🌃 Atatürk Ün Albümü Nasıl Yapılır

BirçokOsmanlı, Türkiye tarihi araştırmasına da imza atmış Mango’nun eseri, Atatürk ve dönemine dair en önemli kitaplar arasında. Belki de herkesin kütüphanesinde bulunması gereken birkaç kitaptan biri. 7. Zabıtan ve kumandan ile hasbıhal – Mustafa Kemal Atatürk – İş Bankası Kültür yayınları. Atatürkün Türk Tarih Kurumu'na ve çalışmalarına verdiği önem, 5 Eylül 1938'de düzenlediği vasiyetnamesinde parasal varlığından Kurum için de bir pay ayırmasıyla kanıtlanmıştır. Türk Tarih Kurumu'nun ana geliri, bu vasiyetnameye uygun olarak, Atatürk'ün İş Bankası'ndaki hisse senetlerinden oluşmaktadır. 1970yılı Ankara doğumlu olan Ozi Abla, 1990 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası ilişkiler bölümünden mezun oldu. 1991-1995 yılları arasında bir İngiliz-Türk ortak firmasında mütercim/tercüman olarak çalıştı. 1995 yılında Dışişleri Bakanlığında önce sözleşmeli mütercim, daha Bugün10 Kasım 2021. Atatürk’ün ölümünün 83.yıldönümü. Önce, Yüce Rabbimizden Atatürk’e ve arkadaşlarına ve de tüm ölülerimize rahmet, geride kalan bizlere de hayırlı uzun ömür ve Akıl fikir vermesini niyaz ediyorum. Bugün bizden, Atatürk’le ilgili nasihat beklenir elbet. Ancak bugünler nasihat verenler çok olduğu için biz lokum ikram eder gibi nasihat ReadAtatürk'ün Anlatımıyla Hayatı by blackauge on Issuu and browse thousands of other publications on our platform. Start here! Sınavlarhakkında merak edilenleri yazımızda ele aldık. Peki, ATA AÖF online sınav nasıl girilir? 2020-2021 ATA AÖF vize sınavları ne zaman? 30.11.2020 11:58 Güncelleme Tarihi: 07.12.2020 14:17. BU ALBÜMÜ PAYLAŞ . ABONE OL. 1; 10; esinav.ataaof.edu.tr: ATA AÖF online sınav nasıl girilir? 2020-2021 ATA AÖF vize sınavları Atatürkün İmzasının Tasarım Süreci. Türk Cumhuriyet Tarihi’nin en özel logolarından biridir hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk'ün imzası Bugün nasıl logolar profesyonel bir tasarım sürecinden geçiyorsa zamanında da çok farklı değilmiş durum, hatta geçmiştekiler günümüze nazaran daha mı profesyonel acaba iAmnC. Atatürk'ün 1937 yılında yapılan 2. Tarih Kurultayı için o dönem İzmir'de bulunan 3. Tayyare Alayı'ndan çekilmesini istediği hava fotoğrafları albümü Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi'nde meraklıları bekliyor. Demiryolu Bakım Personeli Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği YOLDER için yayıma hazırladığımız Gazete Yolderiz için söyleşiler ve haberler yapmak üzere 2012 yılında karlı bir şubat günü Ankara'ya gitmiştik. YOLDER'in kurucu genel başkanı merhum Özden Polat ile birlikte Ankara Gar Kompleksi içinde bulunan Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi'ni ziyaret etmiştik. "Direksiyon Binası" olarak da anılan yapının ilk katında son derece etkileyici bir müzeyle karşılaşmıştık. Mustafa Kemal Atatürk'ün 27 Aralık 1919'da Ankara'ya ilk gelişinin ardından sık sık kaldığı ve başkomutanlık karargahı olarak kullanılan binada Kurtuluş Savaşı'nın harekat planları hazırlanmış, 23 Nisan 1920'de TBMM'nin oluşturulması kararları alınmış. Demiryolunun tarihi gelişiminin neredeyse her aşamasının görülebileceği bu muhteşem müzede sergilenen objeler arasında çok sayıda madalya da yer alıyordu. Müzeyi ziyaretimin ardından, bir başka söyleşi için o dönem Türk Hava Kurumu Basımevi'nin yöneticisi olan havacılık tarihi araştırmacısı yazar Mustafa Kılıç'ı ziyaret etmiştim. Amacım o sıralar üzerinde çalıştığım "Seferihisar'ın Çınarları" kitabını hazırlarken karşıma çıkan "Seferihisar Tayyaresi"ne ilişkin bilgi almaktı. Mustafa Kılıç, bağış uçaklar konusunda bilgi verirken demiryolculara da bağışları nedeniyle bu madalyalardan verildiğini, madalyanın Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi'nde sergilendiğini söylemişti. Söyleşinin ardından müzeye tekrar gitmiş, sergilenen madalyayı görmüş ve fotoğrafını çekmiştim. Mustafa Kılıç uzun süre önce emekli oldu ve şimdi tamamen havacılık tarihi, özellikle de Türk Hava Kurumu THK tarihi ile ilgili araştırmalar yapıyor. THK Müzesi'nin kurucuları arasında da yer alan Kılıç araştırmalarını kitap olarak yayımlıyor. Emekli bir hava astsubayı olan Mustafa Kılıç, başta Vecihi Hürkuş olmak üzere havacılık tarihimize ismini altın harflerle yazdıran değerlerin unutulmaması için farkındalık oluşturan eserlerleriyle, çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Kılıç'ın bu güne kadar yayımlanmış "THK-13 Uçan Kanat","Son Tayyareci", "Ayancık Sen Benim İlk Aşkımsın", “Türk Havacılık Kronolojisi-THK Dizinseli” “Uçman Avni Yaykın”,"Benim Dedem Tayyareci - Halim Canko" ve “Türkkuşu, yeniden uçabilecek mi?" adlı kitapları havacılık tarihine meraklı olanlar için oldukça ilgi çekici. Aynı