🏆 Nisa 24 Yaşar Nuri Öztürk
MealleriKıyasla Sayfada Göster 24. Gün gelecek onların kendi dilleri, kendi elleri, kendi ayakları, yapıp ettikleri işler hakkında kendi aleyhlerine tanıklık edecektir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 25. O gün Allah, onlara hak ettikleri cezayı tam verecek ve Allah’ın apaçık Hak olduğunu bilecekler.
4- Nisa Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali Bismillâhirrahmânirrahîm. 1. Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten
Ünlü İlahiyatçı Profesör Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Karacaahmet 'teki Şakirin Camii 'nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Kanlıca Mezarlığı'na defnedildi. Cenaze namazına, Öztürk'ün oğulları Mustafa, Cüneyt, Halil ve kızı Saniye'nin yanı sıra CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'li
Nisasuresi Yaşar Nuri Öztürk meali, ayetlerin kelime meali ve farklı meallerle karşılaştırması 24. Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram
سورةالنساء. Kur'ân-ı Kerim » Kuran Sureleri » NİSÂ Suresi » Âyet-34 » Yaşar Nuri Öztürk Meali. (4/34) Erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar (koruyup gözeten). Allâh'ın fazlıyla açığa çıkardığı bazı özellikler sebebiyle bazısı diğerinden üstündür, mallarından karşılıksız bağışlarlar.
NİSÂSURESİ Yaşar Nuri Öztürk Meali Medine döneminde inmiştir. 176 âyettir. Sûre, özellikle kadın haklarından, onların hukûkî ve sosyal konumlarından bahsettiği için bu adı almıştır. “Nisâ”
Yaşar Nuri Öztürk. İslam Nasıl Yozlaştırıldı. Vahyin Dininden Sapmalar, Hurafeler, Bid'atlar ( 2000)
1oJYD3. ve el muhsanâtu min en nisâi illâ mâ meleket eymânu-kum kitâbe allâhi aleykum ve uhille lekum mâ verâe zâlikum en tebtegû bi emvâli-kum muhsinîne gayra musâfihîne fe mâstemta'tum bi-hi min-hunne fe âtû-hunne ucûre-hunne farîdaten ve lâ cunâha aleykum fî-mâ terâdaytum bi-hî min ba'di el farîdati inne allâhe kâne alîmen hakîmen söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın Ve evli kadınlarla evlenmeniz haram kılınmıştır, elinizin altında bulunan harp esirleri cariyeler müstesna. İşte bunlar Allah'ın size yazdıklarıdır farz kıldığı hükümlerdir. Ve bunların dışında olanlar, iffetli olmak ve zina yapmamak şartıyla mallarınızla istemeniz mehirlerini verip almanız size helâl kılındı. Artık onlardan faydalanmak isterseniz o taktirde farz olan mehirlerini onlara verin. Ve bu farzdan sonra, razı olduğunuz konuda onunla anlaşmanızda sizin üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
4 - Nisa Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali Bismillâhirrahmânirrahîm. 1. Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah'tan korkun. Rahimlerin haklarına saygısızlıktan da sakının. Şu bir gerçek ki Allah, Rakîb'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir. 2. Yetimlere mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak gerçekten büyük bir vebaldir. 3. Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla yetinin. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur. 4. Kadınlara mehirlerini nazik ve cömert bir şekilde örf ve çevrenin kabullerine uygun olarak verin. Eğer ondan birazını kendileri kişisel istekleriyle size sunmuşlarsa artık onu içinize sine sine yiyin. 5. Allah'ın sizin için ayakta durma aracı yaptığı mallarınızı kendini bilmez beyinsizlere vermeyin, o mallar içinden onlara rızık ayırın, onları giydirin ve onlara tatlı ve işe yarar bir söz söyleyin. 6. Yetimleri, nikâh çağına gelmelerine kadar gözetleyip deneyin. O zaman onlarda içinize sinecek bir olgunluk ve erginlik görürseniz, mallarını onlara geri verin. Büyüyecekler diye bu malları tez elden saçıp savurarak yemeyin. Zengin olan, iffetli davransın. Fakir olan ise örfün gerekli kıldığı oranda yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman yanlarında tanıklar bulundurun. Hesap sorucu olarak Allah yeter. 7. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır. 8. Mirasın paylaştırılmasında hısım-akraba, yetimler, yoksul ve çaresizler de hazır bulunurlarsa, ondan onları da rızıklandırın ve onlara güzel ve hoş bir söz de söyleyin. 9. Ürperip titresin o kimseler ki, kendi arkalarında zayıf ve çaresiz aile fertleri bırakmış olsalardı, onlar için korku ve endişe duyacaklardı. O halde, Allah'tan korksunlar ve haksızlığı önleyici sağlam bir söz söylesinler. 10. Şunda kuşkunuz olmasın ki, zulme başvurarak yetimlerin mallarını yiyenler karınlarına doldurmak üzere bir ateş yemekten başka bir şey yapmazlar. Ve onlar yakın bir zamanda, korkunç acılar veren bir azaba dalacaklardır. 11. Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. 12. Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden herbirine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir. 13. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve O'nun resulüne itaat ederse Allah onu, altından nehirler akan cennetlere, orada sürekli kalıcılar halinde, sokar. İşte bu, en büyük başarıdır. 14. Kim de Allah'a ve O'nun resulüne isyan eder, Allah'ın sınırlarını da aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalıcı olarak ateşe sokar. Artık onun için yere batırıcı bir azap vardır. 15. Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun. 16. Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur. 17. Allah'ın, kabulünü üstlendiği tövbe, bilgisizlikle kötülük işleyip de çok geçmeden tövbe edenler içindir. Allah, işte böylelerinin tövbesini kabul eder. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. 18. Yoksa, kötülükleri yapıp yapıp da her birine ölüm geldiğinde, "-İşte şimdi tövbe ettim" diyenler için tövbe yoktur. Küfre batmış olarak ölenlere de tövbe yoktur. Böylelerine biz korkunç bir azap hazırladık. 19. Ey iman edenler! Kadınlara, zor ve baskı kullanarak mirasçı olmanız size helal olmaz. Kendilerine vermiş bulunduğunuz şeylerin bir kısmını çarpıp götürmek için onları sıkıştırmanız da helal değildir. Kanıta bağlanmış bir fuhuş yapmaları hali müstesna. Onlarla iyi ve güzel geçinin. Onlardan tiksindinizse olabilir ki, siz bir şeyi çirkin bulursunuz da Allah, ona çok hayır koymuş olur. 20. Bir zevcenin yerine başka bir zevce almak istemişseniz onlardan birine yükler dolusu mal vermiş olsanız da o maldan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek, açık bir günah işleyerek mi geri alacaksınız onu? 21. Hem o malı nasıl alırsınız ki? Daha önce birbirinizle derinden derine kaynaşmıştınız. Ve onlar sizden çok sağlam bir söz de almışlardı. 22. Geçmişte kalanlar hariç, babalarınızın nikâhlamış olduğu kadınlarla evlenmeyin. Böyle bir şey açık bir edepsizlik, nefret gerektiren bir kötülüktür. Çirkin bir yoldur bu. 23. Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir. 24. Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. 25. İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlarından biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir. 26. Allah size açık-seçik bildirmek istiyor. Sizi, sizden öncekilerin yol ve yöntemlerinden haberdar ediyor. Size tövbe nasip ediyor. Allah her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. 27. Allah sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlarsa sizin büyük bir sapışla sapmanızı isterler. 28. Allah size hafiflik getirmek istiyor. Çünkü insan çok zayıf yaratılmıştır. 29. Ey inananlar! Mallarınızı aranızda bâtıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. Kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir. 30. Kim düşmanlık ve zulümle intihar günahını işlerse onu ateşe sokacağız. Bu, Allah için çok da kolaydır. 31. Eğer yasaklandığınız günahların büyüklerinden uzak kalırsanız, diğer kötülüklerinizi örteriz ve sizi nimet ve bereket dolu bir varış yerine ulaştırırız. 32. Allah'ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay var. Allah'tan, O'nun lütfunu isteyin! Allah, her şeyi iyice bilmektedir. 33. Ana-babanın ve akrabanın geriye bıraktıkları malların hepsi için mirasçılar belirledik. Yeminlerinizin/anlaşmalarınızın akde bağladığı kimselere gelince, onların paylarını da kendilerine verin! Allah her şeyi dikkatli bir tanık olarak gözetlemektedir. 34. Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür. 35. Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkek tarafından, bir hakem de kadın tarafından gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse Allah, kadınla erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır. Allah Alîm'dir, her şeyi bilir; Habîr'dir, her şeyden haberdardır. 36. Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez. 37. Böyleleri cimriliğe saparlar, insanlara cimriliği emrederler ve Allah'ın lütfundan kendilerine verdiği şeyi saklarlar. Nankörler için biz, rezil edici bir azap hazırladık. 38. Bunlar, Allah'a ve âhiret gününe inanmazlar da halka gösteriş olsun diye mallarını dağıtırlar. Arkadaşı şeytan olan için ne kötü arkadaştır o. 39. Ne olurdu onlara, Allah'a ve âhiret gününe inanıp da Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan öyle dağıtsalardı! Allah onları bilmekteydi. 40. Allah zerre kadar zulüm yapmaz. Küçücük bir iyilik olsa onu kat kat artırır ve kendi katından da büyük bir ödül verir. 41. Her ümmetten bir tanık getirip seni de şunlar üzerine bir tanık olarak diktiğimizde iş nice olacak?! 42. Bir gündür ki o, küfre sapıp resule isyan edenler toprağa karışıp gitmeyi isteyecekler ve Allah'tan hiçbir sözü gizleyemeyecekler. 43. Ey iman edenler! Sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de -yolculuk halinde olmanız müstesna- boy abdesti alıncaya kadar namaza/duaya yaklaşmayın. Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk halinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, bütün bu durumlarda su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yani yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Allah Afüvv'dür, günahları affeder, Gafûr'dur, hataları bağışlar. 44. Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar da istiyorlar ki, siz de yolu şaşırasınız. 45. Allah sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Dost olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter. 46. Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip-bükerek "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler. 47. Ey kendilerine kitap verilenler! Biz bir takım yüzleri silip arkalarına çevirmeden, yahut Cumartesi Ashabı'nı lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden önce, yanınızda bulunanı tasdikleyici olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın emri yerine getirilmiş olacaktır. 48. Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir. 49. Bakmaz mısın, şu benliklerini ak-berrak gösterip duranlara! Hayır! İş, sandıkları gibi değil. Ancak Allah, dilediğini temizleyip aklar. Ve bir hurma lifi kadar zulme uğratılmazlar. 50. Bir bak, nasıl yalan düzüp iftira ediyorlar Allah'a! Açık günah olarak bu yeter. 