin Hepatit hastası olması durumunda bu hastalık çocuğa geçmesin diye bu aşı yapılıyor deniyor. Burada da mantık yok görüyorsunuz. Ya anne Hepatit B hastası değilse? O zaman neden Hepatit B aşısı her bebeğe yapılıyor? Ben neden olduğunu biliyorum ama halk bilmiyor. Aşılar DNA rekombinant ve nano teknoloji yöntemleri ile üretiliyor. Her aşıda domuz maymun DNA parçaları, civciv ve inek proteinleri, farklı protein parçaları ve kimyasallar kullanılıyor. Biz artık kimyasalları bile konuşmuyoruz. Çünkü kimyasallar sadece fiziksel zarar veriyor. Düşünün aktif bağışıklık almayan bir bebeğe domuz ve maymun DNA parçaları enjekte ediliyor. O zaman bu DNA parçaları çok rahat ve kolay bir şekilde bebeğin DNA’sının içine nüfuz ediyor. Çok basitçe söyleyeceğim size bunun sonucunda insan domuzlaşıyor ve maymunlaşıyor. Kur’an-ı Kerim’de Maide Suresi 60. Ayet’te Allah Cenab-ı Hakk, total domuzlaşma ve maymunlaşmadan bahsediyor. Bu ayeti mutlaka okumak ve ibret almak gerekir. Faruk Günindi Şöyle diyebilir miyiz? Siz aslında bağışıklığa karşı değilsiniz. İlk 6 ay iyi geçerse, sonraki 1,5-2 yıl içerisinde doğal çocuk hastalıklarının bağışıklığı geliştirdiğini söylüyorsunuz. Ama bağışıklama için kullanılan aşıların faydasız olduğunu söylüyorsunuz. Aidin Salih Faydasız değil, korkunç zararlı. Faruk Günindi Aslında bağışıklama diye bir şey var yeryüzünde ve bu hastalıklar da bunlar için yaratılmış. İlk 6 ay çok önemli. İlk 6 ayı doğru geçiren bir çocuk, 1,5 yıl boyunca sağlıklı bir bağışıklık sistemi geliştirebilir. Bunu engellemediğiniz sürece bu böyledir. Bunu engellediğiniz zaman, engelleyen ne yaptığını bilmiyorsa bunu karıştırmış olur. HİPERAKTİF, OTİSTİK YA DA ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUKLARIN NEDENİ AŞILAR Peki bu söylediğiniz olayı biz pratikte nasıl gözlemleyeceğiz? Aslında siz dikkatli olsaydınız, görürdünüz. Bugünkü çocuklar eski çocuklardan çok daha farklı. Mesela hiperaktif, otistik ya da üstün zekâlı. Akıllı olmadıktan sonra üstün zekâlı olmanın ne faydası var. Zekâ, yüzeysel bilgidir ve bu bilgiden hiçbir fayda yoktur. Biz ilmin faydalı olduğunu biliyoruz. Bugün biz belki bilgi sahibi oluyoruz ama yarın bilginin bizim için zararlı olduğunu öğrenebiliyoruz. Ama ilim hiçbir zaman değişmiyor. Çünkü ilim Yaratıcı’dan gelir. Akıl düşünce ve eşya arasında ilişki kurmak için gereklidir. Faruk Günindi Yani yeni bir hastalık tanımından bahsediyoruz. Hastalık bir sonuç değil, aslında onu hazırlayan yaşam tarzıdır. Başı ağrıyan bir kişinin hastalığı baş ağrısı değil, baş ağrısına götüren yol tercihidir. Hastalık dediğimiz şey yani yanlış yaşam tarzı ilk önce öğrenmesi ve iyileştirilmesi gereken şeydir, bağışıklığın yanlış yaşam tarzına verdiği tepki değil. Eğer siz yardım etmezseniz, bağışıklık yanlış yaşam alışkanlıklarına kendince çözümler üretiyor. Bu çözümle mücadele etmek boş ve anlamsız. ATEŞ HASTALIK DEĞİL HASTALIKTAN KURTULMADIR Aidin Salih Biz vücudun hastalık mekanizmalarını bugün hastalık olarak kabul ediyoruz. Mesela ateş. Çocuk ateşlenince, eyvah çocuk hastalandı diyoruz. Ateş hastalık değil, hastalıktan kurtulmadır. Neden? Çünkü çocuklar suni süt içiyor, suni gıdalar tüketiyor ve vücutlarında katkı birikintileri oluşmuş durumda. Bu birikintileri bağışıklık sistemini çıkartmaya çalışıyor. Ateş yükseliyor, o sıcak kan ile o birikintiler erimeye başlıyor ve ter yoluyla vücuttan atılıyor. Yani vücut atıkları ter, balgam, idrar yoluyla arındırmaya çalışıyor. Bu hastalık mıdır? Değildir elbette. Ama tıpta bu hastalık olarak görülüyor. Kitabınızda