zamanda sitesinde de yazıları yayımlanan Kılıç, geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir çalışmayı ilgimi çekeceği düşüncesiyle benimle de paylaştı. Kendisinden aldığım izinle ben de onun yazısını sizlerle paylaşmak istedim. ESKİ ESERLER ALBÜMÜ "Atatürk, Ören Yerleri ve 3. Tayyare Alayı" adını taşıyan yazısında Mustafa Kılıç Ankara'da, yıllar önce Atatürk'ün kurduğu Türk Tarih Kurumu'nda TTK karşısına çıkan sürpriz bir albümden söz ediyor. Albüm, 1937 yılında Atatürk'ün isteği üzerine, Genelkurmay'ın emriyle 2. Tarih Kurultayı'nda açılacak "Türk Tarihi ve Eski Eserler Sergisi" için hazırlanmış. Albümün kapağında "Ege Bölgesi'ndeki Eski Eserler - İzmir - Temmuz 1937" yazıyor. ESERLERİ FOTOĞRAFLAYANLAR Truva Antik Kenti Pilot Teğmen Rüştü Atagök ile Rasıt Asteğmen Hasan Ayavar tarafından, Sart Antik Kenti Pilot Astsubay Üstçavuş İsmail Erkan ve Rasıt Teğmen S. Taşkın tarafından fotoğraflanmış. Bergama'daki eserleri Pilot Astsubay Başçavuş Adil Ergenekon ile Rasıt Yüzbaşı Fevzi Uçantürk fotoğraflamış. Efes Antik Kenti ile Selçuk'taki eserler Pilot Astsubay Başçavuş S. Uçkun ve Rasıt Yüzbaşı Fevzi Uçantürk tarafından, Milet Antik Kenti Pilot Astsubay Başçavuş Osman Özkan ve Rasıt Yüzbaşı Basri Kula, Eskihisar Didim Antik Kenti Pilot Astsubay Üstçavuş İsmail Erkan ve Rasıt Asteğmen T. Birman tarafından fotoğraflanmış. İki örnek olarak hazırlatılan albümdeki fotoğraflar 59 x 49 santimetre boyutunda basılmış. Fotoğrafları çekenler ise o yıl İzmir'de konuşlu 3. Tayyare Alayı'ndaki pilotlar. Albümün arkasına da altın yaldızla İzmir'de uzun yıllar kurum ve kuruluşlara yaptığı özenli ciltleriyle tanınan "Mücellit Ali Rıza" etiketi basılmış. Bugün Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi'nde bulunan albümde, o günün koşullarında son derece zorlu bir görev üstlenen pilotlarla rasıtların adlarına yer verilse de, fotoğrafların ne tip bir makineyle çekildiği, nerede, nasıl bastırıldığı bilgisi ne yazık ki yer almıyor. Mustafa Kılıç, Mustafa Kemal Atatürk'ün arkeolojiye olan ilgisinin amatör bir ilgi olmadığına ve arkeoloji alanında çok sayıda kitap okuduğuna, bilgi sahibi olduğuna dikkat çekiyor. Büyük önderin, fırsat buldukça ya da fırsat yaratarak ören yerlerine geziler yaptığını, modern anlamda müzelerin kuruluşuna, gençlerin yurt dışında müzecilik ve tarih eğitimi almalarına önderlik ettiğini anımsatıyor. Kılıç'ın sözleri aklıma Atatürk'ün 1934 yılında askeri bir manevrayı izlemek için gittiği Bergama Asklepion'da basamaklarda çekilmiş fotoğrafını getiriyor. "Türk Tarih Kurumu'ndaki fotoğraf albümünü keşfedince Atatürk’ün havacılara da bu anlamda bir görev yüklediğini keşfettim" diyen Mustafa Kılıç, araştırmaları sırasında Alacahöyük Kazı Başkanlığı da yapmış Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu’nun bir makalesine denk geliyor. 2019 yılında vefat eden Prof. Çınaroğlu, Jeofizik Dergisi'nde yer alan "Atatürk ve Arkeoloji" başlıklı makalesinde “1933 ve 1936 yıllarında iki kez özel uçak kaldırtan Atatürk, Orta, Batı ve Güney Anadolu’nun antik kentlerinin havadan fotoğraflarını çektirmişti” diyor. Prof. Çınaroğlu'nun makalesine internetten erişip okuduğumda Atatürk'ün arkeoloji konusundaki çabalarına, öngörülerine bir kez daha hayran kaldım. FOTOĞRAFI ÇEKEN PİLOTUN ANILARI Çalışmalarını "Ege Bölgesindeki Eski Eserler" üzerinde yoğunlaştıran Mustafa Kılıç, izini sürdüğü albümün nasıl oluştuğuna ilişkin ipucuna, fotoğrafların çekiminde görev alan askerlerden biri olan Albay Fevzi Uçantürk'ün Hava Kuvvetleri Dergisi'nde Haziran 1971, Sayı 211 yayımlanmış anılarında rastlıyor. O dönem yüzbaşı olan Fevzi Uçantürk bu görevde Bergama ve Efes, Selçuk fotoğraflarını çekmiş. Uçantürk, Atatürk'ün emriyle hazırlanan ekibin bu işi nasıl yaptığını şu sözlerle anlatmış yıllar sonra... “Atatürk havacılardan bölgelerindeki arkeolojik değeri olan kalıntıların havadan çekilmiş fotoğraflarını istemiş. 1937 yılının Haziran’ında Genelkurmay Başkanlığı bir ay içinde bu çekimlerin gerçekleştirilerek fotoğrafların bir albümle Ata’ya verilmek üzere kendilerine teslim edilmesini İzmir 3. Tayyare Alayı'na emretmiş. Tayyare Alay Komutanı Hava Albay Şefik Çakmak, kuruluşta Letov S-16 T Smolik uçakları ile donatılmış tek kara keşif bölüğü bizimki olduğundan bu görevi bize verdi. Ben o zamanlar bölüğe komuta ediyordum. Yüzbaşı rütbesinde rasıt olarak bölükte görev yapmaktaydım. Alay komutanımız bizzat beni çağırarak fotoğrafların çok iyi çekilmesini, Ata’ya layık bir albüme konularak 20 gün içerisinde hazırlanmasını emretti. Ertesi gün ben başta olmak üzere, foto çekme uçuşlarına başladık. O zamana kadar bölüklerde her türlü keşif, topçu atış tanzimi, foto görevleri birkaç uçucu subay tekelinde kalır, diğer uçucular pilotluktan başka bu gibi görevlere iltifat etmezler, eğitilmezlerdi. Benim alışılmamış bu tarz hareketim bölükteki foto tekelcisi ile görev verdiğim uçucular tarafından tepki ile karşılandı. Durum tabur ve alay komutanlarına duyuruldu. Komutan haklı olarak endişelerini açıkladı ve bu önemli görev iyi yapılmaz ise ağır olan sorumluluğumu hatırlattı. 