51. Görmedin mi şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanları? Puta, tâğuta inanıyorlar; küfre batmışlar için, "Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır!" diyorlar. 52. İşte bunlardır, Allah'ın kendilerine lanet ettiği. Allah'ın lanetlediği kişi için bir yardımcı asla bulamazsın. 53. Yoksa mülkten/yönetimden bir nasipleri mi var? Eğer öyle olsa, insanlara bir çekirdek bile vermezler. 54. Yoksa insanları, Allah'ın lütfundan kendilerine verdiği nimet yüzünden kıskanıyorlar mı? Evet biz, İbrahim Ailesi'ne de kitabı ve hikmeti vermiş, onlara çok büyük bir mülk de lütfetmiştik. 55. Onlardan bir kısmı ona inanmıştır; bir kısmı da ondan alıkoymaktadır. Böylesine, çılgın alevli cehennem yeter. 56. Ayetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe yaslayacağız. Derileri piştikçe, azabı tatsınlar diye, derilerini öncekinden başka derilerle değiştireceğiz. Allah Azîz ve Hakîm'dir. 57. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Hep orada kalacaklardır. Orada kendileri için tertemiz eşler de olacaktır. Ve onları, en güzel biçimde serinleten bir gölgeye kavuşturacağız. 58. Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. 59. Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan/sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir. 60. Şunları görmedin mi? Kendilerinin, sana indirilene de senden önce indirilene de inandıklarını sanarken, inkâr etmekle emrolundukları tâğutu aralarında hakem yapmak istiyorlar. Zaten şeytan da onları geri dönülmez bir sapıklıkla sersem hale getirmek istiyor. 61. Kendilerine, Allah'ın indirdiğine ve resule gelin denince, o ikiyüzlülerin senden iyice yüz çevirdiklerini görürsün. 62. Peki, nasıl oluyor da ellerinin hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet çöktüğünde, sana gelip, "Biz sadece iyilik yapmak, barıştırmak istedik!" diye Allah'a yeminler ediyorlar! 63. Allah bunların kalplerindekini biliyor. Artık aldırma onlara; öğüt ver kendilerine ve öz benlikleri hakkında etkili sözler söyle onlara. 64. Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı. 65. Hayır, Rabbine yemin olsun ki iş, onların sandığı gibi değil. Onlar, aralarında çıkan karmaşık işlerde seni hakem yapıp verdiğin hükümle ilgili olarak, içlerinde hiçbir burukluk duymadan tam bir teslimiyete ulaşmadıkça iman etmiş olamazlar. 66. Eğer onlar üzerine, "Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!" diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar kendilerine öğütleneni yapsalardı, onlar için hem daha hayırlı olurdu hem de ömürlü olmaları bakımından daha yarayışlı. 67. O takdirde kendilerine katımızdan büyük bir ödül elbette verirdik. 68. Ve onları dosdoğru bir yolla elbette kılavuzlardık. 69. Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar! 70. Böylesi bir beraberlik Allah'ın lütfudur. Her şeyi bilici olarak Allah yeter. 71. Ey inananlar! Savunma tedbirlerinizi alın. Gerektiğinde de bölükler halinde hareket geçin yahut toplu halde savaşa çıkın. 72. İçinizden öylesi de var ki, ne olursa olsun ağırdan alır. Size bir musibet gelip çatarsa şöyle diyecektir "İyi ki onlarla birlikte şehit olmadım. Allah bana lütufta bulundu." 73. Eğer size Allah'tan bir lütuf erişirse o -sizinle kendisi arasında hiçbir sevgi yokmuş gibi- şöyle diyecektir "Keşke ben de onlarla olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!" 74. İğreti hayatı âhiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Allah yolunda çarpışıp da öldürülen yahut galip gelene biz, yakında, büyük bir ödül vereceğiz. 75. Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!" diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz! 76. İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tâğut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zayıftır. 77. Kendilerine, "Ellerinizi çekin, namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir grup, insanlardan Allah'tan korkmuş gibi, hatta daha şiddetli bir korkuyla korkar oldu. Ve şöyle dediler "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki "Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız." 78. Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik isabet ettiğinde, "Bu, Allah katındandır!" derler. Ama kendilerine bir kötülük dokunduğunda, "Bu senin yüzündendir." derler. De ki "Hepsi, Allah katındandır." Şu topluluğa ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! 79. İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter. 80. Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. 81. "Baş üstüne" diyorlar ama senin yanından ayrıldıklarında, içlerinden bir grup senin söylediğinin tam tersini planlıyor. Allah, onların sabahlara kadar kurup durduklarını yazıyor. Onlardan yüz çevir, Allah'ı vekil et. Vekil olarak Allah yeter. 82. Kur'an'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başka birinin katından gelseydi, elbetteki onun içinde birçok ihtilaf bulacaklardı. 83. Onlara, güven yahut korkuya ilişkin bir haber ulaştığında onu hemen yaydılar. Oysaki, onu resule ve içlerindeki sorumluluk sahiplerine götürmüş olsalardı, aralarındaki okuyup araştırarak hüküm çıkaranlar, onu elbette bileceklerdi. Eğer Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız/pek az kişiniz hariç şeytanın ardı sıra giderdiniz. 84. Allah yolunda savaş. Kendinden başkasından sorumlu değilsin. İnananları da teşvik et. Umulur ki Allah, küfre sapanların gücünü kırar. Allah, kuvvetçe daha üstün, cezalandırmada daha güçlüdür. 85. Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir. 86. Bir selam ile selamlandığınızda, onun daha güzeliyle yahut aynısıyla karşılık verin. Hiç kuşkusuz Allah Hasîb'dir, her şeyi güzelce hesaplamaktadır. 87. Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah'tan daha sadık kim olabilir? 88. Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı etmişken, Allah'ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlayamazsın. 89. Onlarla eşitlenesiniz diye kendilerinin küfre saptığı gibi küfre sapmanızı istediler. O halde, Allah yolunda göç edecekleri vakte kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Bir daha da onlardan ne dost edinin ne de yardımcı. 90. Ancak sizinle aralarında antlaşma olan bir topluma sığınanlarla, kendi toplumlarıyla yahut sizinle savaşma konusunda yürekleri yetersiz kalıp da size gelenlere dokunmayın. Allah dileseydi onları elbette sizin üstünüze salardı, onlar da sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde, sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa, artık Allah size, üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir. 91. Diğer bazılarını da bulacaksınız ki, hem sizden emin olmak hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama fitneyle yüz yüze getirildiklerinde baş aşağı içine dalarlar. Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üstüne gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet verilmiştir. 92. Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah'a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur. 93. Bir mümini kasten öldürene gelince, onun cezası, içinde uzun süre kalmak üzere cehennemdir. Allah gazap etmiştir böylesine, lanetlemiştir onu; çok büyük bir azap hazırlamıştır ona. 94. Ey iman edenler! Allah yolunda gaza için dolaştığınızda, iyice anlayıp dinleyin de size selam verene/barış teklifi sunana "Sen mümin değilsin!" demeyin. İğreti hayatın menfaatine göz dikiyorsunuz ama Allah katında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz ama Allah size lütufta bulundu. O halde, iyice araştırın, anlayın dinleyin. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. 95. İnananların; özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla, Allah yolunda malları ve canlarıyla didinip gayret gösterenleri aynı değildir. Allah, malları ve canlarıyla yoğun gayret gösterenleri oturanlara derece bakımından üstün kılmıştır. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir ama yoğun gayret gösterenleri, çok büyük bir ödülle, oturanlardan üstün kılmıştır. 96. Allah katından dereceler, bir bağışlanma, bir rahmet... Allah çok affedici çok merhametlidir. 97. Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler "Neredeydiniz siz?" Cevap verdiler "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz." Melekler dediler ki "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?" İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o! 98. Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiçbiri beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamayanların durumu farklıdır. 99. Bunların, Allah tarafından affedilmeleri umulur. Allah affedicidir, günahları bağışlayıcıdır. 100. Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir imkân da bulur. Ve her kim, evinden Allah'a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar da kendisine ölüm yetişirse onun ödülünü vermek Allah'a düşer. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. 101. Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı/duayı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, inkârcı nankörler sizin için açık bir düşmandırlar. 102. Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış/dua etmemiş olan diğer grup gelip seninle birlikte namaz kılsınlar/dua etsinler. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır. 103. Namazı/duayı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı/duayı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz/dua, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur. 104. Düşman topluluğu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Siz sıkıntıya düşüyorsanız, hiç kuşkusuz tıpkı sizin gibi onlar da sıkıntıya düşüyorlar; ama siz, Allah'tan onların umamayacağı şeyleri umuyorsunuz. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. 105. Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma! 106. Allah'tan af dile; Allah çok affedici, çok merhametlidir. 107. Öz benliklerine hainlik edenler için didinip durma. Çünkü Allah, sürekli hainlik eden günahkârı sevmez. 108. İnsanlardan gizleniyorlar/gizliyorlar da Allah'tan gizlenmiyorlar/gizlemiyorlar. Oysaki O, O'nun hoşlanmadığı sözü gece boyu sarf ederlerken onlarla beraberdir. Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır. 109. Diyelim, siz onlar için dünya hayatında mücadele verdiniz. Peki, kıyamet günü Allah'a karşı onlar için kim mücadele verir, onlar hakkında kim vekillik yapar? 110. Kim bir kötülük yapar yahut öz benliğine zulmeder de sonra Allah'tan af dilerse Allah'ı çok affedici, çok merhametli bulur. 111. Günah kazanan onu kendi nefsi aleyhine kazanır. Allah Alîm ve Hakîm'dir. 112. Kim bir hata yahut günah işler de sonra onunla bir suçsuzu itham ederse hiç kuşkusuz, büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmiş olur. 113. Eğer Allah'ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür. 114. Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak, bir sadakaya, bir iyiliğe ve insanlar arasında bir barıştırmaya özendiren başka. Kim böyle bir şeyi Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle yaparsa biz ona yakında çok büyük bir ödül vereceğiz. 115. Erdirici kılavuzluk kendisine ayan-beyan geldikten sonra, resulden kopup müminlerin yolunun dışını izleyeni biz, yöneldiğiyle kaynaştırır, sonra da cehenneme sallarız. Ne kötü bir dönüş yeridir o! 116. Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez ama bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir. 117. Allah'ın berisindekilere davet/dua edenler sadece dişilere/dişileşmiş halde davet/dua ederler. Ve onlar inatçı bir şeytandan başkasına çağırıp yakarmıyorlar. 118. Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o "Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım." 119. "Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara/hurafelere/anlamını bilmeden okumaya mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah'ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı yandaş edinirse açık bir hüsrana kesinlikle yuvarlanmış olacaktır. 120. Şeytan, onlara söz verir, ümit verip hayal kurdurur, hurafeye/anlamını bilmeden okumaya iter. Ama o, onlara bir aldanıştan başka hiçbir şey vaat etmez. 121. Bunların varacakları yer cehennemdir. Ve cehennemden kaçıp kurtulacak bir yer bulamazlar. 122. İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere süre kalacaklardır orada. Allah'ın şaşmaz vaadidir bu. Söz söyleme bakımından Allah'tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir? 123. İş ne sizin kuruntularınızla/hurafelerinizle/anlamını bilmeden okuyuşlarınızla ne de Ehlikitap'ın kuruntuları/hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşlarıyla çözülür. Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah dışında ne bir dost bulur ne de bir yardımcı. 124. Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır. 125. Güzel düşünüp/güzellikler sergileyerek ve özü-sözü doğru bir halde İbrahim'in milletine uyarak yüzünü Allah'a teslim edenden daha güzel dinli kim olabilir! Allah İbrahim'i dost edinmişti. 126. Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ındır. Allah Muhît'tir, her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. 127. Senden kadınlar hakkında fetva soruyorlar. De ki "Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor." Yazılmış hakları olanı kendilerine vermeyip de kendileriyle nikâhlanmak istediğiniz kadınların yetimleri hakkında, ezilip horlanan çocuklar hakkında, yetimler için adaleti yerine getirmeniz hakkında. Kitap'ta olup da yüzünüze karşı okunan şeyler var. Hayır olarak yaptığınız her şeyi Allah, hakkıyla bilmektedir. 128. Eğer bir kadın, kocasının sadakatsizliğinden, yahut kendisine sırt çevirmesinden endişe ederse aralarını bir barış girişimiyle düzeltmelerinde kendileri için bir sakınca yoktur. Ve barış hep hayırdır. Nefisler, cimrilik ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir. Güzel davranır, sakınıp korunursanız Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olacaktır. 129. Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana yönelip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Barışı esas alıp sakınırsanız, Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır. 130. Eğer ayrılırlarsa Allah, geniş nimetinden her birini zenginleştirir. Allah Vâsi'dir, genişler ve genişletir; Hakîm'dir, hikmeti sınırsızdır. 131. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız Allah'ındır. İnan olsun, hem sizden önce kitap verilenlere hem de size, "Allah'tan sakının!" diye önerdik. Nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Ganî'dir, zenginliğine sınır yoktur; Hamîd'dir, övülen ve övendir. 132. Hem göklerdekiler hem yerdekiler Allah içindir. Vekil olarak Allah yeter. 133. Ey insanlar! O dilerse sizi ortadan kaldırır, başkalarını getirir. Allah buna gerçekten Kadîr'dir. 134. Dünya nimeti ve bereketini isteyen bilsin ki, dünya nimeti de âhiret mutluluğu da Allah katındadır. Allah, çok iyi işitir, çok iyi görür. 135. Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde, nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. 136. Ey iman edenler! Allah'a, O'nun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın. Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa düşmüş olur. 137. Onlar ki inandılar, sonra küfre saptılar; yine inandılar, tekrar küfre saptılar, sonra da küfrü artırdılar; işte Allah onları affetmeyecek, onları hiçbir yola kılavuzlamayacaktır. 138. İkiyüzlülere şunu muştula Kendileri için korkunç bir azap öngörülmüştür. 139. Öyle kişiler ki onlar, müminleri bırakıp da küfre sapanları dostlar ediniyorlar. Onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü Allah'ındır. 140. Allah, Kitap'ta size şunu da indirmiştir Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir başka lakırdıya dalıp gittikleri zamana kadar, o münafıkların yanında oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi sayılırsınız. Hiç kuşkusuz Allah, münafıklarla kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir. 141. Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "-Sizinle birlikte değil miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler "-Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez. 142. Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza/duaya kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar. 143. Arada bocalayıp dururlar. Ne şunlardan yanadırlar ne bunlardan yana. Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlayamazsın. 144. Ey iman sahipleri! Müminleri bırakıp da küfre sapanları dostlar edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah'a açık bir kanıt mı vermek istiyorsunuz? 145. Şu da bir gerçek ki ikiyüzlüler, ateşin en alt katındadırlar. Onlar için bir yardımcı asla bulamayacaksın. 146. Ancak tövbe edip hallerini düzelterek Allah'a yapışan ve dinlerini samimiyetle Allah'a özgüleyenler müstesnadır. İşte böyleleri, müminlerle beraber olacaktır. Ve Allah, müminlere yakında çok büyük bir ödül verecektir. 147. İnanır şükrederseniz, Allah size azabı ne yapacak? Allah da teşekkür eder, O her şeyi gereğince bilir. 148. Allah çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Zulme uğratılan kişi müstesna. Allah Semî'dir, Alîm'dir. 149. Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, bir kötülüğü affederseniz, Allah da çok affedicidir, her şeye güç yetirendir. 150. Onlar ki Allah'ı ve O'nun resullerini inkâr ederler, Allah'la O'nun resulleri arasını açmak isterler de "-Bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz" derler; böylece imanla inkâr arasında bir yol tutmak isterler. 151. İşte bunlar gerçek kâfirlerdir. Ve biz, kâfirler için yere batırıcı bir azap hazırladık. 152. Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir. 153. Ehlikitap, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Zaten onlar Mûsa'dan da bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki "Allah'ı bize açıktan göster." Bunun üzerine zulümlerinden ötürü kendilerini yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine açık-seçik kanıtların gelişi ardından buzağıya taptılar. Biz onların bu günahını da affettik. Biz Mûsa'ya apaçık bir kanıt/bir hükmetme gücü verdik. 154. Kesin söz vermeleri için Tûr'u üzerlerine kaldırdık ve onlara "Kapıdan secde ederek girin." dedik. Onlara şunu da söyledik "Cumartesi gününde azgınlık yapmayın." Onlardan sapasağlam bir söz almıştık. 155. Başlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflıdır" demeleri, daha doğrusu, küfürleri yüzünden Allah, kalpleri üzerine mühür basmıştır da pek azı müstesna, iman etmezler. 156. Küfürleri sebebiyle, Meryem aleyhinde büyük bir yalan söylemeleri yüzünden... 157. "Biz, Allah'ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri yüzünden. Oysaki onu öldürmediler, onu asmadılar da; sadece o onlara benzer gösterildi. Onun hakkında tartışmaya girenler, onunla ilgili olarak tam bir kuşku içindedirler. Onların, ona ilişkin bir bilgileri yoktur; sadece sanıya uymaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler. 158. Tam aksine, Allah onu kendisine yükseltti. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. 159. Ehlikitap'tan her biri ölümünden önce ona mutlaka inanacaktır. Kıyamet günü de o, onlar aleyhine bir tanık olacaktır. 160. Yaptıkları zulümler ve birçok insanı Allah yolundan alıkoymaları yüzünden daha önce kendilerine helal kılınmış tertemiz şeyleri, Yahudilere haram kıldık. 161. Ve ribayı almaları yüzünden -oysaki ondan yasaklanmışlardı- ve haksız yollarla insanların mallarını yemeleri yüzünden onların küfre sapanlarına korkunç bir azap hazırladık. 162. Ama onların ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana indirilene de senden önce indirilene de inanırlar. Namazı/duayı yerine getirirler, zekâtı vericidirler, Allah'a ve âhiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz. 163. Biz, tıpkı Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Biz İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'e, Yûnus'a, Hârun'a, Süleyman'a da vahyettik. Dâvûd'a da Zebur'u verdik. 164. Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Mûsa'ya kelime kelime söz söylemişti. 165. Müjdeleyici ve uyarıcı resuller gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı kanıtı olmasın. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. 166. Şu da var ki, Allah sana indirdiğini, kendi ilmiyle indirdiğine tanıklık eder. Melekler de tanıklık ediyorlar. Zaten tanık olarak Allah yeter. 167. İnkâr edip Allah yolundan geri çevirenler, dönüşü olmayan bir sapıklığa düşmüşlerdir. 168. İnkâr edip zulme sapanlar var ya, Allah onları affetmeyecek, onları hiçbir yola kılavuzlamayacaktır. 169. Cehennem yolu hariç! Uzun süre kalacaklardır orada. Allah için çok kolaydır bu. 170. Ey insanlar! Resul size Rabbinizden hakkı getirdi; artık inanın ona ki hayrınıza olsun. Nankörlük ederseniz göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. 171. Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem'in oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter. 172. Ne Mesih Allah'ın bir kulu olmaktan çekinir ne de Allah'a yakınlaştırılmış melekler. Allah'a kulluk ve ibadetten çekinerek kibre saplanan bilsin ki, Allah onların tümünü huzurunda haşredecekir. 173. Bunun ardından da inanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanların ödüllerini tam verecek ve lütfundan onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır. Kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara gelince, onlara korkunç bir azapla azap edecektir. Böyleleri, kendileri için Allah'tan başka ne bir dost bulacaklardır ne de bir yardımcı. 174. Ey insanlar! Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir. Biz size, her şeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik. 175. Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.