bir insanın nasıl davranması gerektiği, kendisini hayata nasıl hazırlaması gerektiği anlaşılıyor. Ama pratik hayatta çok acil zamanlar yapılabileceklerle ilgili şeylerin olmadığını görüyoruz. Örnek, çocuklardaki ateş. Anne babalarda psikolojik olarak bir doktora emanet etme durumu var. Hastaneye gidince ve çocuğu bir doktora gösterince anne ve baba psikolojik olarak rahatlıyor, çocuğunun şifa bulacağını düşünüyor. Siz çocuğun ateşli zamanlarında çocuklara ılık banyo yaptırın gibi önerilerde bulunuyorsunuz. Bunu evde uygulayan bir aile, ateş hemen de düşmezse telaşa kapılıyor. Onun üzerine tekrar hastaneye götürüyor. Bu noktada kitap pratik olarak ağır geliyor. Yeni baskılarınızda söylediklerinizin daha pratize edilmiş, insanların hap gibi kullanabilecekleri bilgiler şeklinde çözümleriniz var mı? İşte bunun için akıl sahibi olmak gerekir. Akıl kazanmadan insan hiçbir şey anlamaz. İnsan ancak açlık ile akıl kazanabiliyor. Açlık ile vücuttan bütün zararlı maddeler, bütün katkı maddeleri, kötü yağlar ve birikintiler çıkartılıyor. Yani haramlar yakılıyor. Kan dolaşımı düzeliyor, kan dolaşımı düzelince beyin yeteri kadar gıda ve oksijen alıyor. Beyin çalışmaya başlıyor ve beyin çalışmaya başlayınca akıl geri geliyor. Akıl geri geldiyse bir problem yok. İlk önce kadınların ve annelerin akıllanması gerekiyor. Çünkü ilk önce onlar akıllarını kaybetti. O zaman onlar ateşin çocuk için Allah’ın bir rahmeti olduğunu anlayacaklar. Ben kitapta ılık banyo yaptırın, sirke kullanın diye yazdım ama mesela benim torunlarımda bunları da kullanmıyoruz, banyo da yaptırmıyoruz ya da sirke de kullanmıyoruz. Ne kadar yüksek ateş, o kadar iyidir ve o kadar Allah’a şükretmek gerek. Peki ateşte risk noktası var mı? 41,5. Ateş 41,5’tan daha fazla olmaz. 41,5’tan daha fazla olursa o zaman ecel, ecele karşı hiçbir şey yapamazsınız. 41 dereceyi görene kadar yanlış müdahale edilmezse o zaman ateş çocuğa bir şey yapmayacak ve kendi kendini yok edecek demektir. Ateşlenme bağışıklık sistemi tepkilerine yalnızca bir örnektir. Bu konu ne kadar detaylı anlatılsa da biraz inanç ve tevekkül ile ilgili bir konu olduğundan herkes tarafından tam anlamıyla anlaşılamayabileceğini düşünüyoruz. Arzu ederseniz bu şekliyle bırakalım, merak edenler, ilgilenenler detaylar için gerekli araştırmayı bireysel yürütsünler. Bütün birikintiler, bütün zararlı mikroplar 41 derecede yok oluyorlar. Beyin, 41 derecede kendini temizler. Havaleden korkmamak gerekiyor. Düşük ateşte de havale olur. Düşük ateşte havale geçirmek bağışıklık sisteminin çökmeye başladığını gösteriyor, bağışıklık sistemi yetersizliği oluştuğunu gösterir. O zaman iki ağır sebep birleşiyor. Ben kitapta da bir örnek verdim. Diyelim ki nefes borunuza bir cisim kaçtı. O zaman ne yaparsınız? Öksürürsünüz değil mi? Öksürüğü durdurursanız ne olacak? Aslında önemli olan bu. Havalede de aynı prensip var. Demek ki beyinde katı tıkanıklıklar var. Yüksek ateş olduğu zaman beyin ısınıyor. Beyin ısındıkça, nasıl ki demir sıcakta genleşir, damarlar da açılır o zaman tıkanıklıklar hareket eder. Hareket ederken de kasılmalar olur çünkü beyin tüm organlar ve kaslar ile bağlıdır. Dolayısıyla kasılmayı durdurmak anlamsızdır. Bu durum suni olarak insan vücuduna giren gereksiz ve zararlı şeylerin atılmasına yönelik. İnsan kendi kendi ateşlendiremeyeceği için bunu kendi kendine nasıl yapacak? Ya da toksinleri atmak için bununla ilgili öneriniz nedir? Yanlış hatırlamıyorsam, diş macunu kullanıyorsanız beyniniz zarar görüyor diyorsunuz. Şimdi onun temizlenmesi gerekiyor