'Bana güveniniz olduğunu sanırım. Görev verdiğim uçucu subayların tarihi değeri büyük olan bu albümde yerleri, emekleri olmasını istedim. Yoksa en kolayını seçerek ben ve yetişmiş subaylar bu görevi kısa sürede başarırdık. Güç olanı seçtim, başaracağı' cevabını verdim. O günlerde İzmir’in en iyi ciltçisini bulup yeşil kadifeden büyükçe bir albüm hazırlattım. Ciltçi Atatürk için yapıldığını duyunca, yalnız masraf ücretini alıp, 'Benim için bu bir şereftir' diyerek el emeğini almadı. 15 gün içinde albümü hazırlatıp alay komutanına teslim ettim. Komutan memnun oldu ve 'Çok teşekkür ederim' dedi. Albüm alay komutanı tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na, oradan Atatürk’e sunuldu. Bu arada aynı albümden Sayın Mareşal Fevzi Çakmak da istemişler. Hazırlatıp gönderildi. Atatürk’ün hazırlattığı bu albümü Dolmabahçe Sarayı’nda topladıkları yerli ve yabancı dil, tarih otoritelerine göstermiş, havacıların bu başarısı takdirle karşılanmıştır.” "Yeşil kadife ciltli olan albüm nerede?" Yazısına ilişkin konuşurken Mustafa Kılıç bir detayı da anımsadı. Kendisinin inceleyerek fotoğraflarını çektiği albümün kapağının lacivert olduğunu belirten Kılıç, "Tayyare Alay Komutanı Hava Albay Şefik Çakmak, Atatürk için hazırlanan albümün yeşil kadifeden olduğunu söylemiş. Oysa benim gördüğüm lacivert kadifeden yapılmıştı. Demek ki, Atatürk'e verilen değil Mareşal Fevzi Çakmak için hazırlanan albümdü TTK'daki albüm" dedi. Telefonu kapatırken aklımda "Acaba yeşil kadife ciltli olan albüm nerede?" sorusu kaldı. Fotoğraflar Mustafa Kılıç arşivine aittir HAVA FOTOĞRAFLARI Didim Milet Antik Tiyatro, Didim Apollon Tapınağı Sart Artemis Tapınağı, Bergama Asklepion Atatürk’ün boş vakitlerini okuyarak değerlendirdiğini çevresindekilerin beyanlarından ve anılarından biliyoruz. Söylev ve demeçlerinde ve Meclis tutanaklarında değindiği konulardan O’nun birçok bilimsel yayınları incelediği de anlaşılmaktadır. ATATÜRK VE JEAN-JACQUES ROUSSEAU Atatürk özellikle, Kurtuluş Savaşı’na atıldıktan sonra Meclis ve Devlet Başkanlığındaki siyasal görevleri nedeniyle doktrinler üzerine de eğilmiştir. Bir örnek verelim Kurtuluş Savaşı dönemi… Tarih i Aralık 1921… Bakanlar Kurulu’nun görev ve yetkisini belirten kanun teklifi münasebetiyle Mustafa Kemal kürsüdedir. Siyasal yaşantısının belki de en uzun söylevini verecektir. Elinde Kanunu esasi de vardır. Söylevinin bir yerinde elindeki kitabı milletvekillerine doğru uzatarak – “Efendiler, der; Sultan Hamit bu kitaba istinaden ve bu kitapta bahsolunan hukuka dayanarak ve bu kitaba bakarak aldanan milletvekillerini dağıttı. Ve 33 yıl bu milleti kölesi gibi kullandı…” Mustafa Kemal şimdi de Jean-Jacques Rousseau’nun “İçtimaî Mukavele” sine değinecektir. İzleyelim – “… Efendiler, meşrutî nazariyeyi bulan en eski filozofların bu nazariyeleri kurabilmek için çalıştıkları esasları tetkik ettim; bunlara nüfuz ettim. “… Jean-Jacques Rousseau’yıı baştan nihayete kadar okuyunuz. Ben okudum”1. Mustafa Kemal, 3 bin kelimeyi aşan bu konuşmasında hatipliğin en parlak örneklerinden birini de vermiştir. Atatürk’ün başkanı bulunduğu Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünya parlâmento tarihinde bir benzerine rastlanmayan ve kendine özgü özellikleri olan bir meclistir. Teşriî kanun yapma ve icraî yürütme yetkiye sahiptir. Hükümeti de Meclis seçer. Bundan ötürü de adı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti”dir. Kuvvetini ulustan alır. “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” ilkesini baş tacı yapmıştır. Fakat bu Meclis’te partiler yoktur. Çünkü ulus bir tek amaç etrafında toplanmıştır Egemenlik. Her türlü fikir ve inanç düzeyindeki delegelerle dolu bu Meclis’in başkanı da Osmanlı ve Türk tarihini, din tarihini, sosyoloji tarihini bilmeli ki bu tartışmaları radikal yolda kanalize edebilsin. Mustafa Kemal de bu nedenle dinsel ve tarihsel konular üzerinde birçok yapıt okumuştur. Özellikle Celâl Nuri îleri’nin Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye’si üzerine dikkatle eğilmiş, birçok bölümleri işaretlemiştir. Bu özel işaretlerin anlamını ileride açıklayacağız. Satırlarının altı renkli kalemlerle çizili, sayfa kenarları notlu bu kitaplardan birçoğu Anıtkabir Müzesi’nde teşhirdedir. Mustafa Kemal’in İstanbul’daki askerî öğrenim döneminde Fransız İhtilâl