yaşar nuri öztürk, belli bir kesime göre, kur'an'i dilimizde en iyi açıklayan din alimidir. kendisi de "gerçek dini arayanlara" hitab ettiğini belirten yazılar kaleme almakta islamın yanlış anlaşıldığını, doğrusunun 21nci yüzyıl ahlak değerleriyle çelişmeyeceğini iddia etmektedir. çevremde bu düşüncede olup kendisine inananlar olduğunu görüyorum. bunun için bugün özellikle onlar için, çarpıcı olduğunu düşündüğüm bir örnek vermek istiyorum. özellikle "hem laik hem müslüman" sevgili hanımların dikkatle okuması kendi faydalarınadırkonumuz nisa suresi'nin, "erkeğin kadından üstün, dolayısı ile ona yönetici olarak yaratıldığını ve kadın ona isyan veya itaatsizlik ederse erkeğin onu dövebileceğini" düzenleyen ünlü 34'üncü ayeti"er ricâlu kavvâmûne alân nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim. fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ hafizallâh hafizallâhu. vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vahcurûhunn vahcurûhunne fîl medâcıı vadrıbûhunne, fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ sebîlen. innallâhe kâne aliyyen kebîrâ kebîran." arapça metni buraya yazdım çünkü içinde geçen arapça kelime ve ifade ettikleri kavramları başka çevirmenlerin ve yaşar nuri'nin nasıl anlayıp aktardıklarını irdelemek istiyorum. ayrıca muhtelif mealleri görmek isteyenler şu linke bakabilirler sözcüğü, arapça’da “kaim” kelimesinin çoğul şekli olup tefsircilerin önemli bir bölümü, kelimeye hakim, yönetici gibi anlamlar vermektedirler. oysa yaşar nuri öztürk şöyle demektedir >görebileceğiniz üzere yaşar nuri, ayet, > şeklinde anlaşıldığında bir sorun çıkmayacağını iddia ediyor. ama öyle bile olsa toplum hayatında kadının "ikinci plana alındığını" ve erkek tarafından "korunmaya muhtaç" gösterildiğini hesaba katmıyor. ki cümlenin devamı zaten erkeklerin, allah tarafından kadınlardan üstün kılındığını söylüyor "bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın" burada yaşar nuri şöyle diyor > burada cümleyi doğru türkçe dilbilgisi ile yazarsak şöyle oluyor > diyanet vakfı meali görüldüğü üzere, "erkeklerin yaratılış olarak üstün ve kadının ekonomik olarak erkeklere bağımlı" kılınmış olmasına ne yaşar nuri ne de diyanet işleri karşı ve darabe-ayette geçen ifade "vadrıbû-hunne" tam olarak "onlara vurun" yani onları dövün demektir. arapça, drb da-ra-be kökünden gelir. türkçe'ye darb etmek, darbe kelimeleri ile girmiştir. dolayısı ile ayet itaatsizlik eden eşin"dövülerek" yola getirilebileceğini düzenlemektedir. şaşırmayın, diyanet vakfı çevirisi bile bunu saklamıyor. sadece ayeti, aslında olmayan parantez içinde ifadelerle aklamaya çalışıyor"evlilik yükümlülüklerini reddederek başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız onları hafifçe dövün." "hafifçe dövmek" ne demekse artık tekrar belirtmek gerekir mi bilmem ama bu parantez içindeki ifadeler arapça metinde yaşar yocam ne yapıyor, bakalım>hoppalaa! naptın hoca? - "sadakatsizlik ve iffetsizlikten korkmak" ve - "evden kovmak" anlamları da nereden çıktı? şimdi ayetin aslında bu ifadelere yer var mı onu görelim a öncelikle, yaşar nuri'nin "sadakatsizlik ve iffetsizlik" olarak çevirdiği nüşûz'a göz atalım kur'an'ın türkçedeki en yetkin yorumu sayılan elmalılı hamdi yazır tefsiri sözcüğün anlamını şöyşe açıklıyor>ilginç olan şu ki; öztürk, bu "nüşuz" fiilini kadının kocasına karşı sadakatsizliği, başka erkeğe göz koyma, kin duyma vb. daha ağır bir durum olarak yorumlama konusunda çok ısrarlı. sözcüğün "sadaakatsizlik" ve "iffetsizlik" olarak çevrilmesi pek uygun düşüyor çünkü bu durumda kocasına sadakatsizlik yapmasından endişe edilen kadına "uzaklaştırma" cezası vermek daha akla yatkın gibi duruyor. böylelikle ayette geçen ve aslında "dövmek" anlamına gelen "idrıbû-hunne" fiili de "evden çıkartma", "uzaklaştırma" anlamında kullanılarak anlamı yumuşatılmak isteniyor. yani "idribuhunne"nin anlamının yumuşatılması için "nüşuz"un anlamı sertleştiriliyor da burada "tehaf" sözcüğü ile dile getirilen bir "şüphe" kavramının da kadının "sadaakatsizlik" ve "iffetsizlik"ine bağlandığını görebilirsiniz. yani hoca, > şeklinde anlamamız gerektiğini söylüyor ki burasını anlamak mümkün değil, "önce öğüt ver! sonra yatakta yalnız bırak! sonrada evden uzaklaştır!" şeklindeki bir sıralama durumu sadece bir '"endişe"' ile ilgili olabilir mi? yani adam karısından endişeleniyor, daha doğrusu kendisini aldatacağından korkuyor ve bu yüzden ona öğüt veriyor, sonra yatakta yalnız bırakıyor sonrada evden uzaklaştırıyor ? hani öğüt vermesini anlarım da sonraki ikisi bir ceza niteliğinde. yaşar nuri'ye göre ise ortada ise sadece bir "endişe" bir "şüphe" var. hoca'nın bunu böyle yorumlaması aslında kendisinin de düştüğü çelişkinin farkında olmasına bağlanabilir. çünkü ortada fiili bir durum varsa bu düpedüz "zina"dır. bununsa kur'anda cezası gayet açıktır. 100 kırbaç! nur suresi'nin 2nci ayetii > diyor!yani nisa 34'de kastedilenin fiili bir "iffetsizlik/sadaakatsizlik" olması mümkün değildir. bu yüzden bizim reformist dinci yaşar hocamız, "nüşuz" kelimesine yukarıda elmalılı'nın açıklamalarında bahsedilmeyen "sadakatsizlik ve iffetsizlikleinden korkmak" anlamını yükleyerek ilginç bir durum hasıl gelelim meşhur "dövme" mevzuuna...vadribuhunne-terimin tam anlamıyla "onlara vurun/onları dövün" anlamını taşıdığı konusunda islam alimleri arasında fikir birliği mevcut. ana dili arapça olanlar için herhangi bir çözümleme yapmak bile gerekli değildir, adam okur ve anlar o kadar! aynı bizim "ışık yüzüne vurdu" cümlesindeki "vurmak" fiilini rahatlıkla ve hiç bir yoruma ihtiyaç duymadan anlamamız gibi. yani bunlar bütün tefsircilerin bugüne kadar üzerinde bir tartışmaya girmedikleri ayetlerdir aslında ve bugünde bunun farklı anlamda yani uzaklaştırma anlamında kullanıldığını söyleyen bir tek öztürk bir de edip yüksel vardır. bunların haricinde kimse, hiç bir islam "alimi" özellikle de mısır, katar vb ülkelerin alimleri bunu arap mealicilerin ingilizce çevirilerinden bir kaç örnekmuhammed asad >mahmud y. zayid > ahmet raza khan >görüleceği gibi yalnızca bizimkiler değil dünyanın dört bir yanında müslüman mealciler de "onları dövün" diyerek çeviriyorlar bu yaşar hoca kırk yıllık “vadrıbûhunne” fiilini darbetmek manasından çıkarıp, uzaklaştırma manasına nasıl soktu. ona göre > bknz nisa 4-101 ; taha 2077"oysa "darabe" fiili kuran'da aşağıda verdiğim örnek ayetlerde görüleceği gibi çoğunlukla darp etme, vurma, dövme anlamlarında kullanılıyoryüze ve sırta vurmak enfal 50, muhammed 24, elle vurmak saffat 93, bir aletle vurmak bakara 60, araf 160, şuara 63, sad 44, boyun ve parmaklara vurup uçurmak enfal 12, vurmak, enfal 50, muhammed 27, nur 31tabii her fiili gibi onun da bir çok anlamı var ama hangi anlamda kullanıldığı tamamıyla cümlelerin bağlamı ile ilgilidir. yoksa şu ayette "uzaklaştırmak" anlamında kullanılmıştır o halde burada da kastedilen "uzaklaştırmak"tır diyemezsiniz. böyle bir mantık olsa olsa şark kurnazlığı sınıfına ki hoca'nın mevzubahis ettiği "darabe" fiilin mastar halidir. cümle içinde kullanılışı açısından ingilizce kaynağa bakarsanız nisa 34'de geçen terimin "idribuhunna" olduğunu ve sadece ve sadece "beat them" onları dövün anlamına gelebildiğini. arabe fiilinin "onları terkedin" anlamına gelmesi için "adriba anhunna" şeklinde yazılması gerektiğini de göreceksinizbelli ki yaşar hoca'nın kalbi kadının şiddet görmesine razı değil, ama kitap da ortada. ne yapsın? hiç olmazsa sokaklara atılıp mağdur edilmesini öneriyor kendince. ama bu doğru bir çeviri mi?gerçi yaşar hocam bundan kendisi de uzun süre emin değilmiş anlaşılan. ayette "dövmek" manasının kesinlikle bulunmadığını sonradan kavramış görünüyor. kendisinin 1994 hürriyet ofset baskısı kuran-ı