ya da karaciğerin. Diş macununu bırakması gerekiyor. Ama diş macununu bırakınca beyin otomatik olarak temizlenmiyor. O zaman ne yapmamız lazım? Açlık yapmak, hacamat ve sülük kullanmak. Çünkü sülükler bazı maddeleri eritiyor. Eritilen maddeler de kan ile dışarı atılıyor. Hacamat da birikinti ve tıkanıklıkları mekanik olarak çekiyor. Aidin Salih kimdir? Lugansk, Ukrayna’da Tıp Fakültesini bitirdi. Sovyetler Birliği’nde yıllarca tıp doktorluğu görevini yürüttü. Daha sonra Taşkent Devlet Üniversitesi’nde Biyoloji bölümünden mezun oldu. Ayrıca Uluslararası Alternatif Tıp Okulu’nu bitirdi. Biyoloji diploma tezi Yabani Hayvanların Fizyolojisi’ üzerineydi. 30 yılı aşkın bir zamandır aldığı çok yönlü eğitimlerle insan ve hayvan hastalıklarının sebeplerini inceliyor. İslam Tıbbı, Tıbb-ı Nebevi konusundaki alimlerin ve eski hekimlerin tecrübelerinden ve bilgilerinden yararlanıyor. Tedavileriyle binlerce insanın şifa bulmasına vesile oldu. Bu çerçevede geliştirdiği tıp yaklaşımını anlattığı, birçok dile çevrilen Gerçek Tıp – Yitik Şifanın İzinde isminde bir kitabı bulunuyor. Röportajın ikinci bölümü için tıklayınız! On5yirmi5
Aidin Salih, Ukrayna asıllı Norveç vatandaşı ve 20 yıldır da Türkiye'de yaşıyor. 35 yıldır doğal yöntemlerle hastalıkları tedavi ediyor. Daha önce köy doktorluğu yapan Salih modern tıbbın bir yerde tıkandığını anlayınca biyolojiye merak salmış ve sonra da Müslüman olmuş. Müslüman olduktan sonra bazı şeyleri daha net anladığını söyleyen Salih; "Müslüman olmadan tam anlamıyla hayırlı bir iş yapmak imkânsız... Modern tıbbın ön gördüğü şey, tedavi haram da olsa kullanmamız. Hâlbuki ben Müslüman olduktan sonra haramı ve helali görmeye başladım" diyor. Biyoloji sayesinde araştırmalarını sadece bir doktor olarak değil, aynı zamanda biyolog olarak da yapma fırsatı bulmuş. HELAL LOKMA OLMADAN ŞİFA OLMAZKuran'ı baştan sona okuduğunu ve içinde yazılanları insanların uygulamaları gerektiğini söyleyen Salih, sağlıklı olmanın ve şifa bulmanın birinci kuralının 'helal lokma' yemek olduğunu belirtiyor. "Bir lokmanın, her bir besinin ve eşyanın kendi zikri vardır. Helal lokma olmadığı müddetçe Allah'ı zikretmez." diyen Salih, insanların bunu bilerek yaşamaları gerektiğini ifade ediyor. HASTALIĞI TEŞHİS ETMEK ÇOK KOLAYHastalığı teşhis etmenin çok kolay bir şey olduğunu söyleyen Salih, gelen hastaları muayene etmiyor. Hastalar, tahlilleri ve filmleriyle geliyor ancak Salih tahlil üzerinden teşhis koymuyor. Sadece hacamat yapmak için kan tahlili istiyor o kadar. Kişiye göre tedavi uygulanması için hastalar önce bir anket dolduruyor. Bu ankette, nasıl dünyaya gelindiği, Tüp bebek mi değil mi, normal mi yoksa sezeryan mı, anne sütü alıp alınmadığı ve kaç ay süt alındığı, anne sütü alınmadıysa onun yerine ne verildiği gibi birçok sorudan oluşuyor. Tedavinin türünü bu sorulardan alınan cevaplar belirliyor. Sonra hangi ilaçlar kullanıldığı, nasıl beslenildiği tek tek inceleniyor. TEDAVİ ETMİYORUZ YAŞAM REÇETESİ VERİYORUZSalih kimseyi tedavi etmediğini, yaşam reçetesi verdiğini söylüyor. Bu reçeteyi uygulayanların sonuç alacağını, eksik uygulayanların ise fayda göremeyeceklerini ifade ediyor. Ayrıca reçeteyi uygulayan herkesin basiret sahibi olduğunu ve özellikle iç huzuru sağladığını da anlatıyor. "Allah her şeyi kitabında yazmış biz sadece insanlara hatırlatıyoruz" diyen Salih; "Ben reçeteyi uygulayanları kapıdan içeri girerken anlıyorum. Çünkü yüzlerinde nur oluyor" diyor. ORUÇ VE AÇLIK SAĞLIKLI OLMANIN İLK KURALI"Oruç çok önemli bir ibadet olmasının yanı sıra çok da