Beyannamesi’ni de gizlice okuduğu, Ali Fuat Cebesoy’un “Sınıf Arkadaşım Atatürk” yapıtında sayfa 33 belirtilmektedir. Millî Kahramanımızın ebedî yapıtlar dışında hangilerini okuduğu konusuna kısaca değinmede yarar gördüğümüz için bu konuya biraz daha devam ediyoruz. Atatürk, Cumhuriyet döneminde sosyal ve ekonomik konulara daha çok eğilmek gereğini duymuştur. Sayın Profesör Afet İnan, “Atatürk ayrıca sosyoloji ve ekonomi konularına da ilgi göstermiş ve kitaplar okumuştur” 2 diyor. ATATÜRK’ÜN BİLİNMEYEN BİR KİTABI Burada Atatürk’ün ancak küçük bir azınlık tarafından bilinen bir yapıtına da değinelim Bu kitap geometri konusunu kapsar. Adı, Geometri Öğretmenlerine Kılavuz’dur. Kitabı 1936-37 yılında Dolmabahçe Sarayı’nda yazmıştır. Bu kitap 1937 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Devlet Matbaası’nda bastırılmıştır. Kitapta yazar adı gösterilmemiştir. TÜRK DİLİ VE GRAMERİ ÜZERİNE OKUDUKLARI Tam istiklâl denildiği zaman bittabi siyasî, malî, iktisadî, adlî, harsî ve ihl… her hususta tam istiklâl, tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet, millet ve memleketin hakikî mânasıyle bütün istiklâlinden mahrumiyet demektir Nutuk, Ekim 1919. ATATÜRK Atatürk’ün yukarıya aldığımız bu temel ilkesindeki “ilh…” sözcüğü dil bağımsızlığı da içine almaktadır. Atatürk için bunların birinden yoksun olmak nasıl ki “millet ve memleketin hakikî mânasiyle bütün istiklâlinden mahrumiyet” demekse, dilin Arap, Fars ve Garp dilleri boyunduruğu altında bulunması da aynı anlama eşittir. Mustafa Kemal, Nutuk’unun bir yerinde de bağımsızlığı şöyle tanımlamaktadır “Türk’ün haysiyet ve izzeti nefs ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır”3. Yabancı kelime salgınına uğramış ve içinde yüzde on türkçe bulunmayan Türk dilinin hali de Atatürk için “haysiyet ve izzeti nefs” meselesiydi. Ömer Seyfettin’in öncülüğünü yaptığı Genç Kalemler’le başlamış olan özleşme ve sadeleşme akımı kısa ömürlü olmuş, Servetifünun ve Fecriâ-ti’nin kuş tüyü yastıklarında Türkçe yine doğu uykusuna yatmıştı. Emperyalizmin sömürü kaynağı olan, rejimlerle kan damarları emile emile “Hasta Adam” durumuna düşürülen Türkiye, ülkenin ve soyunun adını ve şerefini teşkil eden Türk kelimesini bile başından atmış, Osmanlıya sımsıkı sarılmıştı. Atatürk’ün “millî” kavramına büyük önem verişinin akılcı nedeni de budur. Mustafa Kemal için, yurt gibi dil de bağımsız olmalıdır. Fakat Atatürk “eğitim görerek yetişmiş bir dilci” değildi. Bilimsel ve metodik yoldan hem kendisine karşıt olanları karşılaması hem de bu akımın önderliğini yapabilmesi için bu konuda okuması, derinleşmesi gerekiyordu. Öyle yaptı. Okudu, çok okudu. Neler okudu? Bu konuda sözü sayın A. Dilaçar’a bırakalım “… Türk ulusunun eskiliğini doğrulayan ve Atatürk’ün üzerinde derin bir etki bırakan ilk kitaplardan biri Necip Asım’ın Türk Tarihi’nden 1900, Meşrutiyet yıllarında Türk Yurdu’nda yayımlanan bazı makalelerden, B. Carra de Vaux’nun 1911’deki Etrüsk Dili’nden, Ruşen Eşrefin 1930’da Atatürk’ün buyruğu ile Leon Cahun’den çevirdiği Fransa’da Ari Dillere Tekaddüm Eden Lehçenin Turanî Menşei ve Sadri Maksudi’nin 1931’deki Türk Dili İçin adlı eserinden sonra, İngiliz arkeologlarından Leonard Wolley’nin İngilizce aslı 1927’de, Fransızca çevirisi de 1930 haziranında çıkan Sümerliler adlı eseridir. “… Birçok eserlere de Atatürk’ün dikkati çekilmiştir Meselâ, F. Le-normant Kaidenin İlkel Dili ve Turanlı Lehçeler 1875, H. Winkler Ural-Altay Dilleri ve Gruplamalar 1885, Sayce Hititler Veya Unutulmuş Bir Topluluğun Hikâyesi 1888, Haddon Ulusun Göçü 1911, Edlinger Türk Dillerinin Hint-Avrupa Dilleriyle Olan Eski Bağıntıları 1912, F. Hommel 200 Sümer-Türk Kelimesinin Karşılaştırılması 1915 vb.”4. OKUDUĞU SÖZLÜKLER Atatürk’ün ayrıntılı biyografisini yazacaklar için değerli belgeler niteliğinde olan Türk dili üzerine okuduklarının görebildiğimiz kadarını bu bölümde vermeye çalışıyoruz. Sayın A. Dilaçar’ın değerli bir inceleme ürünü olan “Atatürk ve Türkçe” yazısından bu konuya ilişkin bölümü de olduğu gibi aktarıyoruz “… Atatürk sözlüklere çok önem verirdi. Bunlar arasında Rad-lov’un 4 ciltlik Türk Lehçeleri Sözlüğü 1888-1911 ile E. Pekarskiy’nin yine 4 ciltlik Yakut Sözlüğü’ne sık sık bakar ve baktırır, bu lehçedeki kelimeleri eskiliklerinden dolayı esas sayardı. Çuvaşça üzerinde pek durmazdı. Dilcilik alanında çok merak ettiği şeylerden biri yabancı kelimelerin etimolojisi olduğu için etimoloji sözlüklerinden çoğu sofrasına ve çalışma masasına kadar götürülürdü… Bu sözlüklerin başlıcalarını sayıyorum A. Walde – J. Pokomy’nin Hint-Avrupa Dillerinin Etimoloji Sözlüğü 3. cilt, 1. bab. 1930-1932, E. Boisaca’ın Yunan Dilil Etimoloji Sözlüğü 2. bas. 1923, A. Ernout-A. Meillet’nin