kerim meali türkçe çeviri kitabında bu ayetin tercümesi şöyle >hocamız, yeni boyut, istanbul 1999 baskısı kuran-ı kerim meali türkçe çeviri'de "onları dövün" ifadesini aniden çeviriden kaldırıyor>hoca, ilk çeviride dövmek ve uzaklaştırmak anlamlarının her ikisini birden kullanmış olmasa, fikrini tamamen değiştirdiğini düşünebilirdik. oysa önce bu her iki anlamı da zikredip, sonraki çeviride "dövmek"le ilgili olanın çıkarmış. buysa somut yeni bilgilerin varlığı ile ortaya çıkmış bir fikir değişikliğine değil, olsa olsa değişen bir şeylerin belki siyasi konjonktürün hocanın şahsi tercihinde bir değişiklik yapmasına sebep olduğuna işaret ediyor. yoksa hoca, onca yy.'dır irdelene irdelene gizlisi kalmamış br ayet konusunda, 1994'den 1999'a böylesi kati bir fikir değişikliği yaratacak eski bildiklerinden öte ne öğrenmiş olabilir ki?y. nuri öztürk hocamızdan bir alıntı daha yapalım > islam nasıl yozlaştırıldı ilginçtir ama kitabın ilk sayfasına da > diye yazmış hocamız... kafası hala karışık ben şunları soruyorum - bu kitap evrenseldi ve her nesle hitap ediyordu da kadın haklarının gerçek gündemini bulduğu 21nci asır türkiye'sine gelene kadar bu "da-ra-be" fiilini darb etmek değil de yolları ayırmak gibi anlayabilen niye çıkmadı? - diliyle "apaçık arapca" olduğunu ilan eden bu kitap, neden kavram kargaşası yaratabilecek ikili dual anlamlı bir kelime kullandı?- yoksa böyle birşey olmadı kullanılan geçerli anlamıyla "da-ra-be", en başından beri darb etmek anlamına geliyordu da yaşar hocam, 1999'un siyasi ve sosyal yapısından etkilenip şahsi yorumunu mu yaptı?neyse bırakalım artık bu laf kalabalığını. işte kanımca lafı dolaştırmadan işin özünü açık ediveren abdulbaki gölpınarlı meali > diyelim ki bunca tartışmamıza rağmen yaşar hoca'nın çevirisi size doğrusu göründü> zaman şunları da kabul ediyorsunuz demektir- kadınlar, erkeklerin gözetip kollamasına muhtaçtırlar- çünkü a erkekler kadınlar üstün yaratılmıştır b ekonomik olarak onlara bağımlıdırlar- iyi ve temiz kadınlar erkeklerine saygıda kusur etmezler- iffetlerini korurlar- eğer erkeğin bundan şüphesi varsa, kadına öğüt verebilir, olmazsa yatağında yalnız bırakır, en olmadı evden ama yola gelirlerse de erkek artık düştüğü temel çelişkiyi hala farkedememiş görünüyor, kendince islamı reforme ettiğini düşünüyor kadınlar erkeğin korumasına muhtaç aciz yaratıldılar ya, birşeylerden şüphe edince de vur tekmeyi at evden!bir edit şart olduhakkında onca kanıt gösterip, yazıp çizdikten, zihniyetine açıklık getirdikten sonra kendisine körü körüne bağlı yazarlarca hala savunulmaya çalışıldığını görüp gıpta ettiğim edit daha kaldı ki âyetler ekseriyetle bir sual veya hâdise dolayısı ile inerdi. âyetin nüzulüne sebep olan hâdise veya suale sebebi-nüzûl diyoruz. müfessirler sebebi nüzul dediğimiz bu münasebetlere ehemmiyet vermişler, müstakil eserler meydana getirmişlerdir. nüzulün sebebini anlamak kur'an'ı anlamakta esastır. sebebi nüzulü bilmenin âyeti anlamaya büyük yardımı suresi 34'ncü ayet de iniş sebebi hadisler vasıtası ile bilinir bulunan ayetlerdendir. ayetin iniş sebebini anlatan bir kaç hadisi örnek verelim1- mukatil dedi ki"bu âyet, ensar'ın ileri gelen seçkinlerinden sa'd b. rabi' ve yine ensar'dan hanımı habibe bint-i zeyd b. ebî züheyr hakkında nazil oldu. kadın, sa'd'a karşı saygısızlık etti de o da kadını tokatladı. bunun üzerine babası kadınla birlikte peygamber s, gidip"kızımı ona yatak arkadaşı yapayım da o da kızımı tokatlasın ha!" dedi. peygamber de buyurdu ki"kadın kocasına kısasta bulunsun." kadın da kocasına kısas uygulamak için babasıyla birlikte döndü. bunun ardından peygamber derhal buyurdu ki"kısastan vazgeçin. bu bana gelen cebrail allah teala bu âyeti indirdi." müteakiben rasulullah ki "biz bir iş murad ettik, allah da başka bir iş murad etti. allah'ın murad ettiği daha hayırlıdır." böylece rasülullah kısası kaldırdı."[164]2- ibn abbas bu âyetin muhammed ibn seleme'nin kızı ile ensârın ileri gelenlerinden biri olan kocası sa'd b. rebi' hakkında nazil olduğunu söylemiştir. zira sa'd ona bir tokat atmış, o da kocasının yatağını hemen terkederek,kocasının tokadının izi yüzünde olarak hz. peygamber gelip, kocasının kendisini tokatladığını şikayet etmiştir. bunun üzerine hz. peygamber "ondan kısas iste" dedi, sonra da "sabret, vahiy bekliyorum" dedi. işte bunun üzerine, bu âyet nazil olmuştur. bu, "erkekler kadınları terbiye etme ve onlara müdahale etme hususunda hakimdirler" demektir. böylece cenâb-ıhak sanki erkeği, karısı üzerinde bir reis ve hükmü geçen birisi kabul etmiştir. bu âyet nazil olunca hz. peygamber "biz birşey istedik, allah da birşey istedi. allah'ın istediği daha hayırlıdır" buyurdu. böylece cenâb-ı allah, söylediği kısas hükmünü kaldırmış oldu."[165]3- said b. muhammed b. ahmed ez-zahid, zahir b. ahmed'den, o ahmed b. hüseyn b. cüneyd'den, o ziyad b. eyyub'dan, o hüşeym'den, o yunus'tan, o da hasan el-basrî'den bize şu rivayette bulundu "bir adam karısını tokatladı, kadın da kocasını peygamber şikâyet etti. kadının ailesi kendisiyle berabergelip "ey allah'ın rasulü, falan kimse bizim adamımızı tokatladı" dediler. bunun üzerine rasulullah "kısas, kısas" demeye başladı. başka bir hüküm de vermiyordu. nihayet bu âyet nazil oldu. peygamber buyurdu ki "biz bir iş murad ettik, allah başka birşey murad etti4 son olarak hz. ömer dedi ki"ey kureyşliler, erkeklerimiz kadınlarına hâkimdir. medine'ye geldiğimizde, onların kadınlarının erkeklerine hâkim olduğunu gördük. kadınlarımız onların kadınları ile içli-dışlı oldular. bundan dolayı da kocalarına karşı serkeşlik edip baş kaldırdılar. bunun üzerine hz. peygamber gelip "kadınlar, kocalarına baş kaldırıyorlar" dedim. o da, kadınları dövmeye müsaade etti. derken hz. peygamber'in hanımlarının odalarının etrafında, kocalarından şikayet eden birçok kadın görünmeye başladı. bunun üzerine şöyle buyurdu "yemin olsun ki bütün gece muhammed ailesinin etrafında, herbiri kocasını şikayet eden, yetmiş kadın dönüp dolaştı. halbuki sizler, o kadınlarını dövenlerin, hayırlılarınız olduğunu göremezsiniz" bu, "hanımlarınıdövenler, dövmeyenlerden daha hayırlı değillerdir" demektir."kaynak 316hadislerden apaçık görülüyor ki, ayet kocasından dayak yiyen bir kadının, hak arayışı üzerine erkeğin kadını dövüp dövemeyeceğini hükme bağlamaktadır. hadislerin hiç bir yerinde "yaşar nuri"nin iddia ettiği evden çıkarma anlamına yaklaşan bir tabir bile yok. hocamızın bunu bilmediği düşünülebilemeyeceğine göre, kendisinin esbab-ı nüzül'ü bilerek göz ardı etmekte olduğunu kabul etmemiz gerekir. bunun ne derece doğru bir yaklaşım olduğunu okuyucunun takdirine birden fazla kişiden aktarılan öykü rivayetten fazla bir anlam taşıyorsa olayın gelişiminde peygamberin mesele ile ilgili önce, kısasa karar verdğini ardından da gelen tanrı buyruğu ile bu kararından vaz geçerek karısını döven kocalar hakkında kısasa gerek olmadığı hükmüne vardığı ve bunun da bir kuran ayeti ile ebedileştirildiğini kabul etmek durumunda kalırız. o kadar ki zühri bu âyeti gözönünde bulundurarak "koca ile kan arasında cana kıy-ma sözkonusu olmadıkça kısas yoktur." demiştir. yani koca karısını öldürme-dikçe, karısını dövmesinden dolayı kendisine kısas yapılamaz." demektedir ilgili diğer tefsirler için