önemli bir yeme düzenidir" diyor Salih. Günümüzde orucu layıkıyla yerine getirenlerin sayısının çok az olduğunu da üzülerek söylüyor. Oruç kürünü de kişiye göre uyguluyor. Anketten sonra vücutta nerede birikinti olduğuna bakılıyor. Mesela, bir çocuk anne sütü almadıysa böbreklerinin kapasitesi düşük oluyor. Daha da ilginci Salih, bir kişi eğer parfüm kullanıyorsa muhakkak psikolojik, tiroit, şeker veya kısırlık problemleri olabileceğini iddia ediyor. Parfüm DNA'nın bozulmasına sebep oluyormuş. Aynı şey şampuanlar için de geçerli. Bu durumu şöyle açıklıyor; "İnsan vücudunda aromalar vardır. Canlılar birbirlerini kokuyla tanır ve bulurlar. Ancak parfümün içindeki aromalar iki kat daha güçlüdür. Beyine kontrolsüz bir biçimde ulaşır ve organları yönetir. Kullanılan hormon hapları ileride tiroit bozukluğuna sebebiyet veriyor" diyor. Tedavi yöntemlerinden biri de açlık. Uygulanmasındaki amaç ise vücudun bütün bu zararlı etmenlerden temizlenmesi. "Hepimiz tuzağa düşürüldük" diyen Salih, insanların sağlıklı yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bilmediklerini söylüyor. Bir kişinin açlık kürü yapması halinde bağımlılık yapan yiyeceklerden kurtulabileceğini o maddeden arındıktan sonra kişinin o yiyeceklere yaklaşmak bile istemeyeceğini belirtiyor. PİYASADAKİ DETERJANLAR HORMONLARI BOZUYORSalih'in dediğine göre şu anda bulunduğumuz ortam ve şartlar kanser hastalığından bile daha kötü. Bunun sebebi kimyasal maddelerin fizyolojik zararlarının yanısıra psikolojik olarak da zarar vermesi. Bu ortamın kısırlık yaptığını da dile getiren Aidin Salih, şunları anlatıyor "Özellikle deterjanların içindeki güçlü aromalar bağımlılık yapıyor. Deterjan hem temas yoluyla hem de giysi ile tene değiyor ve kana karışıyor. Bu maddeler de kadınlarda erkeklik hormonu, erkeklerde ise kadınlık hormonunun artmasına sebep oluyor." Salih, yaptığı bağımlılık nedeniyle kadınların deterjanlardan kolay kolay vazgeçemediklerini söylüyor. DOĞAL YİYECEKLERLE BESLENİYORUMAidin Salih'in kendisi anlattıklarından farklı yaşamıyor. Mümkün olduğu kadar kimyasallardan uzak duruyor. Deterjan kullanmıyor. Gerekçe olarak da Allah "Sizin zor durumunuzda temizleyici olarak su ve toprak verdim" sözünü hatırlatıyor. Elektronik eşyalara karşı da mesafeli yaklaşıyor. Mesela piyasada satılan basit cep telefonlarından kullanıyor. Özelliği azaldıkça zarar oranı da azalıyormuş. Çamaşır makinesi kullanıyor ancak bulaşık makinesi kullanmıyor, televizyonu da yok. Giyimde ise tek renk kumaşları tercih ediyor. Eşarplarının genelde ipek olmasına dikkat ediyor, sebebi de doğal boyaların kullanılması. Salih, bu kadar sakınmasına rağmen kendisini çok fazla koruyamadığını bu nedenle hasta olduğunu söylüyor. Yiyecek konusunda ise her yerden alışveriş yapmıyor. Kendi bahçesinde yetiştiriyor veya üreticinin kendisinden alıyor. Genelde köy pazarlarından alışveriş yapıyor. Doğru ve iyi yemenin insan için farz olduğunu söyleyen Salih ilk etapta sade yaşama alışmanın zor olduğunu ancak sonradan uyum sağlanabileceğini kaydediyor. GÜNDE İKİ ÖĞÜN YEMEK İNSANA YETERPeki, Salih'e göre nasıl beslenmek gerekiyor? Söylediğine göre günde iki öğün yemek normal sağlık standartlarındaki bir insan için yeterli. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği, öğle saatinde ise meyve veya meyve suyu tüketilebileceğine dikkat çekiyor. Bunların dışında kan grubuna göre beslenme sağlanabiliyor. Arka arkaya yemek yemeyi cinayet olarak görüyor ve bir avuç yemeğin insan için yeterli olacağını savunuyor.
aidin salih şeker hastalığı tedavisi