Lâtin Dili Etimoloji Sözlüğü 1. bas. 1932, O Bloch’un Fransız Dili Etimoloji Sözlüğü 1. bas. 1932 ve F. Kluge’nin Alman Dili Etimoloji Sözlüğü 1. bas. 1934. Başvurulan yabancı sözlükler arasında A. Bailly’nin Yunanca-Fransızca Sözlüğü II. bas. 1925 ile L. Quicherat-A. Daveluy’nün Lâtince-Fransızca Sözlüğü 55. bas. 1929. Gerektiği zaman Dil Kurumu Kitaplığı’nda bulunan Sümerce, Ak-kadca, Eski Mısırca, İbranca; Süryanca; arapça; Farsça; Sanskritçe; Çince, Japonca, Fince, Macarca vb. sözlüklere de bakılırdı”5. Bu kadarla yetiniyoruz. Çünkü Atatürk’ün Türk dili üzerine okuduklarının tümünü kapsayacak bir inceleme ve bu doğrultudaki eylemlerinin öyküsü büyük hacimli bir yapıt olur. ATATÜRK VE EDEBİ ESERLER Atatürk hangi edebî eserleri okumuştur? Bunların tümünü saptamak olanak dışı. Biz, anektodlar ve anılar arasına serpiştirilmiş cümlelerden yararlanmaya çalışacağız. Atatürk’ün okul dönemi edebî roman olarak pek kısır bir dönemdir. Tanzimat’la Batı’ya aralanan kapıdan bize sızanlar, daha çok biçime ilişkin olanlardır. Öz eskiye bağlıdır, konu Kan Kalesi ve Ferhatla Şirin’in düzeyindedir. Bu dönemin dev romancısı Ahmet Mithat’ın Hasan Mellah 1875, Hüseyin Fellah’ları da “sanat değeri zayıf, dağınık ve masalımsı”. Kuvvetli tekniği ve insanların içine bakan etkili kalemiyle bugün de ayakta duran Uşaklıgil, Atatürk’ü ne derece ilgilendirmiştir? Halit Ziya Uşaklıgil’in ilk romanları Nemide ve Bir Ölünün Defteri yayımlandığı vakit Mustafa Kemal 9 yaşındadır. Ferdi ve Şürekâsı’nın yayıma çıktığı tarihte 14, Mai ve Siyah’ta 17, Aşk-ı Memnu’da 20 yaşındadır. Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu’u yayımlandığı tarihte Mustafa Kemal, Harp Okulu’nun birinci sınıfından ikinci sınıfına geçmiştir. Biz, gerek Manastır İdadisi, gerek Harp Okulu dönemlerinde bu romanları okuduğunu sanmıyoruz. Manastır Askerî İdadisi’nde Mustafa Kemal’in dünyası matematik ve askerlik dersleridir. Şiirle ilgisi de Ömer Naci’nin aracılığı ile bu dönemde filizlenmiştir. FRANSIZCA BİRKAÇ ROMAN Atatürk’ün okuduğu romanlara ilişkin ilk bilgiye, Ruşen Eşref Ünaydın’in 1918 yılında Yeni Mecmua’nın Çanakkale Fevkalâde sayısında yayımlanan “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat” röportajında rastlıyoruz. Ünaydın, Mustafa Kemal’in Şişli’deki evinde yaptığı röportajda çalışma odasını ve bu odada gördüğü kitapları şöyle anlatıyor “… Yalnız kaldığım müddetçe odayı seyrettim. Duvarlarda hep asker resimleri, Balkan Muharebesi’nin, Trablus Muharebesinin, Hareket Ordusu yürüyüşünün Mekteb-i Harbiye talebeliğinin hatıraları asılı idi. Bir kelebek şeklinde açılmış şal örtüsünün altında Paşa’nın genç Kazak zabitlerini hatırlatan kalpaklı ve haşin bakışlı bir agrandismanı vardı. Yazıhanesi üzerinde bir çerkes kamasının yanı başında Balzak Balzac’ın Kolonel Şaber Colonel Charbet’i, Mopasan Maupassant’ın Bul dö Süif Boule de suif’i, Lavedan’ın Servir’i duruyordu. Şüphe yok ki Paşa, sükûnetli dakikalarının boşluğunu edebiyatla dolduruyor”6. ATATÜRK VE ÇALIKUŞU Atatürk, okuduğu bu Fransızca romanlar dışında hiç kuşkusuz edebiyat tarihimizin ünlü romanlarını da okumuştur. Bir anektoddan Nur Baba’yı okuduğunu biliyoruz. Siirt Milletvekili Mahmut Bey’in günlük notlarından da Çalıkuşu’nu okuduğunu öğreniyoruz. Bir tarih dergisinde yayımlanan bu notlarda şöyle denilmektedir “21 Ağustos 1922, Akşehir – Düşmanda bir hassasiyet var. Bizim tarafta fevkalâde bir hareket, birşey olduğunu hissetmiş gibi… Temenni edelim ki asıl hedefi keşfetmemiş olsun. İki gündür Paşa, Çalıkuşu’nu okuyor. Öyle beğendi ve sevdi ki… Büyük hareketlerin arifesinde böyle bir şey okumak da çok dinlendirici. “22 Ağustos 1922 – Bugün de Akşehir’deyiz. Paşa, daireden çıkmadı. Akşama kadar Çalıkuşu’nu okudu. Çok memnun oldu, takdir etti”7. BİR ŞİİR KİTABI ÇANAKKALE İZLERİ Mustafa Kemal, 19 Ağustos 1918 tarihinde yurdun tanınmış sanatçıları ve kişilerinin de katıldığı bir kalabalık halinde Fikret’in Aşiyanını ziyaret ediyor8. 20 Ağustos 1918 salı tarihli Vakit gazetesi bu ziyarete ait şu bilgiyi vermektedir “Dün öğleden evvel birçok zevat şair Tevfık Fikret merhumun Eyüb’teki tabrini ziyaret etmiştir. Öğleden sonra da birçok davetliler şair-i mağfurun Rumelihisarı tepesinde kâin Aşiyanı’na gitmişler. Orada ailesi namına Rıza Tevfik Bey tarafından istikbal edilmişlerdir. “… Ziyaretçiler meyanında Halide Edip Hanım, Mustafa Kemal Paşa, Dr. Adnan Bey, Sâtı Bey, Süleyman Nazif Bey, Faik Âli Bey ve memleketimizin mehafil-i âliyyesine mensup birçok zevat…” Bu ziyaretçiler arasında İbrahim Alâeddin Gövsa da vardır. Şair, o güne ait anılarında şunları yazmaktadır “… Mustafa Kemal Oradaki ilk gördüğü simaları, bilhassa gençleri birer birer sorup