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۖ كِتَابَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَٰلِكُمْ أَنْ تَبْتَغُوا بِأَمْوَالِكُمْ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ ۚ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُمْ بِهِ مِنْ بَعْدِ الْفَرِيضَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا Vel muhsanatü minen nisai illa ma meleket eymanüküm kitabellahi aleyküm ve ühılle leküm ma verae zaliküm en tebteğu bi emvaliküm muhsıniyne ğayra müsafihıyn femestemta’tüm bihı minhünne fe atuhünne ücurahünne ferıdah ve la cünaha aleyküm fıma teradaytüm bihı mim ba’dil ferıdah innellahe kane alımen hakıma Kelime Okunuşu Anlamı Kökü وَالْمُحْصَنَاتُ velmuHSanātu ve evli olanlar haramdır النِّسَاءِ n-nisā`i kadınlar- مَلَكَتْ meleket geçencariyeler أَيْمَانُكُمْ eymānukum ellerinize كِتَابَ kitābe yazdığıyasaklardır وَأُحِلَّ ve uHille ve helal kılındı ذَٰلِكُمْ ƶālikum bunlardan تَبْتَغُوا tebteğū istemeniz بِأَمْوَالِكُمْ biemvālikum mallarınızla مُحْصِنِينَ muHSinīne iffetli yaşamak مُسَافِحِينَ musāfiHīne zina etmemek اسْتَمْتَعْتُمْ stemteǎ’tum yararlanmanıza karşılık مِنْهُنَّ minhunne onlardan فَاتُوهُنَّ fe ātūhunne onlara verin أُجُورَهُنَّ ucūrahunne kesilen ücretlerini فَرِيضَةً ferīDeten bir hak olarak عَلَيْكُمْ ǎleykum üzerinize تَرَاضَيْتُمْ terāDeytum karşılıklı anlaşmanız الْفَرِيضَةِ l-ferīDeti hakkın kesiminden حَكِيمًا Hakīmen hüküm ve hikmet sahibidir Abdulbaki Gölpınarlı Abdulbaki Gölpınarlı Kocalı kadınlarla evlenmek de haram; ancak sahibi olduğunuz cariyeler müstesna. Allah’ın yazısı bu, emri bunlar size ve bunlardan başkalarını, evlenmeniz ve zinâda bulunmamanız için arayıp istemeniz helâl edilmiştir size. Kadınlardan biriyle evlenerek faydalandığınız takdîrde mehirlerini kararlaştırıldığı veçhile verin. Miktarını tâyin ettikten sonra gönül hoşluğuyla herhangi bir hususta uyuşursanız suç yok size. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir. Abdullah Parlıyan Abdullah Parlıyan Savaşta esir olarak ellerinize geçen cariyeler dışında, tüm evli kadınlarla evlenmeniz de Allah’ın yasasıyla size haram kılınmıştır. Bunların dışında kalan bütün kadınlar, kendilerine mal varlığınızdan bir kısmını mehir olarak vermeniz ve zina yolu ile değil, evlilik bağı yoluyla almak şartıyla size helaldir. Kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlara hak ettikleri mehirlerini verin. Mehrin tesbitinden sonra karşılıklı anlaşmak suretiyle mehrin az veya çok ödenmesinde size bir günah yoktur. Şüphesiz Allah herşeyi bilendir, yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır. Adem Uğur Adem Uğur Harp esiri olarak sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah’ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla mehirlerini vererek istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra bir miktar indirim için karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Ahmed Hulusi Ahmed Hulusi Mâlik olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar haram kılınmıştır. Bunlar üzerinize Allâh’ın yazısıdır farzıdır... Bütün bunların dışında kalanları, "sifah"tan zinadan kaçınarak namuslu yaşamanız için, mallarınızdan sarf ederek nikâhlamanız size helal kılındı. Nikâhlanarak beraber olduğunuz kadınlara mehrlerini tamamıyla verin. Bundan başkaca karşılıklı anlaşarak daha fazlasını vermenizde de sakınca yoktur. Muhakkak ki Allâh Aliym’dir, Hakiym’dir. Ahmet Varol Ahmet Varol Sahip olduğunuz cariyeler dışında evli kadınları nikahlamanız da haram kılındı. Bunlar Allah’ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Zinadan kaçınıp iffetinizi korumak şartıyla bunlar dışındaki kadınları mallarınızla istemeniz size helal kılındı. Onlardan yararlanmanıza karşılık mehirlerini belirlenmiş miktara göre ödeyin. Mehir belirlendikten sonra karşılıklı gönül hoşnutluğuyla birbirlerinize bağışta bulunmanızdan dolayı üzerinize bir günah yoktur . Allah ilim sahibidir, hakimdir. Ali Bulaç Ali Bulaç Sağ ellerinizin malik olduğu cariyeler dışındaki kadınlardan ’evli ve özgür’ olanlarla da evlenmeniz haramdır. Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla mehir vererek evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle veya ne kadar yararlandıysanız, onlara ücret mehirlerini tespit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Ali Fikri Yavuz Ali Fikri Yavuz Bir de harp esiri olarak sahip olduğunuz cariyeler müstesna, diğer bütün nikâhlı kadınlarla evlenmeniz size haram kılındı. Bunlar, üzerinize Allah yazısı olarak haramdır. Haram kılınanların dışında kalanlar Zinadan kaçınarak namuslu yaşamak şartı ile mallarınızla mehir vermek veya cariyeleri satın almak üzere isteyip nikâhlamanız size helâl kılındı. O halde, onlardan hangisi ile faydalandınızsa mehirlerini kendilerine verin ki, farzdır. O mehri takdir edip kesiştikten sonra, aranızda anlaşmanızda da size bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, kemâl üzere bilendir, gerçek hüküm ve hikmet sahibidir. Bayraktar Bayraklı Bayraktar Bayraklı Hukuka uygun şekilde nikâhla sahip olduklarınız dışında bütün evli kadınlar size haramdır. Bu, üzerinize farz olan Allah`ın buyruğudur. Bunların dışında kalan bütün kadınlar, kendilerine mal varlığınızdan bir kısmını vermeniz ve hukuki olmayan bir ilişki ile değil de evlilik bağı yoluyla hukuka uygun bir şekilde olmak kaydıyla size helâldir. Kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlara hak ettikleri mehirlerini veriniz; ama bu hukuki yükümlülükten sonra bir şey üzerinde serbestçe anlaşmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir; hikmet sahibidir. Bekir Sadak Bekir Sadak Evli kadinlarla evlenmeniz de haram kilindi. Maliki bulundugunuz cariyeler mustesna, bunlar, Allah’in uzerine farz kildigi hukumlerdir. Bunlardan baskasini, zinadan kacinip, iffetli olarak, mallarinizla istemeniz size helal kilindi. Onlardan faydalandiginza mukabil, kararlastirilmis olan mehirlerini verin; kararlastirilandan baska, karsilikli hosnud oldugunuz hususda size bir sorumluluk yoktur. Allah Bilen’dir, Hakim’dir. Celal Yıldırım Celal Yıldırım Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Elinizde bulunan evli harp esirleri cariyeler müstesna.. İşte bütün bunlar Allah’ in size farz kıldığı yazılı hükümlerdir; bunlardan başkasını, namuslu-iffetli, zinadan kaçınarak mallarınızla mehir verip istemeniz size helâl kılınmıştır. O halde onlardan hangisinden nikâh akdiyle yararlandınızsa, mehrini takdir edildiği şekilde verin ; bu bir haktır. Takdir edildikten sonra karşılıklı rıza ile anlaştığınızda size bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir. Cemal Külünkoğlu Cemal Külünkoğlu Harp esiri olarak sahip olduğunuz cariyeler müstesna olmak üzere evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. İşte bütün bunlar Allah`ın size farz kıldığı yazılı hükümlerdir. Bunlardan başkasını, namusluiffetli, zinadan kaçınarak mallarınızla mehir verip istemeniz size helâl kılınmıştır. O halde onlardan hangisinden nikâh akdiyle yararlandınızsa, mehirini takdir edildiği şekilde verin. Takdir edildikten sonra karşılıklı rıza ile anlaşmanızda size bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir. Diyanet İşleri Diyanet İşleri Savaş esiri olarak sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar da size haram kılındı. Bunlar üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla mehirlerini verip istemeniz size helâl kılındı. Onlardan nikâhlanıp faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Diyanet Vakfı Diyanet Vakfı Harp esiri olarak sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah’ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla mehirlerini vererek istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra bir miktar indirim için karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Edip Yüksel Edip Yüksel Ayrıca yeminlerinize/anlaşmalarınıza sahip olanlar hariç, evlilik yoluyla korunmuş kadınlar. Bunlar, ALLAH’ın üzerinize farz kıldığı yasalardır. Bunların dışındakiler, iffetli yaşamanız, zina etmemeniz ve mehirleriyle istemeniz koşuluyla size helaldir. Onlardan hoşlandıklarınıza, bir farz olarak mehirlerini ödeyin. Bu farzı yerine getirirken mehri ayarlamak için karşılıklı anlaşmanızda bir sakınca yoktur. ALLAH Bilendir, Bilgedir. Elmalılı Hamdi Yazır Elmalılı Hamdi Yazır Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Allah’ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Fizil-al il Kuran Fizil-al il Kuran Savaş tutsağı olarak elinize geçmiş cariyeler dışında evli kadınlar ile evlenmeniz haramdır. Bunlar Allah’ın üzerinize yazdığı yasaklardır. Bunların dışında kalan kadınları iffetli yaşamanız, zina işlememeniz şartı ile mehirlerini vererek nikahlamanız size helâl kılındı. Bu kadınlardan sağladığınız faydanın karşılığı olarak kendilerine aranızda kararlaştırdığınız mehirlerini hakları olarak veriniz. Daha önce belirlenen mehri eşinizle anlaşarak yeni bir miktara bağlamanızın sakıncası yoktur. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir ve hikmet sahibidir. Gültekin Onan Gültekin Onan Sağ ellerinizin malik olduğu cariyeler dışındaki kadınlardan ’evli ve özgür’ olanlarla da evlenmeniz haramdır. Bunlar, Tanrı’nın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızlamehir vererek evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle veya ne kadar yararlandıysanız, onlara ücret mehirlerini tesbit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tesbitinden sonra, karşılıklı hoşnud olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Tanrı, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Harun Yıldırım Harun Yıldırım Sağ ellerinizin sahip olduğu müstesna kadınlardan evli olanlar da. Bu Allah’ın size yazdığıdır. Bunların dışındakiler –iffetli olup zina etmeden mallarınızla istemeniz için size helal kılındı. O halde onlardan kendisiyle faydalandığınızda onlara bir farz olarak ücretlerini verin. Takdir edilen şeyden sonra kendisinde karşılıklı anlaştığınız şey hususunda size bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah Alîm ve Hakim olandır. Hasan Basri Çantay Hasan Basri Çantay Harb esîri olarak sağ ellerinizin mâlik olduğu kadınlar mülk-i yemininiz olan cariyeler müstesna olmak üzere diğer bütün kocalı kadınlar la evlenmeniz de size haram edildi. Bu hürmetler üzerinize Allah'ın farzı olarak yazılmışdır. Onlardan maadası ise — namuskâr ve zinaya sapmamış insanlar haalinde yaşamanız şartiyle mallarınızla mehir vermek veya satın almak suretiyle ara yıb nikâhla manız için — size halâl edildi. O halde onlardan hangisiyle faidelendiyseniz ücretini takdir edildiği vech ile verin. O mehrin mıkdarını ta’yin etdikden sonra aranızda gönül hoşluğu ile uyuşduğunuz şey mıkdar hakkında üstünüze bir vebal yokdur. Şübhesiz ki Allah hakkıyle bilicidir, mutlak hüküm ve hikmet saahibidir. Hayrat Neşriyat Hayrat Neşriyat Harb esîri olarak sâhibi bu lun duğunuz câriyeler müstesnâ, ev li kadınlar da size haram kılındı! Bunlar Allah`ın üzerinize yaz dı ğı haram lardır. Bunların dışında olankadınlar ise, zinâdan kaçınan kimseler ve iffetli erkekler olarak mallarınızla mehir lerini vererek isteyesiniz diye size helâl ise onlardan hangisiyle evlenerek faydalandıysanız, artık mehir le rini bir farîza olarak kendilerine verin! O farîzadan mehri ta`yîn ettikten sonra daha az veya daha çok ver mek üzere aranızda anlaştığınız mik darda ise size bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah, Alîmherşeyi bilendir, Hakîm her işi hikmetli olandır. İbn-i Kesir İbn-i Kesir Evli kadınlarla evlenmeniz de. Sağ ellerinizin sahib oldukları müstesna. Bunlar; Allah’ın size farz kıldığı hükümlerdir. Geriye kalanları ise; zinadan kaçınıp iffetli yaşamanız şartı ile mallarınızla istemeniz size helal kılındı. Onlardan yararlandığınızın karşılığı olarak kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Kararlaştırdıktan sonra, aranızda anlaştığınız hususta size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz ki Allah, Alim, Hakim olandır. İlyas Yorulmaz İlyas Yorulmaz Savaş esiri kadınlar hariç, evli kadınlarla evlenmeniz de Allah’ın kitabın da haram edilmiştir. Bu sayılan kadınların dışındakilerle gayri meşru ilişkiye girmeden, evlenmek istediklerinize mallarınızdan mehirlerini vererek uygun bir şekilde evlenmeniz helal kılındı. İskender Ali Mihr İskender Ali Mihr Ve, evli kadınlarla evlenmeniz haram kılınmıştır, elinizin altında bulunan harp esirleri cariyeler müstesna. İşte bunlar Allah’ın size yazdıklarıdır farz kıldığı hükümlerdir. Ve bunların dışında olanlar, iffetli olmak ve zina yapmamak şartıyla mallarınızla istemeniz mehirlerini verip almanız size helâl kılındı. Artık onlardan faydalanmak isterseniz o taktirde farz olan mehirlerini onlara verin. Ve bu farzdan sonra, razı olduğunuz konuda onunla anlaşmanızda sizin üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah Alîm’dir, Hakîm’dir. Kadri Çelik Kadri Çelik Sağ ellerinizin malik olduğu cariyeler dışında kadınlardan evli ve özgür olanlarla da evlenmeniz haramdır. Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetli olarak zina etmeksizin istemeniz size helal kılındı. Öyleyse onlardan belli bir süre faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan ücretlerini verin. Kararlaştırdıktan sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey konusunda miktarını arttırıp eksiltmenizde üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hikmet sahibi olandır. Muhammed Esed Muhammed Esed Meşru şekilde nikah yoluyla sahip olduklarınız dışında bütün evli kadınlar size haramdır. Bu, üzerinize farz olan Allahın buyruğudur. Bunların dışında kalan bütün kadınlar, kendilerine mal varlığınızdan bir kısmını vermeniz ve gayri meşru bir ilişki ile değil de evlilik bağı yoluyla meşru şekilde almak kaydıyla size helaldir. Kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlara hak ettikleri mehirlerini verin; ama bu meşru yükümlülük üzerinde anlaştıktan sonra başka bir şey üzerinde serbestçe anlaşmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Mustafa İslamoğlu Mustafa İslamoğlu Meşru şekilde hakkını vererek sahip olduklarınızın dışında, bütün evli kadınlar da haramdır. Bu Allah`ın size talimatıdır. Bunların dışındakilerin tümü, mal varlığınızdan bir kısmını vererek istemeniz, gayr-ı meşru bir ilişkiyle değil de evlilik bağı yoluyla almak şartıyla size helaldir. Kendilerinden yararlandığınız kadınlara mehirlerini bir yükümlülük olarak tastamam verin! Bu yükümlülüğün tesbitinden sonra, başka bir şey üzerinde uzlaşmanızda sizin için bir sorumluluk yoktur. Kuşku yok ki Allah her şeyi bilendir, her hükmünde tam isabet edendir. Ömer Nasuhi Bilmen Ömer Nasuhi Bilmen Sağ ellerinizin mâlik olduğu müstesna olmak üzere kadınlardan kocalı olanlar da size haramdır. Bu Allah Teâlâ’nın üzerinize bir yazısıdır. Bunlardan başka kadınları ise iffetkar, zinadan müçtenib olduğunuz halde mallarınızla taleb etmeniz size helâl kılınmıştır. İmdi o kadınlardan herhangisi ile istimtada bulunmuş olursanız, onlara ücretlerini bir farize olarak veriniz. Mihir takdir olunduktan sonra birbirinizle uzlaştığınızda üzerinize bir günah yoktur. Şüphe yok ki Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir. Ömer Öngüt Ömer Öngüt Harb esiri olarak sahip olduğunuz câriyeler hariç, kadınlardan kocası olanlarla evlenmeniz de haram kılındı. Bütün bunlar, Allah’ın size yazarak farz ettiği yasaklardır. Bunlardan başkasını ise, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyla mallarınızla istemeniz mehirlerini verip almanız size helâl kılındı. Nikah ederek yararlandığınız kadınlara kararlaştırılmış mehirlerini verin. Mehirin takdir edilmesinden sonra, aranızda gönül rızasıyla yeni miktar üzerinde anlaşmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Sadık Türkmen Sadık Türkmen savaş esiri olarak kocaları ölmüş veya boşanmış olanlardan himâyenize verilenler hariç, evli kadınlar da size haram kılındı. Bunlar üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla; mallarınızla evlilik hediyelerini vermeniz şartıyla istemeniz, size helâl serbest kılındı. Onlardan nikahlanıp faydalanmanıza karşılık, sabit bir hak olarak kendilerine evlilik hediyelerini verin. Evlilik hediyeleri belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda, size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah; bilen ve doğru hüküm/karar verendir. Seyyid Kutub Seyyid Kutub Savaş tutsağı olarak elinize geçmiş cariyeler dışında evli kadınlar ile evlenmeniz haramdır. Bunlar Allah’ın üzerinize yazdığı yasaklardır. Bunların dışında kalan kadınları iffetli yaşamanız, zina işlememeniz şartı ile mehirlerini vererek nikahlamanız size helâl kılındı. Bu kadınlardan sağladığınız faydanın karşılığı olarak kendilerine aranızda kararlaştırdığınız mehirlerini hakları olarak veriniz. Daha önce belirlenen mehri eşinizle anlaşarak yeni bir miktara bağlamanızın sakıncası yoktur. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir ve hikmet sahibidir. Suat Yıldırım Suat Yıldırım Kocası olan kadınlarla da evlenmeniz haramdır, ancak harp esiri olarak eliniz altında bulunan cariyeler bundan müstesnadır. İşte bütün bunlar Allah’ın kesin hükümleridir. Bu sayılanlardan başkalarını, iffetli yaşamak, zina etmemek şartıyla, mal harcayıp mehirlerini vererek nikâhlamanız helâldır. Dikkat edin Evlenerek beraberliklerinden yararlandığınız kadınlara, belirlenmiş olan mehirlerini verin, bu bir haktır. Ama belirledikten sonra, aranızda anlaşarak miktarını arttırıp eksiltmenizde size bir vebal yoktur. Allah alîm ve hakîmdir her şeyi hakkıyla bilir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir. Süleyman Ateş Süleyman Ateş Savaşta tutsak olarak ellerinize geçencâriyeler dışında, evli kadınlarla evlenmeniz de harâmdır. İşte bunlar size Allâh’ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyle mallarınızla istemeniz evlenmeniz, size helâl kılındı. O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin. Hakkın kesiminden sonra karşılıklı anlaşmak sûretiyle kesilenden az veya çok vermenizde üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. Şaban Piriş Şaban Piriş Cariyeler dışında evli kadınlarla da evlenmeniz haramdır. Bu, Allah’ın size yazısıdır / yasağıdır. Bunların dışında kalan kadınlardan iffetli olup gayri meşru olan sefihliğe sapmadan, mallarınız karşılığında istemeniz size helaldir. Kendilerinden faydalandığınız kadınlara bir farz olan mehirlerini veriniz. Mehrin tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz şeylerde size bir günah yoktur. Şüphesiz Allah bilendir, hükmedendir. Tefhim-ul Kur'an Tefhim-ul Kur'an Sağ ellerinizin malik olduğu cariyeler dışında kadınlardan ’evli ve özgür’ olanlarla da evlenmeniz haramdır. Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffeti koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla mehir vererek evliliği veya evlenecek kadın aramanız veya istemeniz size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle veya ne kadar yararlandıysanız, onlara ücret mehir lerini, tesbit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tesbitinden sonra, karşılıklı hoşnud olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Nuri Öztürk Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah’ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. Yusuf Ali İngilizce Yusuf Ali İngilizce Also prohibited are women already married, except those whom your right hands possess Thus hath Allah ordained Prohibitions against you Except for these, all others are lawful, provided ye seek them in marriage with gifts from your property,- desiring chastity, not lust, seeing that ye derive benefit from them, give them their dowers at least as prescribed; but if, after a dower is prescribed, agree Mutually to vary it, there is no blame on you, and Allah is All-knowing, All-wise.
Yaşar Nuri ÖZTÜRKSosyolog-ilahiyatçı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz'ın İslam'da örtünme ile ilgili olay kitabının son sayfaları, örtünme ile ilgili Kuran ayetlerinin yorumlarındaki saptırmaların eleştirisine ayrılmıştır. Özellikle Nur Suresi 31. Ayet üzerinde ayette kullanılan zinet süs’’ sözcüğü, bir kelime eklenerek zinet yerleri’’ şekline dönüştürülmekte ve kadının bütün vücudu bir avret’’ yani örtülmesi gereken yer ilan edilmektedir. Oysa ki, diyor Beyaz, ayette, zinet yerinden söz edilmiyor. Doğrudan doğruya ve açık bir biçimde zinetlerini’’ yani süslerini apaçık yapmasınlar la yübdine zinetehunne vücudunu tümüyle örtüye büründürmek isteyen zihniyetler ayete açık bir ekleme yaparak anlamı ve Allah'ın muradını kaydırıyorlar. Ayet, kadının süslerini teşhiri yasaklıyor ki iniş sebebi olan Hz. Aişe'nin gerdanlığı da zaten bunu gösterir. Ayetin sonundaki halhal zineti de maksadın takılar olduğuna ayrı bir kanıttır. s. 273 - 276Beyaz'ın bu tahlilinin zorunlu sonucu şu olur Nur Suresi 31. Ayetteki emir, başın örtülmesi değil, göğse takılan süs eşyalarının ulu - orta teşhirinin engellenmesidir. Bunun başa takılan bir örtüyle veya başka bir örtüyle yapılması kişinin tercihine bağlıdır. Gerçek olan şu ki, ayette başlarınızı örtüp kapatın diye bir emir tespitleri şu şekilde devam ediyor Nur 31'in dediği, Başörtülerini göğüslerinin üzerine salsınlar’’ değil, örtülerini veya başörtülerini gerdanlık zinetlerinin üzerine örtsünler’’ şeklindedir. Yani amaç, gerdanlıkların teşhirine engel olmaktır. Ayette örtülmesi emredilen yer de göğüs değil, yaka yırtmacıdır ki o yırtmaç bölgesi gerdanlığın takılma devam ediyor Ayette başörtüsü kelimesinin geçmesi başın örtülmesinin farz olduğunu söylemek için yetmez. Çünkü farzıyetten bahsetmek için delinin sübutunun varlığının kesin, manaya delaletinin de zandan uzak olması gerekir... Nur 31 başların örtülmesi için böyle bir kesinlik taşımıyor. söylediklerini fıkıh ve tefsir metodolojisi diliyle ifadeye koyarsak şunu demek gerekir Nur 31. Ayet'ten, başın örtülmesi konusunda vücup ifade eden bir emir çıkmaz. Yazar, konuyu daha da derinleştiriyor Ayette geçen hımar çoğulu Humur kadınların başlarını örttüğü örtüleri ifade için özel olarak kullanılan bir kelime değildir; herhangi bir örtüdür. Her türlü örten şeye hımar dendiği Arap dili lügatlarının ortak beyanlarıdır.’’ Savını desteklemek için değişik kaynaklardan nakiller yapan yazar şu sonuca varıyor Hımar, sadece kadınların değil, erkeklerin başlarını örten şeyi de ifade etmektedir. Kadınların başörtüsü için özel olarak kullanılan kelimeler mikna’’ ve nasif’’ kelimeleridir. s. 280-282Beyaz, Ahzab Suresi 59. Ayet'te de bir saptırma olduğunu söylüyor ve uzun açıklamalardan sonra şu sonuca varıyor Bugün kanun ve nizam egemenliği vardır. Sokaklarda kimse tanınmadığı için saldırıya uğramıyor. Cariyelik de yoktur. Hür kadın-cariye kadın ayrımı söz konusu değildir. O halde Ahzab 59'daki cilbab giyme emrinin de hikmeti teşriiyesi yaklaşık 400 sayfa yazdığı konudaki temel fikrinin, kitabının 326. sayfasındaki şu paragrafta özetlendiğini söyleyebiliriz Kuran'da bugünkü tartışılan şekliyle bir tesettür konusu mevcut değildir. Kadın ve erkeğin ayıp yerlerinin kapatılması dışında, hanımların ve erkeklerin başlarının veya başka yerlerinin şöyle veya böyle örtüleceğini hükme bağlayan açık ve net bir ayet bulunmamaktadır. Eğer böyle bir ayet vardır dersek, bu Kuran'da olan bir şeye yok demek kadar büyük bir günah olur. Biz böyle bir günaha girmeye niyetli değiliz.’’Beyaz'ın kitabı hemen her kesimde çok tartışılacağa benziyor. Niyeti Allah rızası ve insanlığın hayrı ise bu tartışmalar kendisi için ödül vesilesi olacaktır. Hatalar yapmış olsa bile. Beyaz'ın kitabı için irtibat telefonu 0 212 - 610 30 29
nisa 24 yaşar nuri öztürk