öğrenmiş olduğunda tereddüt etmem. Bir aralık biri yanıma geldi – Mustafa Kemal Paşa sizinle görüşmek istiyor, dedi. Adına ve şimdi gördüğüm şahsiyetine zaten hayran olduğum büyük askerin bu alâkası beni heyecana düşürmüştü. Derhal yanına şitap ederek ismimi söyledim. O, ince ve uzun parmaklı zarif ve kavi adaleli güzel elini uzattı. Beni Çanakkale’ye ait şiirlerimle tanıdığını ve çoktan görmek istediğini söyleyerek pek asil bir tevazu ile taltif etti – Paşa Hazretleri, dedim; siz, cepheden cepheye koşan bir kumandan, nasıl oluyor da benim gibi ehemmiyetsiz bir gencin değersiz yazılarını okumaya vakit buluyor ve onları tahattur edebiliyorsunuz? Şu cevabı vermişti – Ben edebiyatı ve şiiri severim. Bilhassa askerî mahiyetteki her eseri dikkatle okurum. Sizin Çanakkale’ye ait şiirlerinizin hepsini okudum ve sevdim. “Çanakkale İzleri” o zaman henüz bir kitap halinde çıkmamış, ancak Tanin gazetesinde parça parça neşredilmişti. Büyük Kumanda’nın bu alâka ve iltifatı bana manzumeleri sevdirdiği için hepsini bir küçük kitap halinde topladım ve Anafartalar’ın Müebbet Kahramanı’na ithaf ederek neşrettim”9. ATATÜRK VE FARUK NAFİZ Atatürk’ün Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerini de okuduğunu sayın Prof. Dr. Afet İnan’ın anılarından öğreniyoruz. İzleyelim “… Atatürk’ün yeşile hayranlığı, Faruk Nafiz’in şu şiir parçasını tekrarladığı zamanlarda ne kadar belli olurdu Yeşil hem de Ben bu rengi taşırdım can köşemde. Yeşilde ne arar da bulmaz insan oğlu? Yeşil bu… Varlık dolu, gök dolu, umman dolu. Bir ucu gözlerimde, bir ucu engindedir. Bir çini rengindedir bahar, deniz, kır, orman. Bana Tanrımı gözükür yeşil dediğim zaman. Mustafa Kemal bu şiiri okuduğu zamanlarda pür sıhhat bir varlıktı, fakat kendisi yeşile hasret çektiği zaman ise, fâni varlığının erimekte olduğunu hissediyordu. Böylece o, bu son arzusu ile çam ağaçları ve yeşillikler arasında olmak istemiştir”10. Atatürk’ün, İsmail Habip Sevük’ün “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi”ni birçok kez okuduğu bilinmektedir11. Çağdaş Türk şairlerinden birçoğunu da okumuştur. Servet-i Fünun koleksiyonunu da dikkatle okuduğunu yakınlarından dinledik. Bu ciltlerden birine kırmızı kalemle şu kanısını belirttiği de yine yakınları tarafından saptanmıştır “Servet-i Fünun edebiyatının en lirik şairi Hüseyin Siret Özsever’dir”. ATATÜRK’ÜN KİTAPLIĞI Atatürk’ün kitaplığında hangi yapıtlar vardı, bunlardan nasıl yararlanıyordu, okuma metodu neydi? Bütün bu soruların karşılığını verebilecek tek yetkili kişi, kuşku yok ki sayın Profesör Dr. Afet İnan’dır12. Bu konu ile ilgili bilgileri de yine oradan aktarıyoruz Hususî kütüphaneler, şahısların ilgi duydukları ve değer verdikleri kitaplar koleksiyonudur. Bunlara hediye edilenlerin muhafazası da eklenebilir. Atatürk’ün kütüphanesi Çankaya’daki eski köşkünde kahverengi ve bir kısmı camlı dolaplı köşe odada idi. Güzel ciltli bu kitaplar askerlik, hukuk, tarih ve edebiyat konularına ait idi. 1929-30 yılından sonra büyük miktarda ve bilhassa Fransızca neşredilmiş tarihe ait kitapların getirilmesi ile bu odadaki yerler kâfi gelmemiş ve ona bitişik kule odası denilen yere siyah-beyaz çizgili meşeden bir ikinci kütüphane ve çalışma masası ilâve edilmişti. Yeni pembe köşk yapılacağı zaman Atatürk’ün mimardan istediği bilhassa şu olmuştur Çok geniş bir kütüphane ve üzerinde haritaların açılıp tetkikler yapılabilmesi mümkün masanın bulunacağı ferah bir yer ve çok miktarda kitap koyma yerleri. Bugünkü Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün üst katında, Ankara’ya doğru bakıldığı zaman köşkün sağ ucunu teşkil eden “L” biçimindeki kütüphanedir. Burası Atatürk’ün zevkine ve isteğine uygun olarak yapılmış ve tavana kadar rafları olan kitaplık kısmı çalışma yerinden kadife perdelerle ayrılmıştır. Atatürk, buraya eski köşkten, daha ziyade yeni kitapları naklettirmişti. Kütüphaneye girilen sofadaki kısma ise albümleri ve geniş mecmua koleksiyonlarının konulacağı raflar yapılmıştı. Diğer eski kitapların bir kısmı eski köşkte bırakılmıştı. Atatürk’ün bu kitaplığında, hediye edilen çeşitli neşriyattan gayrı kendi satın aldırdığı tarih, sosyoloji, ekonomi ve bilhassa dil konulariyle ilgili olanlar çoğunluğu teşkil ediyordu. Bu izah ettiklerim dış görünüşe göre Atatürk’ün son on senesindeki şahsî kütüphanesinin durumudur. Bunu ayrıca kütüphane kayıt defterinden incelemek ve ona göre bir netice çıkarmak mümkündür. Burada hususî kütüphaneden söz açılmakla üzerinde durmak istediğim konu “Atatürk ve Kitap”tır. Meselâ yukarıda izah ettiklerime göre sadece Atatürk’ün hususî kütüphanesinde bulunan kitapların kataloguna göre bu inceleme kâfi değildir. Çünkü zaman zaman, Atatürk diğer resmî ve hususî kütüphanelerden kitaplar getirtmiş ve onları okuduktan sonra iade etmiştir. Atatürk’ün bildiğime göre bir entellektüel hayatı daima mevcut olmuştur. Zevk için okumuş, bilgi edinmek için okumuş ve yazılarına kaynak olması için okumuştur. Meselâ bazen gece toplantılarında eski şiirlerden okuttuğu gibi şairlerimizin eserlerini kendi seslerinden dinlemiş, güzel yazılmış nesirleri okumaktan haz duymuştur. Bizzat kendisi de bazı şiirleri ezbere okumasını pek severdi. Hukuk konularını Atatürk bir meseleyi incelemek ve Batı memleketlerindeki yeni nazariyeleri takip etmek için okumuştur. Meselâ demokratik memleketlerin hukukî meseleleri daima kendisini ilgilendirmiş, bu konuda pekçok kitap okumuştur. Atatürk asıl tarih üzerinde çok ve çeşitli kitaplar okumuştur. Kendi zamanında çıkan ecnebi dillerdeki yeni kitapları, etrafındaki fikir adamlarına tercüme ettirmiş, hülâsalarını çıkarttırmıştır ve bunlar üzerinde tartışmalı konuşmalar yapmıştır. Bu arada bilhassa İslâm tarihi ile pekçok meşgul olmuş, İslâm medeniyetinde Türklerin hizmet ve değerlerinin bilinmesini, esaslı tetkiklerle meydana çıkarılmasını istemiştir. NASIL OKUR VE ÇALIŞIRDI “… Atatürk kitapları mutlaka masa başında okumuş, elinde kırmızı, mavi uçlu kalemle bazen kitap üzerine çizgi ve işaretler yapmış, bazen da kurşun kalemle kâğıtlara notlar almıştır. Yeni köşk’e kütüphanesindeki yazı masasında oturduğu pek nadirdir. Daha ziyade orta yerdeki uzun ve geniş masanın üzerine çeşitli kitap ve lûgatları dizdirir karşısında saat, yanında sigara kutusu bulundururdu. Sık sık içtiği kahve, uzun çalışmalarına biraz fasıla verdirebilirdi. Çalıştığı yerdeki kitaplarının yeri değişmemeliydi. Bu çalışmalar yanında meselâ hükümetin iktisadî meseleleri üzerinde titizlikle durduğu, onları okuyarak ilgililerden izahat aldığı ve yazılar üzerinde işaretler yaparak mütalâasını söylediği olmuştur. Kitap, lügat ve broşürlerin hemen her gece taşındığı bir yer daha vardır Köşkün yemek salonu. Yemek salonunun demirbaş eşyalarından biri, bilhassa 1935’ten sonra elektrikli döner geniş bir kara tahtadır. Bu gece toplantılarında konuşulan mevzuun mahiyetine göre kütüphaneden kitaplar gelir, pasajlar okunurdu. Velhasıl kitap hangi konuda olursa olsun Atatürk’ün fikir hayatı için değerli bir varlık mahiyetindeydi. Atatürk’ün hayatında iyi ve öğretici kitabın yeri daima büyük olmuştur”13 . KİTAPLARA KOYDUĞU ÖZEL İŞARETLER Atatürk’ün okuduğu kitaplarda dikkatini çeken cümleler altına özel işaretler koyduğunu belirtmiştik. Şimdi bu işaretlerin anlamını açıklayalım “xx” Önemli. “xxx” Çok önemli. “müh.” Mühim. “ç. müh.” Çok mühim. “D.” Dikkat. “?” Belirtilen fikri kabul etmiyor, ya da şüpheli görüyor. Cümlelerin altını bazen kırmızı, bazen da mavi kalemle çizmiştir. Kırmızı kalemle çizdikleri fikri kuvvetli bulduğu ve kendisinin de katıldığı mavi kalemle çizdikleri ise o fikri beğenmediği anlamına gelir. SON OKUDUĞU KİTAP Sayın Profesör Dr. Afet İnan’ın verdiği bilgiye göre Atatürk’ün okuduğu kitapla ilgili olay şudur Tarih 15 Ekim 1938… Günlerden cumartesi… Atatürk o gün kendisini iyi hissetmektedir. Profesör Afet İnan’ı çağırıp Tarih Kurumu çalışmaları hakkında bilgi istiyor. Kendisine sunulan bilgileri dinledikten sonra Tarih Kurumunca çıkarılmakta olan “Belleten”i görmeyi arzu ediyor. İşte Atatürk’ün en son gördüğü ve okuduğu yapıt Belleten’in 5/6 sayılı nüshasıdır. 1 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, s. 182-214. 2 Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara 1959, s. 292. 3 Nutuk, cilt I, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü yayını, İstanbul 1981, s. 13 4 Atatürk ve Türk Dili, Ankara 1963, s. 45. 5 Atatürk ve Türk Dili, Ankara 1963, s. 42. 6 Ruşen Eşref Onaydın, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat, Varlık Yayınları, 3. baskı, s. 17. 7 Hayat Tarih Mecmuası, sayı 7/1966, s. 14. 8 İbrahim Alâeddin Gövsa “Acılar” ında bir hafıza yanılgısı olarak bu tarihin hem gününü, hem de tarihini 18 Ağustos 1917 olarak yanlış yazmıştır. 9 İbrahim Alâeddin Gövsa, Acılar, 1940, s. 8-9. 10 Afet İnan, Atatürk’ten Hâtıralar, 1950, s. 187. 11 İsmail Habip Sevük, Atatürk İçin, Cumhuriyet Matbaası, 1939, s. 84-90. 12 Bütün bu soruların karşılığını verebilecek en yetkili kişi, uzun süre O’nun yanında bulunmuş olan sayın Prof. Dr. Afet İnan’dır. Burada şu gerçeği özellikle belirtmek isterim Sayın Afet İnan’ın Atatürk’ün yanında ve yakınında bulunmuş olmasını, Türk ulusu için bir mutluluk sayarım. Çünkü Millî Kahramanımızın birçok yönlerini onun kaleminden ve Türk ulusuna sunduğu çok değerli belgelerden öğrenmiş bulunuyoruz. 13 Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara 1959, s. 290-293. Sadi Borak Kaynak ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 25, Cilt IX, Kasım 1992 Atatürk’ün Şam Günleri Nasıl Geçmiştir? Akademiden başarıyla mezun olan subaylar genellikle Makedonya’ya gönderilirdi. Mezuniyetten sonra atama beklediği günlerde Mustafa Kemal, siyasi faaliyetlerine de devam ediyordu. İstanbul’da kiraladıkları bir dairede arkadaşları ile toplanıp memleket meselelerini görüşüyor, onlarla fikir alış verişinde bulunuyordu. Yaptıkları görüşmelerde Mustafa Kemal meşruti idarenin tekrar kurulmasını, genç subayların bu amacı gerçekleştirmek için atandıkları yerlerde gizli teşkilatlar kurmaları gerektiğini söylüyordu. Hedeflerini gerçekleştirmek için en uygun yerin Abdülhamid yönetimine karşı muhalefetin merkezi olan Makedonya olduğunu düşünüyordu. Makedonya’da Osmanlı Devleti’nin otoritesinin güçlü olmaması onlara rahat hareket edebilecek bir ortam sağlayacaktı. Ancak isteği gerçekleşmedi. Arkadaşlarından birinin yapılan toplantıları ihbar etmesi üzerine Mustafa Kemal Makedonya’ya değil, ceza olarak Şam’daki 5. Ordu’ya tayin edildi. Şam, Mustafa Kemal’in istediği siyasi ortama sahip değildi. Arap kabileleri sürekli isyan halindeydi. Mustafa Kemal’e göre burası imparatorluğun unutulmuş bir köşesiydi. Şam, meşrutiyet idaresini tekrar oluşturmak için yapılması gereken örgütlenmeye müsait değildi. Buna rağmen siyasi faaliyetlerine devam Şam’da görev yaptığı yıllar ona mücadele etme azmi vermişti. Şam’da kaldığı süre içerisinde Osmanlı Devleti’nin isyan eden Arap kabilelerini kontrol altına almakta zorlandığını gördü. Bu nedenle onda Osmanlıcılığın geçerliliğini kaybettiği fikri güçlendi. Bir süre sonra Mustafa Kemal, Şam’dan gizlice ayrılarak düşüncelerini ve siyasi faaliyetlerini daha rahat ifade edeceği Makedonya’ya geçti. Mustafa Kemal’i Şam’da harekete geçiren duygu nedir? Updated 16 Mart 2016 at 1846 Fotoğraflarla Atatürk'ün Hayatı Bu yıl 10 Kasım olmadan blogumda Atatürk'ün hayatını fotoğraflarla anlatmaya çalışan çok eski bir kitabın fotoğraflarını paylaşayım istedim. Yukarıdaki fotoğrafa tıklayarak Atatürk'ün Doğumundan - Ölümüne kadar hayatını 380 adet fotoğrafta görebilirsiniz. Özellikle öğrenciler için bulunmaz kaynak olduğunu düşünüyorum. Kısaca neler var içinde derseniz aşağıdaki videoya da göz atabilirsiniz. Bu blogdaki popüler yayınlar Merhaba. Gurme bir arkadaşım var. Yaklaşık 4-5 senedir kendi tüketimi için şarap yapıyor. İlk yaptığı şarap, pek kolay içilemez olsa da, son yıllarda gerçekten lezzetli şaraplar üretiyor. Kendisine bu işi nasıl becerdiğini sordum ve ben de evde kendi şarabımı yapmayı geçtiğimiz yıl becerdim. Doğrusunu isterseniz ilk deneme için oldukça başarılıydı. Gurme arkadaşım, "yemeğe bile koymam senin yaptığın şarabı ama ilk deneme için güzel olmuş" dedi. Ben de bu sene de şansımı yeniden denemeye karar verdim. Hemen belirteyim, çeşitli kaynaklarda evde nasıl şarap yapabileceğinizi anlatan yazılar bulabilirsiniz ama doğrusunu isterseniz o kadar çok ince detaya ve tekniğe giriyorlar ki, anlaması ve yapması zorlaşıyor. Biraz örnek vereyim. 1- Özel ölçüm cihazları, 2- Oluşan karbondioksiti atmak için özel düzenekler, 3- Özel depolama çözümleri, 4- Fermantasyon başlatıcılar, 5- Fermantasyon durdurucular, 6- Alkol seviyesi ölçerler, 7- Kükürt ekleme ile koruma yöntemleri, 8- Öz Köpük baloncuk yaparken deterjan ve su kullanıyorsanız muhtemelen baloncuklarınız hemen patlıyordur. Dayanıklı baloncuklar için çözeltinizin içine şeker ekleyin. Böyle olmaz! İlla tarif ver diyorsanız 1/2 ölçü sıvı bulaşık deterjanı 2 ölçü su 2 çay kaşığı şeker yetmezse daha çok koyun! Bulabilirseniz şeker yerine gliserin de kullanabilirsiniz. Kolonya ve bir miktar aseton da katabilirsiniz çözeltinize. Eğer evde kendi şarabınızı yapıyorsanız fermantasyon sırasında çıkan gazları dışarı atıp içeri hava girmesini önlemek önemlidir. Bunun için hava kilitleri kullanılır. Aşağıdaki videoda piyasada 12 liraya bulabileceğiniz bir hava kilidini görüyorsunuz. En iyisi böyle bir şey tavsiye ederim. Evde şarap yapma işini biraz büyüttüğünüzde hava kilitleriniz yetmeyebilir. Böyle ya da benzeri bir durumda, evde en basit şekilde nasıl şarap hava kilidi yapabiliriz? İşte bunu aşağıda anlatacağım. Malzemelerin tamamını yakınınızdaki hırdavatçıdan alabilirsiniz. Malzemeler 1- Saydam ince hortum Her hava kilidi için 1 metre kadar 2- Matkap ucu Saydam borunun içine girebilecek kalınlıkta bu uygulamada 6 mm idi 3- Kısa plastik kelepçe 4- Matkap 5- Şişe kapağı Uygulama gayet basit. Dikkatlice kapağı delin. Açılan delikten zorlaya zorlaya hortumu geçirin. Sıkışık olmalı ki kaçak yapmasın. Resimdeki gibi hortumu toparlayıp, plastik kelepçe ile ayrılmasını engelley

atatürk ün albümü nasıl yapılır